Tükenmişlik sendromu
Galatasaray, son iki sezonun şampiyonu olduğu, bu sezon 6 puan önde gittiği ligde, Çaykur Rizespor’a konuk oldu. Farklı AZ Alkmaar yenilgisi, o maçın rövanşı, ardından gelecek Fenerbahçe derbi maçı...
Kafalarında bu maçlar olan sarı kırmızılı futbolcular ve teknik heyet bir türlü maçın içine giremediler. Hiçbir futbolcu, bir tek parantez yeni transfer Frankowski hariç, ‘net’ pas atamadı, kararlı baskı yapamadı, arkadaşına destek olamadı. Takım, tepkisiz, isteksiz, canlılıktan uzaktı.
Ligin en değerli kadrosuna sahip takımının futbolcuları, ne yapacağını bilmez haldeydi. Daha doğrusu eskiden bilinen, oyun kazandıran özelliklerini unutmuştu.
En az futbolcuları kadar formsuz Okan Buruk da aynı şeyleri yapıp farklı sonuç bekleyen bir haldeydi. Herkes kendinden bu kadar uzak kalınca Galatasaray ilk yarıyı, tek isabetli şut atmadan bitirdi. Soyunma odasında ne olduysa kendi gibi başladı, ikinci yarıya Galatasaray. 47’nci dakikada Frankowski’nin ceza alanı içinde ‘ders’ niteliğindeki ortası, Osimhen’in kafayla tamamlamasıyla öne geçti. Ancak, gol yeme hastalığı iyileşmediği için 7 dakika önde kalabildi.
“Taraftar transferi” Lemina’nın oyuna girişiyle, orta saha etkisi artan Galatasaray, baskı kurdu. Ev sahibinin skoru korumaya kararlı kalabalık savunmasını delmek için sağlı sollu orta yaptı. Birinde başarılı oldu, kazandı. Ancak, bu sarı kırmızılıların yaşadığı psikolojik düşüşü tersine çevirir mi, orası meçhul!