Netanyahu bütün tuşlara basıyor
İsrail’in Gazze’de sürdürdüğü soykırımda 60 binden fazla masum hayatını kaybetmiş, bölgenin yüzde 90’ı yok olmuş, diğer yandan da mazlumlar açlığa mahkûm edilmiştir.
Netanyahu hükümeti adeta aklını yitirmiş, şeytanla ortaklığını pekiştirmiş hem bölgenin hem de dünyanın başına bela olduğu gerçeğini açıkça göstermiştir.
İsrail bir yandan Gazze’deki vahşetini her geçen gün artırırken diğer yandan da kendi sonunu hazırladığı gerçekliğiyle yüzleşmeye başlamıştır. Netanyahu ise içerisinde bulunduğu korku ve panik havasını her geçen gün daha da açık etmektedir.
Bilindiği üzere gerek bölgesel gerekse de küresel ölçekte Gazze’ye her anlamda en büyük desteği Türkiye sağlamaktadır. Türkiye, şüphesiz bölgenin en güçlü devletidir. İsrail’in en büyük korkusu da Türkiye’dir.
Türkiye’nin hem savunma hem de taarruz anlamındaki gücü, kabiliyeti ve imkânlarının her geçen gün artarak devam etmesi, kendi iç cephesini sağlamlaştırması hemen her krizde çözüm merkezi ya da arabulucu olarak öne çıkması sahip olduğu kudreti açıkça göstermektedir. Gazze meselesi ile ilgili kararlı tavrı ve yine bu anlamdaki etkisi Netanyahu’nun uykularını kaçırmaktadır. Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Sayın Devlet Bahçeli’nin “Birleşmiş Milletler Barış ve Görev Gücü’nün teşkil edilerek bir an evvel Gazze’ye gönderilmesi, ilave olarak ambargo ve yaptırımların gündeme alınması” çağrısı şüphesiz ki gelinen aşamada sorunun çözüm yolunun ne olduğu gerçekliğini açıkça göstermektedir. Diğer yandan Dışişleri Bakanı Sayın Hakan Fidan’ın da “Filistin meselesinde, Gazze meselesinde artık sözün bittiği yerdeyiz. Bundan sonra daha farklı aksiyonların, tedbirlerin alınması gerekiyor” açıklamaları artık yeni bir aşamaya geçilmesi gerektiğini ortaya koymaktadır. Tüm bunlar İsrail üzerindeki uluslararası baskıyı artıran bir etki yaratırken, Türkiye’nin erişmiş olduğu kudret ve kabiliyetle beraber Netanyahu’nun korkusu da tavan yapmıştır. Zira kendisi Türkiye korkusuyla bütün tuşlara basmaya başlamış, akla ziyan açıklamalarıyla da içerisinde bulunduğu ruh halini açık etmiştir. Adını tarihe soykırımcı olarak geçiren Netanyahu kendi haline bakmadan 1915 olaylarını “soykırım” olarak tanıdığını ifade etmiştir. Bu ifadeleri ne denli bir akıl tutulması yaşadığını, korkudan ne yapacağını şaşırdığını ortaya koymaktadır.
Ne yaparsa yapsın, ne kadar çabalarsa çabalasın, hangi tuşa basarsa bassın bu işin sonu bellidir. Ya, bağımsız, egemen, siyasi ve toprak bütünlüğü tescillenmiş, 1967 sınırları dâhilinde başkenti Doğu Kudüs olan bir Filistin devletinin kurulmasını kabul edecek ya da yok olup gidecektir.