Uzun zamandır “tarım siyaset üstü olmalıdır” derken diğer taftan da “tarım siyasetin merkezindedir,” tezini savunmaya çalışıyorum. Hatta “siyasetsiz tarım olabilir ama tarımsız siyaset olamaz” diyorum, diyenlerdenim. Dolaysıyla “tarım, siyaset ve devlet ilişkisini” ciddi manada anlamlandırmak, bu üçlü yapı arasındaki ilişkiyi çok iyi kavramak gerekir.

Bu üçlü yapı aslında tek başlarına bir şeyler anlatsa da üçü bir arada olduğunda, daha da büyük ve derin bir yapıyı ifade ediyor. Dolaysıyla “tarım inkâr edilemez, siyaset kurumsallık, devlet ise gerçek bir yapıdır.” Ancak hangisi daha öncelikli, hangisi diğerinin oluşmasında daha etkilidir bunun bilinmesi bizler için çok önemlidir.

Bu üç değerin ayrı ayrı ele almak birinin diğerine üstünlüğünü açıklamak anlamını taşımaz. Ancak üçlü kombinasyonun içinde değerler ifade eden oluşumlardan söz edilebilir. Bu manada üçünün hangisinin önce geldiğini, ya da önce yazılması gerektiği hakkında bir ziraat mühendisi olarak zorlansam da aslında bu üçünü de birbirinden ayıramayız. Birisi varken diğerleri de olmak zorunda. “Tarım, siyaset, devlet”; “et-tırnak-kan” benzerliğini rahatlıkla kurabiliriz.

30 BÜYÜK İL, 16 BİN 545 KÖY

2012 yılında yayınlanan 6360 sayılı Kanun’un 2014 yılında yürürlüğe girmesiyle; ülkemizde kırsal alana hizmet etme görevi 81 ilin 30’unda büyükşehir belediyeleri, kalan 51 ilde ise il özel idarelerinin yetkisinde bulunuyor.

Büyükşehir Yasası; Büyükşehir belediyesi statüsündeki 30 ilde İl özel idaresi, il genel meclisi ve köy tüzel kişiliği kaldırıldı. Büyükşehir statüsündeki 30 büyük ilde 16 bin 545 köy, tüzel kişiliğini yitirdi ve kentin mahallesi oldu. 

Büyükşehir Yasası, belediyelere önemli görev ve işlevler yüklüyor. Yasa’nın 7. maddesi; “Büyükşehir ve ilçe belediyeleri tarım ve hayvancılığı desteklemek amacıyla her türlü faaliyet ve hizmette bulunabilirler” diyor. Büyükşehirlerde kurulan birimlerle çeşitli destekler verilmesine rağmen diğer belediyelerde tarımsal üretime yönelik faaliyetler yok denecek kadar az. Belediyelerce en fazla tohum, fide, fidan dağıtımı yapılıyor. Bazı belediyeler tarafından mazot, gübre, yem, ilaç, tarım alet-makine, malç naylonu, sera yardımları yapıldığı ve kırsal kalkınmaya yönelik projeler de üretiliyor.

Gel gör ki daha birçok belediyede tarım bütçesi ayrılmış durumda değilken, reklamlara bakıldığında ülke çiftçisine bu belediyeler destek veriyor gibi bir imaj yaratılıyor. Bir birim destek 100 birim reklam! Popülist bir yaklaşımla Tarım Bakanlığıyla kıyaslama yapılmaya bile çalışılıyor.

 

TARIMSAL ÜRETİMİN YARIDAN FAZLASI 30 İLDE YAPILIYOR

Ülkemizde tahıllar ve diğer bitkisel ürünler ekim alanlarının yüzde 56’sı, sebze bahçeleri alanlarının yüzde 68’i, meyveler, içecek ve baharat bitkileri alanlarının yüzde 75’i 30 büyükşehir belediyesi sınırları içerisinde bulunuyor.

Ülkemizde sığır varlığının yüzde 54,8’ine, koyun varlığının yüzde 56’sına, keçi varlığının yüzde 56 buçuğuna ve kümes hayvanlarının yüzde 67’sine yine bu 30 büyükşehir belediyesi sahip…

Ülkemizde bulunan tarım alanlarının yüzde 55,7’sini oluşturan, bitkisel ve hayvansal üretimin yarıdan fazlasının yapıldığı 30 ilde tarımsal üretime ve çiftçilere verilen önem ve ayrılan kaynak yetersizdir!

Tarımsal üretime ve çiftçilere daha fazla kaynak ayrılmalıdır! 

SESSİZ PROTESTO!

Fransa’da başlayan ve ocak ayı ortalarında Avrupa geneline yayılan çiftçi protestoları, tarım topluluklarının paylaştığı çok yönlü bir dizi şikâyeti yansıtmaktadır. Protestoları tetikleyen başlıca konular; bürokratik zorluklar ve Avrupa’da artan hayat pahalılığı karşısında çiftçilerin geçim kaynaklarının korunmasına ilişkin endişelerdir. Çiftçilerin özellikle enerji, gübre ve nakliye maliyetleri artmıştır.  

Her ülkede protestolar farklılık gösterse de genel manada çiftçilerin ortak amaçları aynıdır. Ülkemizde artan girdi maliyetleri, haksız yabancı rekabet, finansal zorluklar ve ticaret politikası endişeleri gibi birçok etkenlerden dolayı çiftçilerimiz protesto yap(a)mıyor. STK, Çiftçi birlikleri, temsilcileri çiftçinin yanında gibi görünse de sadece sözde! Ülkemiz çiftçisi protesto yapamadı ama 31 Mart yerel seçimlerinde sessiz, sedasız sandıkta protestolarını yaptılar.

Son söz: Yeri ve zamanı geldiğinde: Halk affetmiyor! Çiftçi affetmiyor! Bu çok önemli bir olgu, bu çok önemli bir sonuç, çok önemli bir gerçektir. 

31 Mart yerel seçimleri bizlere makamdan çok itibarın ne kadar önemli olduğunu bir kez daha öğretti.  Demek ki “makam değil itibar önemliymiş!” Türk milliyetçileri olarak hiçbir makam, mevki ve de kazanım için kendimizden ödün vermeden dosdoğru kalmaya devam edeceğiz.

Kalın sağlıcakla…