Sanatkâr değil, borazan…

YAYINLAMA: | GÜNCELLEME:

“Sanatkâr” farklı insandır…

Romancıdır, şairdir, ressamdır, aktördür, tiyatrocudur, heykeltıraştır, mimardır, bestecidir, sazdır, sözdür, piyanisttir hepsine eyvallah…

Yeteneğine, nazına, kaprisine, çilesine, asiliğine, yalnızlığına, eserlerine saygımız sonsuz…

Üç-beş şarkıyla üç-beş günlük şöhreti bile hazmedememiş “sanatçılar”ı hiç bu kategoriye sokmuyorum zaten…

Ülke insanının parasıyla beslenip yurt dışında yiyenleri hiç saymıyorum…

Dilinin sürüklemesi, bestesinin başka duygu seline sebep olması, her filmde başka dünyalara taşıması, birden tablosunun içinde kendimizi bulmamız sanatın sihiridir…

Sanatkârlar güzelliklerin, hürriyetin, sevdanın, kardeşlik ve barışın, vatan sevgisinin bayrağıdırlar…

Hangi gerçek sanatkâr, toplumun kötülüğüne çalışabilir ki?

İnatçı, asi ama dürüst ve omurgalı adamdır sanatkâr…

Herkes mühendis, vali, bakan olabilir ama sanatkâr olamaz…

Biz ise “Marifetin iltifata tabi olduğunu” hep unutur…

Kıymetlerini öldükten sonra anlarız ne hikmetse…

*

Sanatkâr, alnında medeniyet ışığını ilk hissedendir…

Sanatkâr eli öpülecek insandır…

Çünkü sanat, milletin, millî kültürün hayat damarlarından biridir…

Sanatkâr öncelikle “millî” olmak zorundadır, millî olmayan “evrensel” olabilir mi?

Geçelim…

Bizde sanatkâra “aydın” derler…

Ama “sanatı” kalkan edip ona buna yoldaşlık eden bu aydın kitlesine de elbette lafımız olur!

Ama Müjdat Gezen ve Metin Akpınar’ın tavrına sonra gireceğim…

*

Ülkesine olmadık Ermeni iftiraları atıp Nobel almayı marifet sayan romancıyı ne kadar millî sayabilirsiniz?

Pamuk, Türk romanına hangi katkıyı koymuş, yaşayan dile hangi kelimeleri kazandırmıştır?

Şöhretine bakıp da romanını alan her kesimden insanın “Kitabı okumak için çok çaba sarf ettim ama dayanamayıp fırlatıp attım” dediğini biliyorum.

Türkiye’de sirkede kurt yaşar gibi yaşayıp olmadık fırıldaklara girişen Can Dündar’ın Mustafa Kemal’i kullandığı film ve kaçıp gittiği Fransa’da Türkiye’ye nefretini nasıl açıklayabiliriz?

Sinema yeteneğini komünist ideolojiye adayıp kendini bitiren Yılmaz Güney’i nasıl affedeceğiz?

Aynı şekilde insanların gönül teline dokunurken Kürtçülüğü depreşip yurt dışına kaçan Ahmet Kaya’yı nereye koyacağız?

Bu sanatçıyı, Aşık Veysel veya Aşık Mahsuni ile kıyaslayabilir misiniz?

Binlerce ülkücünün omzunda yükselip menfaatleri uğruna ona buna davasını pazarlayan küfürbaz Arif Şirin’e sanatkâr diyebilir miyiz?

Kızacaksınız belki, binlerce insanın gönlüne taht kurmuşken siyasî ikballer uğruna çözüm süreçlerinde “akil adam”  rolüne soyunan Gencebay’a ne denir?

Memleketlerinde adalete sığınmak yerine Fransa’ya iltica eden Grup Yorum’u nereye koyacaksınız?

Sorosçu Kavala’nın akıl hocalığındaki Gezi olaylarının aktörlerinden M.Ali Alabora’nın hakkındaki mahkeme kararına rağmen İngiltere’de keyif sürmesi nasıl izah edilir?

*

Bu ülkenin en büyük dertlerinden biri herkesin her konuda ahkâm kesme hastalığı…

Söz gelimi Müjdat Gezen ve Metin Akpınar…

İki mizah ustası, komedyen ve hicivci bellemiştir millet… İdeolojilerini de bilir…

Lakin, HalkTV’de onun bunun gazına gelip devlet üzerinden yaptıkları çağrılar, sinir uçlarımıza kurşun sıkmaktır…

“Erdoğan dâhil hiç kimseye vatanseverliğimi yargılama hakkı vermiyorum” sözleri, sanatkârın istediğini yapma ve söyleme hakkının ifadesi olamaz!

Yaptıklarının sanatlarıyla, mizah veya hicivle bağdaştırılacak yanı da yok…

Portakal ve Dersimli Kemal ile başlayan “sokak ihtirası”nı kışkırtmaya yönelik çabalar halk arasındaki itibarı yok etmektedir…

Sanatkârlar göz önünde olan, gençlerin örnek aldığı insanlardır…

Gösterdikleri yol, ağızlarından çıkan laf önemlidir, yapıcı ve yıkıcı olabilir…

Nitekim dizi oyuncusu Şevket Çoruh da “Korkmuyoruz ve susmuyoruz!” devrimciliğinde…

Şu lafını da lastik gibi çekin çekebileceğiniz yere:

“Sizinle aynı gemide değiliz!

Sanatkârlık değil ideoloji borazanlığıdır yapılan…

Bu kafa artık “millî ve yerli kafa” ile değişmeden bu memlekete huzur yok!

 

 

 

 

Yorumlar
Yorumlar yükleniyor...
Daha fazla yorum yükle...