Finalde Türkiye ile karşılaşmak!

YAYINLAMA:
Finalde Türkiye ile karşılaşmak!

Siyonist yobazlık, hurafelerle dolu dininin içinde kendisini “seçilmiş ırk”, geri kalan herkesi “helak edilecek mahlûk” olarak görüyor.

Düşman bellediği Müslümanların çocuğu, kadını, hatta hayvanı; gözünü kırpmadan öldürmeyi bir ibadet şevkiyle yerine getireceği değersiz bir şey onun için. 

Hurafe ile kodlanmış bir taassubun, teknolojik bir ölüm makinesiyle desteklenmesi, esasında sadece Müslümanlar açısından değil, dünyanın geneli adına korkunç senaryolara gebe.

Fakat ABD güdümlü dünya siyaseti uzun yıllardır Siyonist İsrail’i değil, zarar verici kapasiteleri çok daha sınırlı olan Afganistan’ı, Irak’ı, Suriye’yi, İran’ı hedefe alan saldırı programının meşrulaştırıcısı olmaya soyundu. 

13 Haziran gecesi İran’a bombalı saldırıları başlatan İsrail, düğmeye Washington yönetimiyle birlikte bastı ve ABD’nin Türkiye’ye “S-400 alımı” gerekçesiyle teslim etmediği F-35’lerle İran’ın üst düzey komutanlarını, bilim adamlarını ve yüzlerce vatandaşını öldürdü.

Siyonist barbarlık, gasp ettiği toprakları korumak ve daha fazlasını iştahla yutmak için dünyanın en gelişmiş teknolojilerini kullanırken, ilk emri “Oku” olan bir kitaba, “İlim Çin’de bile olsa gidin alın” diyen bir peygambere sahip olan İslam ülkeleriyse ilimde, bilimde, teknolojide neredeyse perperişan bir haldeler. 

Hatta İslam dünyasında ve –maalesef- bizim ülkemizde İran’ın yanmasına mezhebi taassupla sevinenler bile var. 

Halbuki İsrail’in radarı mezhep ayırmıyor. Orada ne Şii ne de Sünni yazıyor. Orada sadece “Müslüman” yazılı. 

İran çok mu masum diyenler olabilir? Doğru. İran, Şii yayılmacılığıyla Müslüman coğrafyasını dizayn etmeye çalıştı, Suriye’de mezhepçilik üzerinden kanlı bir role soyundu. Kardeş ülkemiz Azerbaycan karşısında Ermenistan’ın destekçisi oldu. Ama bunlar ABD ve İsrail’e karşı bizim “iç meselemiz.” Bu savaş, Sünni-Şii savaşı değil. Bu savaş, Müslüman–Siyonist savaşı. Kadim anlatıların, dini referansların ve bunları günbegün doğrulayan bölgesel ve küresel gerçekliklerin işaret ettiği kaçınılmaz bir savaş. 

Ve bugünlerde bu büyük savaşın giderek daha da yakınlaştığı hissediliyor.

İsrail dün “kurban” rolündeyken, bugün “kurban kesen” rolünde. Dün Filistin’i tarumar etti, bugün İran’ı gözüne kestirdi, yarın istikametini son hedefi olan Türkiye’ye çevirecek. 

MHP Lideri Devlet Bahçeli’nin “İsrail’in siyasi ve stratejik amacı Anadolu coğrafyasını çevrelemek, terörsüz Türkiye hedefini efendileri hesabına baltalamaktadır. İran’a karşı 13 Haziran saldırısı göstermiştir ki, her an tedbir ve teyakkuz halinde olmak coğrafyamızın bize yüklediği sorumluluktur. Bir ordu en yavaş askeri kadar hızlı ilerleyebilecektir. Bir zincir en zayıf halkası kadar kuvvetli olabilecektir” sözleriyle temellendirdiği analizinde, hem İsrail’in yayılmacı perspektifine alarmist ifadelerle dikkat çekmek hem de birlik, dirlik ve düşmanla çarpışacak kapasiteden yoksun bulunan İslam ülkelerini üzerlerindeki ölü toprağından sıyıracak ikazlar mevcuttur.

İsrailli bir gazetecinin “Finalde Türkiye ile karşılaşma” hayali, bazılarına gülünç gelmiş olabilir. Bazıları geçmişte “PKK mı Türkiye’ye saldıracak” diye sual ettikleri gibi İsrail’in Türkiye’ye saldırı ihtimalini göremiyor(!) da olabilirler. Fakat Evanjelik ve emperyalist ABD destekli Siyonist İsrail’in gelecek projeksiyonunda bu senaryonun gerçekleşmeme ihtimali yok!

 

Yorumlar
Yorumlar yükleniyor...
Daha fazla yorum yükle...