40-40-20 kuralının ölümcül gölgesi
Bugün bir yazı yazmak değil aslında niyetim. Bugün yazının diliyle bile zor anlatılan bir acının, bir gerçeğin ve bir alarmın ortasındayız. Çünkü 40-40-20 kuralının kâğıt üzerinde yazan soğuk verileri, bugün Seyitgazi’de, Manisa’da, Bilecik’te, Çanakkale’de gerçek oldu. Yandı ormanlarımız, şehit düştü canlarımız, kavruldu vicdanımız...
“40 derece sıcaklık, 40 km/saat rüzgâr ve yüzde 20’nin altında nem.”
Meteorolojik bir uyarı gibi dursa da bu üçlü, aslında orman yangınlarının ölümcül reçetesi. Bilim buna “Yangın Üçlüsü” diyor ama biz artık adını “Ölümcül Üçlü” koymalıyız. Çünkü bu şartlarda yangın, sadece ağaçları değil, insanı, canlıyı, toprağı, geleceği yakıyor.
Bugün Türkiye, tam da bu koşulların kıskacında. Termometre 40’ı geçti, rüzgâr 50 km/s’yi buldu, hava neme hasret kaldı. Ve sonuç: aynı anda 10 şehirde çıkan yangınlar, hayatımızı da planlarımızı da altüst etti.
Eskişehir’in Seyitgazi ilçesinden gelen haber, yüreğimizi paramparça etti. Yangını söndürmeye çalışan 10 kahraman; orman işçisi, itfaiyeci, akut, gönüllü, görevli... şehit oldu. Onlar, bu ülkenin sessiz kahramanlarıydı. Gölgeye değil, alevin tam ortasına yürüyen, adını ancak kaybettiğimizde öğrendiğimiz fedakâr insanlar.
Bu sadece bir doğa olayı değil. Bu bir milli sınavdır.
Bu bir devlet-millet dayanışmasının sınavıdır.
Bu bir “ne kadar hazırız?” sorusunun yangınla verilen yanıtıdır.
Tarım ve Orman Bakanlığı’nın elinde bugün, tarihin en güçlü filosu var: 27 uçak, 105 helikopter, 1.766 arazöz, 2.742 ilk müdahale aracı, 25 bin personel ve 130 bin gönüllü…
Ama şunu net biçimde gördük: sorun araç sayısı değil. Sorun aynı anda çok yerde yangın çıkmasıyla sistemin dağılması. 2024’te haziran ayının ilk 21 gününde 155 orman dışı yangın yaşanırken, bu sayı 2025’te 551’e çıktı. Sadece haziran ayında 600-700 yangın ve yaklaşık 800 hektar zarar... Bu normal değil, bu sıradan değil.
Artık kabul etmeliyiz: Yangın, bir afet rejimiyle yönetilmesi gereken olağanüstü bir durum. Böyle günlerde en tehlikeli şey, alevlerden önce çıkan siyasi dildir.
Bugün ormanlara değil, ekranlara yangın düşürmeye çalışanları değil, hortum taşıyanları dinleyelim. Bugün ekran başında ahkâm kesen değil, bir tabak yemek götüren kıymetlidir. Bugün orman işçisine alkış değil, destek götürme günüdür.
10 canımızı kaybettik. Bu kaybın rengi olmaz.
Bu kaybın dili, mezhebi, siyaseti, görüşü olmaz.
Bu kaybın gölgesi sadece Ay-Yıldızlı bayrağın altına düşer.
Bugün bir yangın, sadece ağacı değil, hepimizi yaktı.
Yanan sadece orman değil; ortak hafızamız, ortak geleceğimiz, ortak vicdanımız.
Her şeyden önce şu soruyu kendimize sormalıyız:
“Ben bu yangınlarda ne yapabilirim?”
Çünkü yangınla mücadele, sadece Tarım Orman Bakanlığının, İbrahim Yumaklı’nın, Orman Genel Müdürlüğü’nün, bakanlıkların, ekiplerin değil; hepimizin sorumluluğudur. Gönüllü oluruz, su taşırız, yemek ulaştırırız, destek veririz.
Son söz: Bugün tartışma günü değil. Bugün söndürme günü. Bugün el birliği, omuz omuza durma günü… Yarın konuşuruz. Ama bugün söndürmeliyiz!