TÜSEDAD’a sahadan ses lazım!

YAYINLAMA: | GÜNCELLEME:
TÜSEDAD’a sahadan ses lazım!

Türkiye’nin en önemli büyükbaş hayvancılık sivil toplum kuruluşlarından TÜSEDAD’ın geçtiğimiz günlerde duyurduğu 14 kişilik Bilim Danışma Kurulu, başlı başına takdire şayan bir girişim… Ancak bu övgüyü haklı çıkarmak için, seçim kriterlerinde göze çarpan “tek tiplik” eksikliğini de irdelemek gerekiyor.

Kurulun üyeleri listesini incelediğimizde karşımıza tamamı “Prof. Dr.” ve “Dr.” ünvanlı akademisyenler çıkıyor: Prof. Dr. Sezgin Şentürk’ten Prof. Dr. Vedat Ceyhan’a, Prof. Dr. Ömür Koçak’tan Prof. Dr. K. Semih Gümüşsoy’a kadar… Elbette bu saygın hocalar, bilimsel altyapı ve yayın ilişkileri bakımından üst düzeyde. Fakat hayvancılık; laboratuvar raporları ve üniversite kütüphaneleri kadar, tarlada, ahırda, mera nöbetlerinde yoğrulmuş zengin bir bilgi birikimi gerektirir.

Sadece profesörle, doçentle olmaz; TÜSEDAD’a sahadan da ses lazım…

Sahadaki Tecrübeyi Göz Ardı Etmek!

TÜSEDAD’ın “sahada deneyim sahibi veteriner hekim ve ziraat mühendisleri” vurgusu güzel niyetin ifadesi olsa da kurulun kompozisyonuna baktığımızda sahadaki teknik personelin ve doğrudan üretici temsilcilerinin ismi yok. Oysa bir Anadolu köyünde günün 24 saati hayvan sağlığı takibi yapan “teknisyen”, “tekniker”, “zooteknisi” ve “veteriner hekimler” ne olacak? Örneğin “Prof. Dr.” ve “Dr.” Ünvanı olmayan ama iklim stresine karşı en pratik önerileri sunan, üretim, verim ve kalite yönünde hızlı pratik bilgiler sunan ve paylaşan Sencer Solakoğlu’nu nereye koyacaksınız? Bunlar sadece görünür ve bilinir örneklerdi daha saha da isminin önünde ek olmayan tecrübelerden bahsetmedim bile…. 

Bilim ve Saha: Ayrı Kutular mı?

STK’ların sık düştüğü bir tuzak da budur: Akademiyi bir “üstün mertebe” olarak görmek, sahadaki tecrübeyi ise “uygulanacak veri” olarak sınıflandırmak. Oysa esas dönüşüm, laboratuvar bulgularının merada, ahırda da kabul görecek pragmatik çözümlere evrilmesiyle mümkün olur. Akademisyenler saha personelinin pratiğini bilmeden geliştirdikleri önerileri, hayvan refahı yönetiminden yem formülasyonuna kadar pek çok alanda havada kalmaya mahkûm eder.

Sivil Toplum Kuruluşları Neden Hep Aynı Formülü Uygular?

Ne yazık ki TÜSEDAD özelinde bir hatadan bahsetmiyoruz; Türkiye’de pek çok dernek ve vakıf, yönetim kurullarını “bilimsel camianın” belirli bir klikine teslim ediyor. Teknik elemanlar, kooperatif temsilcileri ya da üretici dernekleri ise genellikle danışma kademesine sıkıştırılıyor. Oysa tarım ve hayvancılık, “bir masa etrafında” yalnızca akademisyenlerle toplanacak kadar dar bir zemin değildir.

Gerçek Bir Harmanlanmış Kurul!

Akademisyenlerin yanına: Teknisyenler, bölge veteriner sağlık teknikerleri, ziraat mühendisleri (zeoteknist) ve veteriner hekimler katılmalı.

Büyük çiftlik sahipleri, önder çiftçi ve/veya üretici, üretici kooperatifleri ve besiciler birer gözlemci üye olarak davet edilmeli.

Kurul, sadece tez ve makale bazlı değil, saha denetimi, saha günleri ve çiftçi atölyeleriyle de aktif çalışmalı.

Bu şekilde, laboratuvar verileri “gerçek hayatta” nasıl karşılık buluyor sorusuna doğrudan yanıt aranabilir; saha personelinin gündelik ihtiyaçları akademik projelere yön verebilir.

10’uncu köyden sesleniyorum…

Unutmayalım ki bilim, ancak sahada mayalanan bilgiyle yoğrulduğunda gerçek anlam kazanır; akademik kalkanın ardına saklanan STK’lar ise, üreticinin sesini duyurmaktan çok, kendi kısır döngülerini besler. Türkiye’nin tarımsal geleceği, gerçek bir “saha-bilim” ittifakıyla yazılmadıkça, her yeni danışma kurulu ilanı, sadece bir reklam sloganı olmaktan öteye geçmez, maalesef.

Son söz: Doğru söyleyeni dokuz köyden kovarlarmış. Bu arada 10’uncu köye ulaşmak da kolay değildir nitekim… Bir şeyleri göze almak, bedel ödemek gerektirir bazı durumlarda bir nevi… 

Dolaysıyla “Onuncu köyden sesleniyorum doğruları” devam edecek… 

Ve “yaşasın onuncu köy…”

 

Yorumlar
Yorumlar yükleniyor...
Daha fazla yorum yükle...