Yeni ekonominin rengi

YAYINLAMA:
Yeni ekonominin rengi

Yani, “yeşil” bundan sonra doğanın rengi değil, “yeşil” artık yeni ekonominin de rengi.

İnsanlar birbirlerini her gün etkiler. Mantıklı ikna gibi bazı etki biçimleri ahlaki olarak kabul edilebilir. Pazarlık gibi diğerleri, eşit olmayan pazarlık sömürücü olmadığı sürece ahlaki olarak kabul edilebilir. Zorlama gibi diğer etki biçimleri çoğu durumda ahlaki olarak kabul edilemez.

Hedefin açık tehditler veya zorlama olmadan harekete geçirildiği bir etki türüdür manipülasyon, ancak bu iknadan uzaktır.

21. Yüzyılın En Büyük Kıyamet Senaryosu

21. yüzyılın belki de en büyük kıyamet senaryosu “iklim değişikliği” oldu. Okyanus seviyelerinin yükseleceği, kutupların eriyeceği hatta canlı türlerinin yok olacağı da öngörülüyor.  Ancak bu senaryoların birçoğu yalnızca bilimsel modellerden değil, politik ve ekonomik motivasyonlardan da besleniyor. 

“İKLİM KANUNU” ZAMANINDA MI VE OLMASI GEREKTİĞİ GİBİ Mİ ÇIKARILDI? 

Bu önemli adımın atılması sırasında zamanda olgunlaştırılmadan çıkması, yaşanan şeffaflık eksikliği, katılım zafiyeti ve siyasi manipülasyonlar, toplum zihninde soru işaretleri yarattı. 

Kanunun dar bir bürokratik çevreyle hazırlanması, sivil toplum, akademi, üretici ve yerel yönetimlerin katılımının son derece sınırlı olması, STK’ların çoğu görüşünün nihai metne büyük ölçüde yansıtılmaması gibi durumlar kanundan daha çok dikkat çekti. CHP ve diğer muhalefet partileri süreci eleştirirken de alternatif öneri sunmadı, sadece karşı durdu. Bu da süreci daha çok siyasi manipülasyon zeminine çekti.

Ancak ülkemiz için İklim Kanunu gecikmiş bir zorunluluktur. Paris İklim Anlaşması 2021’de onaylandı, ancak bu onaydan sonra uzun süre ciddi yasal altyapı oluşturulamadı. 2053 net sıfır emisyon hedefi koyan ülkemizin bu hedefe ulaşması için hukuki ve kurumsal düzenleme şarttı. AB’nin “Sınırda Karbon Vergisi” gibi dış ticareti doğrudan etkileyecek uygulamaları nedeniyle, ülkemizin düşük karbon ekonomisine geçişi hem çevresel hem ekonomik zorunluluk haline geldi.

GECİKEN DOĞRULAR, KÖTÜ ANLATILIRSA ERKEN SANILABİLİR.

Ülkemizin İklim Kanunu’na ihtiyacı vardı. Ancak bu ihtiyaç, yukarıdan aşağıya, toplumdan biraz kopuk, biraz da katılımsız bir yaklaşımla hayata geçirildiği için hak ettiği etkiyi yaratamadı. Burada sorun yasada değil, sürecin “biz yaptık oldu” mantığıyla yürütülmesindeydi.

İklim Kanunu gibi toplumsal ve gelecek kuşakları ilgilendiren bir düzenleme, geniş katılımla, zaman dilimine yayılarak, STK’lar, akademi, yerel yönetimler ve çiftçi örgütleriyle istişare edilmesi, daha çok ön plana çıkmalıydı. “Biz yaparız, doğrudur” refleksiyle şekillenen bu yaklaşım hem demokrasinin ruhuna hem de sürdürülebilirliğin doğasına pek yakışmadı. 

İklim meselesi; toplumsal uzlaşı, şeffaflık ve katılımla yönetilmesi gereken bir krizdir. Güç, yalnızca karar almak değil, birlikte çözüm üretmeyi bilmektir. Aksi halde yapılan her şey, doğru bile olsa eksik kalmaya mahkûmdur.

MUHALEFETİ YÖNETEMEYEN PARTİ

Cumhuriyet Halk Partisi, ülkemizde muhalefetin amiral gemisi olma iddiasını taşımasına rağmen, yıllardır bu iddiayı güçlendirecek ciddi bir sorumluluk ve vizyon ortaya koyamıyor. Sadece iktidara değil, ülkemizin temel meselelerine de derinlikli, somut, halkı kapsayan ve umut veren çözümler sunamıyor. Gerek söylemleri gerekse eylemsizlikleriyle adeta “muhalefette kalmaya razı” bir yapının içinde sürekli debeleniyor.

Sürekli Bahane Üreten, Risk Almayan Siyaset

CHP, ülkemizin sorunlarını her platformda dile getiriyor ama hiçbir zaman çözüme dair somut ve uygulanabilir bir irade ortaya koyamıyor. “Biz olsaydık böyle olmazdı” demekle siyaset yapılmıyor, maalesef. Siyaset; risk almayı, çözüm üretmeyi ve sorumluluk taşımayı gerektirir. CHP ise konfor alanının dışına çıkmaktan imtina ediyor. İktidarın her adımını eleştiriyor ama karşısına güçlü ve kapsamlı bir alternatif koyamıyor.

TARIM POLİTİKALARINDA SÖYLEM VAR, STRATEJİ YOK!

CHP’nin tarım politikası genel olarak “çiftçi perişan, AKP kötü” söylemi etrafında dönüyor. Ancak bu söylemin ötesine geçip ülkemizin tarımda nasıl bir dönüşüme ihtiyacı olduğunu netleştiren bir programı hâlâ kamuoyuyla paylaşmış değil. Örneğin, ülkemizin 2025 yılı itibariyle tahıl üretiminde yaşadığı düşüş, iklim krizinin ve maliyet artışlarının bir sonucu. CHP bu durumu sadece “iktidarın suçu” olarak yansıtıyor ama örneğin iklim krizi ile mücadelede nasıl bir tarım modeli kurulmalı, su kaynakları nasıl etkin yönetilmeli, kent tarımı nasıl yaygınlaştırılmalı gibi başlıklarda sessiz kalıyor. Teklif yok, program yok, model yok!

En son Meclis’ten geçen İklim Kanunu süreci buna açık bir örnek. CHP, bu kanunu “sermayeye hizmet” diyerek topyekûn reddetti. 

RAKAMLAR YALAN SÖYLEMEZ!

Bir kanun teklifinin Türkiye Büyük Millet Meclisi’nden (TBMM) kabul edilmesi için gereken oy sayısı, mevcut toplantıya katılan milletvekili sayısının salt çoğunluğudur. Yani, Salt çoğunluk = Toplantıya katılanların yarısından bir fazlası.

İklim Kanunu Teklifi için TBMM oylama verileri:

Oylamaya katılan milletvekili sayısı: 383

Kabul oyu: 242

Ret oyu: 141

Karar Yeter Sayısı Hesabı (Salt Çoğunluk): Oylamaya katılan sayısı = 383

Salt çoğunluk = 383 / 2 = 191.5 =192

Yani teklifin kabul edilebilmesi için en az 192 kabul oyu gerekiyordu. 

Sonuç: Kabul oyu, 242 Salt çoğunluktan fazla. Ret oyu, 141

SONUÇ: İklim Kanunu Teklifi kabul edildi.

VERİLER ÇARPITILIYOR!

TBMM’de Oylamaya 383 vekil katıldı, 242 kabul, 141 ret oyu verildi, Kabul oylarının 213’ü AKP, 28’i MHP, 1’i bağımsız, ret oylarının ise 80 CHP, 10 İYİ Parti, 15 HDP, 20 Yeni Yol, 4 YRP, 3 TİP, 2 Gelecek, 1 Saadet, 1 Emek ve 1 bağımsız vekil. 

Muhalefetten 130 vekil oylamaya katılmadı! 

Muhalefet, “kanuna büyük muhalefet var” iddiasını güçlü şekilde öne sürse de CHP milletvekillerinin büyük kısmı oylamaya katılmadı. Dolayısıyla kanun içeriğinden öte kamu algısına odaklandıkları açıkça ortada.

Son söz: Gerçekler güçlüdür, ama susarsa yalan konuşur. Ülkemiz, iklim krizine karşı geç kalmış bir adımı attı, ama bu adımı da yanlış zeminde attı. İktidar “biz yaptık oldu” anlayışını terk etmedi, muhalefet ise “biz bilmiyoruz ama karşıyız” diyerek süreci gölgeledi. Bu toprakların ne tek sesli yasaya ne de sessiz muhalefete ihtiyacı var. Toplum artık kutuplar arasında sıkışan değil; çözüm üreten, halkla konuşan, sorumluluk alan bir siyaset arıyor

İklim değişiyor. Zihinler de değişmeli. Aksi halde yasa çıkar ama adalet gelmez, karar alınır ama güven oluşmaz, gelecek konuşulur ama inşa edilemez.

Kalın sağlıcakla.

 

Yorumlar
Yorumlar yükleniyor...
Daha fazla yorum yükle...