Karabekir Paşa, aynı zamanda büyük bir devlet adamı ve diplomattı. Erzurum’da askerlikten istifa eden Mustafa Kemal Paşa’ya verdiği destekten itibaren hem Milli Mücadele hem de sonraki süreçte aldığı görevler çok önemliydi. Karabekir Paşa, çok partili demokrasiye geçişte de önemli görevler üstlenmiştir.

72. ÖLÜM YIL DÖNÜMÜNDE (26 OCAK 1948)

Mustafa Kemal Paşa ve Milli Mücadele’ye destek

Şüphesiz, Karabekir Paşa büyük bir asker ve büyük bir komutandır. Ancak sadece rütbe ve makam sahibi olmak büyük komutan olmaya yetmez. Karabekir Paşa, rütbe ve makamlarının yanı sıra; inisiyatif sahibi, sorumluluk yüklenebilen, milli şuur sahibi, daima doğruları söyleyen, ileri görüşlü, bilgili, adil davranan, astlarına ve üstlerine güven vererek onları etkileyebilen cesur ve başarılı bir askerdir. Daha çok askeri ve siyasi konularda sonradan ters düştüğü kader arkadaşı Mustafa Kemal Atatürk, 22 Ocak 1921 tarihinde TBMM’de gerçekleştirilen bir gizli oturumda şu sözlerle değerlendirmiştir: Karabekir Paşa, gayet zeki, üstün ahlâklı, namuslu, fevkalâde iyi huylu, namuskâr, gayet ketum bir zattır… Tarihe geçecek onun yaptığı şeyler.

Kâzım Karabekir Paşa hakkında çok değerli iki çalışmaya imza atan Prof. Dr. Cemalettin Taşkıran, Paşa’nın “komutanlık özellikleri” ni yaşanan olaylardan örnekler vererek çok güzel analiz etmiştir. Ona göre; “gerçekten de Karabekir’in özellikle son rütbelere doğru baskılara aldırmadan doğru olduğuna inandığı şeyi yaptığını görüyoruz. O, şartlara bakmadan her zaman savunduğu değerlere uygun davranışlarda bulunmuştur. Bu davranışlar da onun karakterinin bir göstergesidir. Karabekir güçlü karakteri sayesinde ne istediğini her zaman bilmiş ve istediğini elde edecek enerji, şahsi disiplin, irade ve morale de hep sahip olmuştur. Karabekir komutan olarak daima ülke ideallerine sıkıca bağlı, birliğine inanmış ve sadık, şahsi sorumluluk sahibi, bencillikten uzak hizmet değerlerini geliştirmiş birisi olarak karşımıza çıkmaktadır…”

Sayın Taşkıran’ın komutanlık bakımından tespit ettiği bütün özellikler aslında Paşa’nın kişilik özelliklerini de yansıtmaktadır. Şüphesiz Karabekir her şeyden önce insandır. Dolayısı ile onun bütün komutanlık nitelikleri ve özellikleri çok az bir kısmı hariç insani özellikleridir. Cemalettin Taşkıran hoca Paşa’nın askerî hayatını ve komutanlığını dört dönem halinde incelemiştir: “Ast Olarak Kâzım Karabekir, Müstakil Birlik Komutanı Olarak Kâzım Karabekir, Millî Mücadele’de Kâzım Karabekir ve Kâzım Karabekir Paşa’nın Askerlikle İlgili Fikirleri.” C. Taşkıran’ın her dönem için ayrı ayrı ele aldığı özelliklerin tamamı şunlardır:

Millî şuur sahibi olma, sorumluluk sahibi olma, açık sözlülük, olayları değerlendirmedeki isabet, disiplin, inisiyatif sahibi olma, sorumluluk yüklenme, ileri görüşlülük, cesaretli ve dikkatli olma, soğukkanlı olmak, duygusal davranmama, hitabet ve psikoloji, izleme denetleme, bilim, sanat ve belgelemeye değer verme, vatan sevgisi, milleti tanıma ve ona güvenme, teşkilatçılık, stratejik-politik davranma, vefalı olma.

DEVLET ADAMI VE DİPLOMAT KARABEKİR

Karabekir Paşa bütün nitelikleri yanında büyük bir devlet adamı ve diplomat olarak karşımızda durmaktadır. Erzurum’da askerlikten istifa eden Mustafa Kemal Paşa’ya verdiği destekten itibaren hem Milli Mücadele hem de sonraki süreçte aldığı görevler onun bu yanın ihmal edilmemesi gerektiğini göstermektedir.

Yakın arkadaşı İsmet İnönü’nün oğlu Prof. Dr. Erdal İnönü, katılamadığı bir anma toplantısına gönderdiği mektupta, Karabekir ile babası arasındaki arkadaşlıklardan bahsettikten sonra şunları söylemiştir:

… Ben kendisini ilk gördüğümde ortaokul öğrencisi idim… Daha sonraları Kâzım Karabekir, milletvekili, Meclis Başkanı olduğu dönemde kendisini zaman zaman görebildim. Bende bıraktığı izlenimler her zaman çok saygıdeğer bir insan, vatanın yüksek çıkarlarını her şeyin üstünde tutan bir devlet adamı nitelikleri olmuştur. Ruhuna bir kez daha rahmetler diliyorum ve hatırası önünde saygı ile eğiliyorum.

Karabekir Paşa’nın devlet adamlığı bakımından üzerinde durulması gereken bir husus da onun Birinci İzmir İktisat Kongresi Başkanlığı’dır. Türk Devleti’nin cumhuriyeti kurduktan sonra takip edeceği iktisat politikasının belirlendiği bu önemli kongrede başkan olarak devletin takip edeceği iktisat politikasının “hür teşebbüs” fikri üzerine kurulması kararında etkili olmuştur. Karabekir’in görüşleri kader arkadaşı Mustafa Kemal Paşa tarafından gerçekleştirilmiştir.

Yine Karabekir’in devlet adamlığı Türkiye’nin “çok partili demokrasisi” bakımından da üzerinde durulması gereken bir konudur. Karabekir ve arkadaşları cumhuriyetin çok da uzun ömürlü olamayan ilk muhalefet partisi Terakki Perver Cumhuriyet Fırkasını kurarak, bir bakıma bu zor görevi üstlenerek kendilerini adeta feda etmişlerdir. Esasen çok partili demokrasimizin tartışmalı olayı 1946 seçimlerini takiben, tartışmaların üzerindeki kişiliği ile TBMM, Başkanı seçilmiş olan Kâzım Karabekir, bu süreçte de önemli bir rol üstlenmiş oluyordu.

Çok partili Türk demokrasisini bu tartışmalardan kurtarabilmek ve gerektiği biçimde işletebilmek de TBMM, Başkanı Karabekir’in son görevi olmuş ve bu büyük görevi de başarmanın huzuru ve kıvancını yaşadığı günlerde (26 Ocak 1948) ebediyete intikal etmiştir.

Karabekir Paşa’nın “diplomat” kişiliğine gelince; onun başkanlığında imzalanan Gümrü Antlaşması’nın Türk milleti için ifade ettiği anlamı bilmek gerekir. Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümeti ile Ermenistan Cumhuriyeti arasında 2/3 Aralık 1920’de imzalanan Gümrü Antlaşması, Karabekir’in diplomat kişiliğini göstermesi bakımından önemlidir.

Çünkü bu antlaşma, Doğu Cephesi’nde Karabekir Paşa’nın kazandığı askeri zaferin ardından imzalanmış ve yeni Türkiye’nin ilk siyasi zaferi olmuştur. Türkiye adına bu antlaşmayı imzalayan heyetin başkanı “Doğu Cephesi Komutanı Ferik Kâzım Karabekir Paşa”dır. Diğer iki üye de Erzurum Valisi Hamid Bey ile Erzurum Milletvekili Süleyman Necati Bey’dir. Bu antlaşma ile Kars, Sarıkamış, Kağızman, Kulp ve Iğdır yeniden Türk topraklarına katılmıştır. Ayrıca bu antlaşma ile Emeniler “Anadolu’da bir Ermenistan” fikrinden fiilen vazgeçmişler ve Doğu Cephesi’nin kapanması üzerine asker, silah ve cephane Batı Cephesi’ne aktarılmıştır.

Büyükelçi Prof. Dr. Ü. Halûk Bayülken Karabekir ile ilgili bir anma toplantısında yaptığı konuşmada Gümrü Antlaşması ve Karabekir’in diplomat kişiliği hakkında şu değerlendirmeyi yapmıştır:

“İşte Doğu’da Kâzım Karabekir Paşa’nın bu şartlara rağmen kazandığı askeri zaferi takiben akdedilen Gümrü Antlaşması’nın, bizim için ifade ettiği ehemmiyet ayrıca izahat gerektirmeyecek derecede açıktır. Ancak, bu önem ve anlamın yanında o zamanların şartlarında geçerli olan diplomasi kuralları ve belgeleri ile kıyaslandığında, Gümrü Antlaşması’nı gerçekleştirenlere bu yönden ayrı bir hayranlık ve takdir hissi duymamak mümkün değildir. Diğer bir deyimle, kazanılan askeri zafer, kanımca diplomasi alanında büyük bir maharetle kullanılmıştır. Hele bu antlaşmanın yapıldığı tarihten birkaç ay önce İstanbul Hükümeti’nin 10 Ağustos’ta Sevres Muahedesi’ni imzaladığı, o belge ile müttefik devletlerin büyük bir Ermenistan yaratmak istedikleri, Ermeni diasporasının Amerika’da ve Fransa’da Büyük Savaş’ta Osmanlı Hükümeti’nce mecburen alınan ‘Ermeni Tehciri’ kararını bütün dünyaya emsali görülmemiş bir Ermeni katliamı şeklinde göstermek hususundaki yoğun faaliyetleri dikkate alınacak olursa, bu süreçler zarfında yapılan Gümrü Antlaşması’nın ihtiva ettiği hükümlerdeki büyük değer daha sarih (açık) bir biçimde ortaya çıkar…

Şayet böyle bir antlaşma bugün yapılsa idi, bundan daha yararlı ve kapsamlı bir metin hazırlamak mümkün olabilir miydi sorusuna içtenlikle ‹hayır›‘ cevabını veriyorum.”

Karabekir Paşa’nın diplomat kişiliğinin tezahür ettiği ikinci önemli antlaşma Kars Antlaşması’dır. Sovyetler Birliği ile 16 Mart 1921’de imzalanan Moskova Antlaşması’ndan 7 ay sonra üç Kafkas devleti Azerbaycan, Gürcistan, Ermenistan ve Sovyetler Birliği’nin de katılacağı bir konferansın Kars’ta toplanması kararlaştırılmıştır. 26 Eylül 1921’de toplanan Kars Konferansı’nda Türkiye’yi Kâzım Karabekir Paşa başkanlığında bir heyet temsil etmiştir.

Kâzım Karabekir Paşa, konferansın açılışında yaptığı konuşmada özetle, “Sevr Antlaşması’nı tanımadıklarını, ayrıca yapılacak antlaşmanın Moskova Antlaşması’nı teyit şeklinde olmasını istediklerini” belirterek devletlerin ve özellikle Ermenilerin ve Gürcülerin herhangi bir sınır taleplerinin önüne geçmiştir. Bunun yanında Moskova’dan gelen yardımların önündeki engeller de kalkmıştır.

13 Ekim 1921’de, Ankara Hükümeti, Gürcistan, Azerbaycan, Ermenistan ve Sovyetler Birliği arasında imzalanan Kars Antlaşması’yla, Türkiye’nin doğu sınırları kesin olarak belirlenmiştir. Aynı zamanda Karabekir Paşa’nın “Türk kapısı” dediği Nahcivan’ın statüsü de bu antlaşmayla belirlenmiştir.

 

YARIN: EĞİTİMCİ KARABEKİR PAŞA