Türk Milliyetçiliği Ülküsü

Türk milliyetçiliği, sadece bir siyasi görüş değildir. O, milleti bir arada tutan yüksek bir ülkü, derin bir tarih ve zengin bir kültür meselesidir. Türk milliyetçiliği, zamanın ruhuna göre şekillenen ama özünden asla sapmayan bir dünya görüşüdür. Ne ırkçıdır, ne de dışlayıcı... Tam tersine, farklılıkları kucaklayan, milleti bir bütün olarak kavrayan bir harç gibidir.
Milliyetçilik; bir millete mensup olmanın bilinciyse, Türk milliyetçiliği bu bilincin, binlerce yıllık Türk tarihinden süzülen irade ve karakterle yoğrulmuş halidir. Bu anlayış; Bilge Kağan’dan Mustafa Kemal Atatürk’e, Alparslan Türkeş’ten Devlet Bahçeli’ye kadar uzanan bir çizgide, millet, dil ve kültür birliğiyle, Türk olma şuuruyla vatandaşların bir ülkü çerçevesinde birbirine kenetlenmesini ifade eder.
Türk milliyetçiliği Türk'ün maziden atiye kurduğu köprüdür, Kızılelma’dır. Sadece sınırlarla çizilen bir coğrafya değil, kalpten kalbe kurulan bir bağdır, Turan’dır.
Bu ülkü, sadece geçmişin hatırasını yaşatmak için değil, aynı zamanda geleceği inşa etmek için vardır. Yaşatıldıkça; toplumsal barışı güçlendirir, uluslararası düzeyde saygın bir millet olmanın yolunu açar.
Türk milliyetçisi olmak, Türk milletinin birliği, dirliği, bağımsızlığı ve çağdaş medeniyetin üzerinde olmak için çalışmayı hayat tarzı haline getirmektir. Bu bir yaşam biçimi, bir ahlak ve karakter meselesidir. Türk milliyetçiliği, milleti sevmek, değerlerine sahip çıkmak ve geleceğe güçlü adımlarla yürümek demektir.
Evet, Türk milliyetçisi olmak bir tercihtir. Ancak Türk milliyetçisi olarak kalmak; sabır, sadakat ve sağlam bir karakter gerektirir. Zaman değişir, şartlar dönüşür ama gerçek bir Türk milliyetçisi inancını, duruşunu ve ilkelerini kaybetmeden yürür. Çünkü milliyetçilik bir yolsa, Türk milliyetçisi kalmak; ömür boyu sürecek bir yürüyüştür.
Bugünün dünyasında her şey hızla değişiyor. Kalabalıkların peşinden gitmek kolay ama ilke sahibi kalmak zordur. Modern hayatın dayattığı kolaycı ve çıkarcı anlayışa karşı direnmek; ahlaklı, dürüst ve üretken kalmak; eğitimle, kültürle ve emekle yoğrulmuş bir Türk milliyetçilik anlayışını sürdürmek ciddi bir irade ister.
Gerçek Türk milliyetçisi rüşvete el uzatmaz, harama bulaşmaz, adaleti gözetir, milletin malına sahip çıkar. Bu değerleri hayatına taşıyanlar için milliyetçilik, sadece bir fikir değil, nefse karşı bir ömür sürecek mücadeledir.
Türk milliyetçisi siyasette bir hayat tarzı benimser: Lider, teşkilat ve doktrin ekseninde şekillenen bir gelenek. Lideri takip etmeyenler yönünü kaybeder, teşkilata bağlı olmayanlar silinir, doktrine inanmayanlar ilk rüzgârda savrulur. Çünkü bu yol sıradan bir yürüyüş değildir. İnanç, sadakat ve disiplin ister. Bu yolda kararlılıkla yürüyebilmek, gerçek bir dava adamı olmayı gerektirir.
Türk milliyetçisi, "dava adamı"dır. Savunduğu davaya yürekten inanır çünkü inançlı ve kararlıdır. Gerekirse rahatından, malından, hatta canından vazgeçer çünkü fedakârdır. Zorluklar karşısında yılmaz çünkü sabırlıdır. Kısa vadeli menfaatlere değil, uzun vadeli ideallere odaklanır çünkü idealisttir. Davasını savunurken ilkelerinden ödün vermez çünkü ahlaklı ve tutarlıdır.
Ancak zaman zaman, bu kutlu davayı kişisel çıkarları için kullananlar sahneye çıkar. Kendini "dava adamı" olarak tanıtırlar ama davayı yaşamak yerine onun üzerinden geçinmeyi seçerler. Ülküyü değil, çıkarı önceleyen bu kişiler; slogan atar ama üretmez, sert konuşur ama çözüm sunmaz, kimlik gösterir ama karakter sergileyemez. Bunlar Türk Milliyetçiğinin kalesi MHP’de yer bulamaz ve savrularak farklı çevrelerde ve minvallerde ‘miş gibi’ bir yaşamı tercih ederler.
Günümüzde bazı çevrelerde milliyetçiliğin sadece sert söylemlere indirgendiğini görüyoruz. Oysa Türk milliyetçiliği, sadece bağırmak değil; düşünmek, üretmek, birleştirmek ve ahlaklı davranmaktır. Aksi takdirde, kuru bir hamasete dönüşür; halkı etkilemez, geleceği inşa edemez.
Bir zamanlar savunduğu değerlerden, makam veya çıkar için vazgeçenlerden dava adamı olmaz, dava için yol yürünmez. Bu kişiler sadece "davadan geçinenler"dir. En büyük zararı ise bu ülkenin samimi evlatları görür.
Çünkü biz çok iyi biliyoruz: Türk milliyetçisi var... Türk milliyetçisi geçinen var... Türk milliyetçiliğinden geçinen var.
Bu yüzden, milliyetçilik iddiasında bulunan herkesin kendine şu soruyu sorması gerekir:
“Gerçekten bu millet için mi yoksa bu millet üzerinden ikbal için mi mücadele ediyorum?”
Türk milliyetçiliği, bu milletin özüdür. Unutulmamalıdır ki: Türk milliyetçisi olmak bir başlangıçtır. Türk milliyetçisi kalmak ise bir ömürlük inanç, karakter ve sabır işidir. Ve bu yolculuk, Milliyetçi Hareket Partisi merkezli bir anlayışla, gelecek nesillere bırakılacak en şerefli, en kutlu miraslardan biridir.