Söz Meclis’te
Milliyetçi Hareket Partisi Lideri Sayın Devlet Bahçeli'nin Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde DEM sıralarına el uzatmasıyla başlayan ve sonrasında Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan'ın süreci sahiplenmesiyle bir devlet politikası haline gelen, Türkiye'de silahların susmasını, toplumsal barışın sağlanmasını, dünya konjonktürünün tetikleyebileceği karışıklara karşı Türkiye'nin toplumsal iç cephesinin tahkim edilmesini öngören Terörsüz Türkiye sürecinde söz artık, “Milli Dayanışma, Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu” adıyla Gazi Meclis’te. Yani tam da olması gereken yerde.
Türk milleti, yönetme yetkisi verdiği siyasilerden, memleket meselelerinin açık iletişimle çözümlenmesini, barışın ve huzurun tüm bölgelerde kalıcı hale getirilmesini istiyor. Hiçbir şiddet eylemine taviz verilmeyecek şekilde toplumsal barışın her yönüyle güçlendirilmesi halkın en temel beklentilerinden birisi.
Dolayısıyla Terörsüz Türkiye süreci bir güvenlik politikası olmaktan çok daha fazlası. Toplumsal yaşamın aksayan yerlerini onarma, milletin yorgun sinirlerini dinlendirme, ortak geleceğimizi 85 milyonun iradesiyle tahkim etme hamlesi.
Kan kokusuyla siyaset yapmayı alışkanlık haline getirenler ise bu sürecin ne anlama geldiğini anlamayacak kadar kendi kirli ezberlerine mahkûmlar. Zira süreç onların çarpıtmaya çalıştığı gibi devlet düzeninin diz çöküşüne değil, terörle mücadelede elde edilen kazanımların huzurlu bir gelecek projesiyle takviye edilmesine dayanıyor.
Türkiye bir İskandinav ülkesi kadar steril bir güvenlik iklimine sahip olmayabilir. Fakat kendi barışını kendi dinamikleriyle inşa etme kudretinden de yoksun değildir.
Muhalefet yıllardır DEM’le kurduğu ittifaklarda, bu partiyi terör örgütü PKK ile bağlarını koparmaya zorlamak yerine, o bağları bir pazarlık unsuru haline getirip terörden siyasi güç devşirmeye çalışmıştır.
Oysa Cumhur İttifakı’nın üstlendiği inisiyatif, teröre artık bu topraklarda nefes almamak üzere son vermektir. Nitekim DEM’e uzatılan el de muhalefetin yıllardır yaptığı gibi al-vere dayalı çıkarcı ilişki biçiminin değil, terör eylemlerini reddetme ve meşru siyaset zemininde sorun çözme çağrısının elidir.
DEM’in önümüzdeki dönemde de geçmişteki taleplerinin benzerlerini dillendirmesi kimseyi şaşırtmaz. Zaten bu süreç DEM’i ya da herhangi siyasi yapıyı ideolojik bir dönüşüme icbar etmekten ziyade, sorunların çözüm adresinin meşru siyaset zemini olarak Türkiye Büyük Millet Meclisi’ni işaret etmesidir. Bu da Türkiye’nin kendi iç barışını kendi elleriyle, kendi meşru zemininde inşa etme iradesinin en bariz göstergesidir ki Terörsüz Türkiye’nin en büyük kazanımlarını bu alanda aramak gerekir.