Bölgenin ve dünyanın baş belası
İsrail’in 650 gündür Gazze’ye yönelik sürdürdüğü soykırımda 19 bini çocuk, 12 bin 500’ü kadın olmak üzere 68 binden fazla masum hayatını kaybetmiş 139 bin Filistinli yaralanmış ve Gazze’nin yüzde 88’i İsrail bombardımanları ile yıkılmıştır. 223 bin konut, 156 okul ve üniversite, 95 sağlık merkezi, 38 hastane, 833 Cami, 208 tarihi ve kültürel varlık tamamen yok olmuştur.
7 Ekim 2023’ten beri süren İsrail saldırılarında Gazze’de bunlar yaşanırken, diğer yandan aynı ülkenin Lübnan’da yaptıkları, İran’a saldırısıyla gelişen gündem ve son günlerde Suriye’ye yönelik saldırılarının esasında bölgesel barışı ve hatta küresel huzuru hedef aldığı hepimizin malumudur.
Esed rejimin yıkılmasıyla beraber Suriye’deki bazı kritik tesislere (buralara ait bilgilerin yıkılan Esed rejimi tarafından İsrail’e verildiği ifade edilmektedir) saldırılar düzenleyen İsrail bu kez Suriye’nin güneyinde Dürzilerle Arap aşiretler arasında yaşanan karışıklığı fırsat bilerek doğrudan Şam’ı hedef almıştır. Suriye’deki Dürzilerin 1 ile 2 buçuk milyon arasında bir nüfusa sahip olduğu tahmin edilirken bunun 700 binlik kısmının Süveyda’da bulunduğu belirtilmektedir. İsrail işgali altında olan Golan Tepeleri’nde ise 100 binlik bir Dürzi nüfusu varlığı söz konusudur.
İsrail ve Dürziler arasında geçmişe dayalı bir ilişki bulunurken, İsrail’in kuruluş aşamasında Dürzilerin de aktif rol alması ardından gelişen süreçte Dürzilerin İsrail ordusunda üst görevlere yükselmesi İsrail’in bu topluluğa olan desteğini daha da artırmıştır.
Bilindiği üzere İsrail’in Arz-ı Mevud adını verdiği boş bir hayali vardır. Söz konusu sözde haritayı önünüze aldığınızda böylesine bir alana İsrail’in nüfuz edebilmesi mümkün değildir. İşte bu noktada da İsrail için biçilmiş kaftan olarak bazı gruplarla beraber terör örgütleri devreye girmektedir. Az evvel bahsetmiş olduğum Arz-ı Mevud’a giden yol ise İsrail için Davud Koridoru’ndan geçmektedir. Zira bu koridorun yönetimin PYD/YPG’ye verilmesi hususunda da hem ABD hem de İsrail mutabık kalmışlardır. Buradaki amaç; önce Suriye’nin bölünmesi ardından da Türkiye’nin hedef alınmasıdır.
Türkiye PKK’ya silah bıraktırırken, bölgesel gücü daha da artmış ve bu durum İsrailli yöneticiler tarafından da dile getirilmeye başlanmıştır. Böylesi bir iklimde İsrail’de yayınlanan bazı analizlerde ise bu duruma dikkat çekilirken, İsrail’in Suudi Arabistan, Mısır, Yunanistan ve GKRK ile yakınlaşarak Türkiye’ye karşı harekete geçmesi gerektiği vurgulanmaya başlanmıştır.
Özetle İsrail, sadece Suriye’yi hedef almakla kalmamakta Terörsüz Türkiye sürecine karşı da politikalar yürütme gayreti içerisine girişmektedir. Burada PYD/YPG’nin boş heveslere kapılmadan, İsrail’in oyununa gelmeden 27 Şubat İmralı çağrısına uygun hareket etmesi kendi açılarından da hayırlı olacaktır. Silahlar bırakılmak zorundadır. Zira Türkiye’nin bu konudaki tavrı nettir.
İsrail devlet bilincinden uzak adeta terör örgütü gibi sergilediği politikalarıyla bölgesel barışı ve küresel nizamı tehdit eder hale gelmiş, insanlığın baş belası olmuştur. Bu terör devleti mutlak suretle durdurulmalı ve bedel ödemelidir.