Fındıkta fiyat yükseldi, yüzler gerçekten güldü mü?
Fındığın anavatanı, adıyla özdeşleşmiş bir şehir: Giresun. Tarihsel belgelerde fındığın bu topraklarda bolca yetiştiği teyit edilirken, 18. yüzyıla kadar uzanan ihracat kayıtları bize bu ürünün sadece bir tarım ürünü değil, aynı zamanda bir kültür ve ekonomi mirası olduğunu gösteriyor.
19. yüzyılın sonlarına doğru Ordu ve çevresine yayılan fındık bahçeleri, bugün Karadeniz’in doğusundan batısına kadar 700 bin hektarı aşkın bir alanda varlığını sürdürüyor. Ülkemiz halen dünya fındık piyasasında fiyat belirleyici konumda; ancak ihracattaki payı 2000’li yıllarda yüzde 80’lerden yüzde 60’lara kadar düştü. Yerini Şili, Azerbaycan, ABD ve Gürcistan gibi yeni oyuncular alıyor.
Peki neden?
Yanıt basit: Verim düşük, maliyet yüksek. Üstelik sadece rakip ülkelerle değil, kendi bölgelerimizle de eşit şartlarda rekabet edemiyoruz.
KARADENİZ’DE ÜÇ AYRI FINDIK HİKÂYESİ
Batı Karadeniz: Makineleşmenin ve yeni nesil çiftçiliğin gücü
Düzce, Sakarya ve Zonguldak hattında, verimli ve makineye uygun arazilerle fındık adeta fabrika gibi üretiliyor. Bu bölgede ortalama maliyet 140-160 TL civarındayken, 2025-2026 sezonunda 200 TL’ye varan alım fiyatları sayesinde net kazançlar 60 TL’yi geçiyor.
Ancak bu “başarı hikâyesi” bile her üreticiye ait değil. Küçük bahçeler, işgücü bağımlılığı ve dış girdilere ulaşamama hâlâ önemli sorunlar.
Orta Karadeniz: Yaşlı bahçelerde sıkışan potansiyel
Samsun, Sinop ve Ordu’nun batı kesimleri... Burada fındık hâlâ bereketli ama bahçeler yaşlı, bakım eksik, teknolojiye erişim zayıf. Makineli hasat sınırlı olduğu için maliyetler 175-185 TL bandına dayanıyor. Üretici kazansa bile, bahçesini yenilemeye, modernizasyona ya da genç işgücü bulmaya gücü yetmiyor.
Doğu Karadeniz: Kalite var ama emek tükeniyor
Giresun, Trabzon, Rize. Türkiye’nin fındıkta kalite markası. Ama üretim coğrafyası zor: eğimli araziler, bölünmüş tarlalar, yetersiz bakım, yüksek işçilik. Ortalama verim 50-70 kg/da maliyet ise bazı bölgelerde 190 TL’yi aşıyor.
200 TL’lik fiyat ilk bakışta yüz güldürse de asıl gerçek şu: Üretici geçiniyor ama yatırım yapamıyor. Emanet sistemi, depolama yetersizliği, örgütsüzlük ve mevsimlik üreticilik bu bölgenin kronik sorunları.
Batı Karadeniz: 150-165 TL/Kg Maliyet, 195-200 TL/Kg Alım Fiyatı, 35-50 TL/Kg Net Kazanç
Orta Karadeniz: 175-185 TL/Kg Maliyet, 195-200 TL/Kg Alım Fiyatı, 15-25 TL/Kg Net Kazanç
Doğu Karadeniz: 175-190 TL/Kg Maliyet, 195-200 TL/Kg Alım Fiyatı, 10-25 TL/Kg Net Kazanç
Bu verileri görünce “Kazanç var” demek kolay. Ama kazancın kaynağına bakınca veriler daha netleşiyor: Emek eşit değil, coğrafya adil değil, yapı sağlıklı değil!
PEKİ ÜRETİCİ MUTLU MU?
Kimi memnun, kimi hayatta kalıyor. Ama hiçbiri “rahatım” demiyor. Çünkü fındıkta sadece fiyat değil, üretimin yapıldığı dağ, toprak ve emeğin şekli belirleyici.
Son söz: Fiyat artışı değil, tarımda adalet aranıyor! 2025-2026 sezonunda açıklanan 200 TL’lik fındık fiyatı kâğıt üzerinde sevindirici olabilir. Ama dağın yamacında sabah gün doğmadan başlayıp, akşam sırtında çuvalla dönen üreticinin hikâyesi yalnızca bu rakamla açıklanamaz.
Bir yanda makineyle hasat yapan üretici 50 TL net kâr ederken, öte yanda yokuşta ter döken çiftçi, aynı parayla sadece günü kurtarabiliyor. Çünkü fiyat eşit, koşullar değil!
Sulamasız, yaşlı bahçede, geleneksel yöntemlerle üretim yapan Karadeniz çiftçisi için bu fiyat; yatırım değil, ancak geçimdir.
Fındıkta gerçek bir kalkınma için;
- Kooperatifler güçlenmeli,
- Bahçeler gençleşmeli,
- Makineli tarım desteklenmeli,
- Kırsalda yaşam cazip hale gelmeli.
Sadece alım fiyatı değil, üretim politikası değişmedikçe bu artışlar sürdürülebilir kazanca dönüşmez. Çünkü fındığın kaderi kilogram başına verilen rakamla değil, toprağın üzerindeki emeğin nasıl desteklendiğiyle belirlenir.
Bölgede Fındık üretiminden hasada hatta pazarlamaya kadar olan yolculukta üreticilerimize destek olan ziraat odaları başta olmak üzere Tarım il ve ilçe müdürlükleri teknik personellerine ayrıca teşekkür ederim.
Kalın sağlıcakla…