Vizyonsuzluğu mumla arar oldular

13 yıl boyunca Cumhuriyet Halk Partisi’nin genel başkanlık koltuğunda oturan Kemal Kılıçdaroğlu hakkında çok şey söylendi. Vizyonsuzdu, hantaldı, halkla teması zayıftı. Kimine göre sönük, kimine göre yetersiz bir liderdi. Parti içi kurultaylar hariç, girdiği tüm seçimlerden yalnızca “başarılı mağlubiyetlerle” ayrılabildi.
Fakat ne gariptir ki, bugün geldiğimiz noktada Kemal Kılıçdaroğlu’nun partiyi akçeli ilişkilerden uzak tutma konusundaki hassasiyeti, geriye kalan en kıymetli mirası gibi duruyor. İktidarı alamadı belki, ama partinin kapısından içeri rüşvet, yolsuzluk ve rant ilişkilerini de sokmamayı başardı. Oysa “değişim” sloganıyla kazan kaldıran Özgür Özel ve Ekrem İmamoğlu öncülüğündeki ekip, CHP’nin sadece yüzünü değil huyunu da değiştirdi. Artık parti içi tartışmalar “vizyon” ekseninden çıkıp “ihale”, “yolsuzluk”, “rüşvet” gibi yüz kızartıcı suçlar etrafında dönmeye başladı.
Öyle bir manzara oluştu ki, bugün devrik bir lider olan Kemal Kılıçdaroğlu’nun en büyük meziyeti, para-pul işleriyle anılmıyor olması! Yani dünün “kazanamayan” lideri, bugünün “temiz yüzü”ne dönüştü.
4–5 Kasım 2023 tarihli kurultayda genel başkanlık görevinden indirildiği günden bu yana CHP, adeta akçeli ilişkilerin genel merkezine dönüştü. İstanbul’un göbeğinde belediye ihaleleri üzerinden kurulan ilişki ağları, iştirakler üzerinden çevrilen soygun çarkı, etkin pişmanlık yasasına sığınan itirafçıların ifadeleriyle kamu kaynaklarının nasıl buharlaştığını birer birer ortaya koydu.
Fakat ne Özgür Özel’in, ne Ekrem İmamoğlu’nun, ne de etraflarındaki oligarşik yapının bu durumdan rahatsız olduklarına dair en küçük bir işaret yok. Cumhuriyetle yaşıt bir partinin ahlaki öncelikleri açıkça hiçe sayılıyor.
CHP Genel Başkanı Özgür Özel’in, hakkında yolsuzluk ve rüşvet soruşturmaları yürütülen Ekrem İmamoğlu’nu “7 metrelik hücrede, göğün 7 kat üstünde oturuyor” diyerek tarif etmesi bile CHP’nin içine düştüğü ahlaki erozyonu ortaya koyuyor. Kutsal metinlere yakışan bir dille rüşvet ve yolsuzluk tutuklusuna sarf edilen böylesine methiyeler, aslında CHP’nin nasıl bir siyasi sisin içine sürüklendiğini kanıtlıyor.
Partideki bu çöküşün perdesi Kemal Kılıçdaroğlu’nu genel başkanlıktan uzaklaştıran kurultayla aralandı. Ne var ki, o kurultayın kendisi de şaibenin merkezine oturmuş durumda. Delegelere sandık öncesi “moral takviyesi” adı altında sunulan “pavyon” organizasyonları, “özgür” iradeye dayanması gereken oy verme sürecini etkilemek için yapılan akçeli teklifler, bizzat partililerin ağzından çıkan ifadelerle yargı makamlarının ve kamuoyunun malumu oluyor.
Eğer şaibeli kurultay iptal edilirse artık mesele partiyi kimin yöneteceğinden ziyade, partinin neye dönüşeceği konusuna evrilebilir. Belki asıl mesele de zaten budur: Seçim kazanamamayı değil, ahlaki standartları yitirmemeyi dert edinmek! Nitekim seçim zaferleri ve yenilgileri gelip geçicidir ama önü kesilemeyen ahlaki erozyon her yapının, her kurumun, her toplumun sonu demektir.