İsrail’in sandviç stratejisi

YAYINLAMA:
İsrail’in sandviç stratejisi

Bir yandan Orta Doğu’nun kanayan yarası İsrail’in saldırgan politikaları devam ediyor. Ne yazık ki kendi özgüvenine değil, arkasına aldığı emperyal güçlerin desteğine dayanmaktadır. 22 Haziran Pazar sabah 05:00’te bunu bir kez daha gördük. 

Trump, İran’da bulunan uranyum zenginleştirme tesislerdeki (Natanz, İran’ın en büyük uranyum zenginleştirme, Fordo, yüksek düzeyde korunan bir yeraltı uranyum zenginleştirme merkezi ve İsfahan, Natanz ve Fordo'da zenginleştirme için gerekli olan uranyum hekzaflorür (UF6) gazını üretiyor.) nükleer kapasitenin “tamamen yok edildiğini” açıkladı.

Bugün İsrail’in kendi başına, ABD’nin askeri, siyasi ve ekonomik desteği olmadan tek bir adım atamayacağı gerçeği, artık tüm dünyanın bildiği bir sırdır. 

Diğer yandan dünya tarımı yeni bir dönemin eşiğinde. Dünya tarımı ve gıda güvenliği artık sadece iklim koşullarının, çiftçinin emeğinin ya da toprağın bereketinin belirlediği bir alan değil. Gıda, su ve tarım teknolojileri, küresel siyasetin ve güç dengelerinin vazgeçilmez unsurları arasında yer alıyor. Bu noktada İsrail’in geliştirdiği ve ABD’nin desteğiyle genişleyen sandviç stratejisi, Türkiye gibi tarımda hem üretim hem de coğrafi konum açısından kritik ülkeleri doğrudan etkiliyor.

Bu bağlamda İsrail’in uyguladığı “Sandviç Stratejisi”, tarım ve gıda politikaları üzerine yeniden düşünmeyi zorunlu kılıyor.

Peki, nedir bu sandviç stratejisi? İsrail ve ABD, tarım zincirini üst ve alt halkalarından sıkıştıran bir strateji izliyor. 

Üst halkada ileri teknoloji, tohum ıslahı, akıllı sulama sistemleri, yapay zekâ destekli tarım yazılımları gibi katma değeri yüksek çözümler geliştiriliyor ve ihraç ediliyor. 

Alt halkada ise Afrika, Latin Amerika ve Orta Doğu gibi bölgelerde arazi yatırımları, lojistik merkezleri ve stratejik gıda stoğu anlaşmalarıyla üretimin ve tedarikin kontrolü sağlanıyor.

Bu stratejinin bir parçası olarak ABD, finansal ve siyasi gücüyle tarım teknolojilerinin yaygınlaşmasını kolaylaştırıyor ve uluslararası ticaret politikalarıyla bu zinciri koruyor. İsrail ise bölgesel bir teknoloji üssü olarak tarımda “akıllı çözümler” ihracatıyla öne çıkıyor.

Bu strateji, sadece tarımda değil, diplomasi ve güvenlik politikalarında da bir kaldıraç işlevi görüyor. Su ve tohum teknolojilerinde sağladığı üstünlük, İsrail’in bölgesel nüfuzunu artırırken, tarımsal ihracat ve bilgi transferi üzerinden ekonomik bağlarını güçlendiriyor. 

ÜLKEMİZ BU SANDVİÇİN TAM DA ORTASINDA 

Ülkemiz, üretim kapasitesi, stratejik konumu ve zengin biyolojik çeşitliliğiyle bölgesel gıda güvenliğinde kilit bir rol oynayabilecek potansiyele sahip. Ancak uygulanan politikalar ve küresel dinamikler nedeniyle Ülkemiz hem üstten gelen teknoloji ve bilgi bağımlılığına hem de alttan gelen ithalat baskısına maruz kalıyor, maalesef.

İsrail’in sandviç stratejisi, tarımın sadece bir üretim faaliyeti değil, bir güç ve nüfuz aracı olduğunu bir kez daha gösteriyor. Türkiye’nin tarım politikası da artık sadece tarladan sofraya değil; tarladan teknolojiye, ticarete ve diplomasiye uzanan çok katmanlı bir vizyonla şekillendirilmeli. Aksi halde, Ülkemiz tarımda sadece ithalat bağımlılığıyla değil, bölgesel gıda güvenliği yarışında da geride kalma riskiyle karşı karşıya kalacak.

Son söz: Unutmayalım ki, tarımı sadece ekonomik bir faaliyet olarak görmek, ülkemizi hem kendi toprağında hem de bölgesinde bağımlı bir ülke konumuna sürükler. 

Şimdi uyanmazsak, yarın sadece gıdamız değil, bağımsızlığımız da başkalarının elinde olabilir.

Biliyorum ki yine bir karanlık tablo çizdim!

Pembe bir tablo da çizebilirdim.

Kimseyi kandırmak niyetinde değilim. 

Doğruya doğru, eğriye eğri demek bizim görevimiz. 

Kıvırmaya gerek yok. Ve bol keseden umut dağıtmaya da. Zaten onları yeterince yapanlar var. 

Biz işimize bakalım, yazalım, çizelim, yeri geldiğinde konuşalım. 

Ama doğruları ve gerçekleri…

Gerisi size kalmış!

İster sevin ister küfür edin!

 

Yorumlar
Yorumlar yükleniyor...
Daha fazla yorum yükle...