Çelik Kubbe
Dünya nüfusu hızla artarken doğal kaynaklar alarm verici bir hızla tükeniyor. Birinci Dünya Savaşı'nın paylaşım masasında fosil yakıtlar başroldeydi. Çok da uzak olmayan bir gelecekte küresel iklim krizinin tetiklediği su meselesi ortaya çıkacak. Bilim insanlarının giderek daha yüksek sesle uyardığı “su savaşları” senaryosunda en kırılgan cephelerden birisi Türkiye'nin doğu ve güneydoğu coğrafyası. Zaten dünya ilişkileri de halihazırda pamuk ipliğine bağlı. ABD ile Çin arasındaki ticaret gerilimleri, NATO’nun perde arkasından yön verdiği Rusya-Ukrayna savaşı, Hindistan ile Pakistan arasındaki kronikleşmiş gerilimler, terör devleti İsrail’in bölge halklarına yönelik pervasız saldırıları… Her birisi büyük bir infilakla patlamaya hazır olan bu çarpışma alanlarının çok sayıda ülkeyi savaşın eşiğine getirmesi kuvvetle muhtemel.
Tehdit algıları yeterli düzeyde çalışan devletler bu karanlık gidişatı göz önüne alarak stratejik pozisyonlarını yeniden şekillendiriyorlar. Dostluk ve düşmanlık haritalarını sil baştan çiziyorlar. Uluslararası çıkar çatışmalarının diplomatik zarafetle değil, çoğu zaman askeri güçle çözüme kavuştuğu bir dünyada yeni bir küresel savaşın fitilinin ateşlenmesi sadece zaman meselesi.
Türkiye bu tehlikeli geleceğe karşı tedbirlerini iç barışını sağlamlaştırarak, toplumsal yaralarına yerli ve özgün reçeteler geliştirerek alıyor. MHP Lideri Devlet Bahçeli ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın mimarisini üstlendikleri “Terörsüz Türkiye” sürecinin özünde dış müdahalelerle yıkılamayacak bir milli birlik inşa etme iradesi var. Fakat Türkiye’yi bekleyen tehdit tek cepheli değil. Hem içeride toplumsal dayanışmayı perçinlemek hem de dış müdahalelere karşı caydırıcı bir güç inşa etme mecburiyeti var.
Bu nedenle Türkiye hem iç güvenlik stratejisini zamanının gereksinimlerine uygun bir çerçeveye yerleştirirken hem de küresel dengelerde etkin bir aktör olmanın adımlarını atıyor. 22 Temmuz’da yerli hava savunma sistemi “Çelik Kubbe”nin aktifleştirildiğinin duyurulması, bu bağlamda milli güvenliğimiz açısından tarihi kırılma anlarından birisi.
Yerli unsurlarla geliştirilen ve çok katmanlı bir sistem olan Çelik Kubbe Türkiye’nin kendi harp teknolojisini en yüksek düzeyde üreten bir ülke konumuna geldiğinin açık göstergesi. Çelik Kubbe’nin hangi “öncelikli” tehlikelere karşı geliştirildiği ise hem adında hem de bölgesel gerçekliklerde kendisini belli ediyor.
İsrail’in Filistin’de, İran’da ve Suriye’de yürüttüğü saldırgan politikalar doğrudan bölge halklarının egemenliğine, haysiyetine ve yaşam hakkına yönelmiş durumda. ABD başka hiçbir ülkeye vermediği stratejik bombardıman uçaklarını İsrail’in “güvenliği” adına devreye sokarak İsrail eşkıyalığının pervasızlaşmasına yol açıyor. İsrail saldırdıkça, ABD korudukça ve mazlumların kanı aktıkça, bölgesel bir hesaplaşmanın kaçınılmaz olduğu gerçeği her geçen gün daha da berraklaşıyor. Bu hesaplaşma bugün olmazsa yarın, yarın olmazsa bir sonraki gün mutlaka vuku bulacak. Dolayısıyla “Çelik Kubbe” ismi de tesadüfen seçilmiş değil. İsrail’in “Demir Kubbe”sine yapılan bu göndermede hem tehdidin istikametini hem de Türkiye’nin “daha sağlam bir zırh” geliştirdiğini vurgulayan bir mesaj var. Nitekim çelik, demirden daha sağlam, daha dirençli bir madde.