Başıboş çocuk meselesi

YAYINLAMA:
Başıboş çocuk meselesi

Uzun süre gündemi işgal eden başıboş köpek tartışmalarını gölgede bırakacak daha yakıcı bir meselemiz, Başıboş çocuk sorunu. Bunun doğruluğunu hem manşetlere taşınan haberlerde hem de TÜİK’in yayımladığı son istatistiklerde de görmek mümkün. Çocuk suçlarında bir önceki yıla göre %13 artış yaşanması, suç türleri arasında ise “yaralama”nın %40 gibi ürkütücü bir oranla başı çekmesi sosyolojik düzeyde alarm veriyor.

Bu aynı zamanda adı konulmamış bir mesele. Kimilerine göre “suça sürüklenen çocuk”, sosyal medyada “hırt sorunu”, bana göre ise doğrudan doğruya ailenin ve toplumun denetimsizliğinden kaynaklanan başıboş çocuk sorunu. Fakat adına ne dersek diyelim bu mesele ateş topu gibi düştüğü yeri yakıyor ve masum hayatları küle çeviriyor.

14 yaşındaki Ahmet Minguzzi’nin canice katledilmesi, Ankara’da ailesinin yanında bıçaklanarak öldürülen Hakan Çakır ve niceleri… Katillerin ortak noktası hepsinin hukuken “çocuk” statüsünde olması. Son dönemlerde işlenen cinayetlerin yaş ortalamasındaki düşüş, çocuk katillerin adeta piyasaya sürüldüğünü gösteriyor.

En kolay yetişen sebzeler bile yetişme dönemlerinde özenle sulanıyor, gözetiliyor. Bir çocuğu dünyaya getirip yürümeye başlayınca sokağa salan aileler ise suçun filizlendiği ilk toplumsal birimler olarak göze çarpıyor. Demek oluyor ki önce aileler ebeveynlik görevine ve şuuruna sahip olmalıdır. Çocuğuna sahip çıkıp ilgilenmeyecek insanlar “bir zahmet” bu dünyaya çocuk getirmemelidir. Keşke hukuki ve fiziki altyapı buna izin verse de otomobil için ehliyet alınması gibi çocuk için de “ebeveynlik ruhsatı” alınsa... Çünkü ebeveynlik bilincini taşıyanların yetiştirdiği çocuklar hem ailesine hem topluma fayda getirirken başıboş bırakılan çocukların ne kendilerine, ne ailelerine, ne de memlekete bir hayrı vardır.

Ailenin yetiştiremediği çocukları kuralsızlığın hüküm sürdüğü sokak mektepleri büyütür. Bugün 200-300 bin liraya kiralanan tetikçiler bu mektebin mezunlarıdır.

Elbette ilk sorumluluk aile müessesesine aittir fakat hiçbir sorun tek bir nedene indirgenemeyeceği gibi bu sorun da sadece aileyle sınırlı değildir. Kolları ahtapot misali eğitim, adalet, ekonomi, kentleşme gibi birçok alana uzanan bu meselede “çoklu nedensellik” durumu söz konusudur.

Mesela çocuk suçlarındaki bu yükselişin sosyolojik ve psikolojik nedenlerini inceleyen yayınlara ve araştırmalara büyük ihtiyaç varken üniversiteler bu konuda ne yapıyor? Suç işleyen bu çocukların aile yapıları, psikolojik kırılma noktaları, toplumsal benzerlikleri üzerine derinlikli çalışmalar yapılıyor mu? Bu suçlular hangi sosyolojik şartlardan geliyor, hangi psikolojik nedenlerle suça bulaşıyor? Ortak koşullar, mükerrer şartlar neler? Bu soruların yanıtını verecek verilere ihtiyaç vardır. Her şeyi siyasetten, her adımı devletten beklemek kolaycılıktır. Devlet sadece yasama-yürütme-yargıdan ibaret değil, STK’ları, basını, aydınları ve üniversiteleriyle bir bütündür.

Elbette meselenin önemli bir ayağı yargı ve adalet mekanizmasıdır. Çocuk yaşta işlenen suçlarda uygulanan ceza indirimleri suç işlemeye meyilli çocukların tehdit, şantaj, yaralama ve cinayetlerde parayla kullanılmasına yol açmaktadır. Adalet Bakanı Yılmaz Tunç’un 11. Yargı Paketi kapsamında bu konunun düzenleneceğini, ceza oranlarının artırılacağını açıklaması bu anlamda kıymetlidir. Fakat yargıdaki bu düzenlemelerle ahtapotun kollarından ancak birisi kesilebilir. Alarm zilleri çalan bu konuda toplumsal bir seferberlik başlatarak ilgili tüm kurumları ve toplumsal birimleri harekete geçirmek ise memleketimizin geleceğini kurtarır. 

 

Yorumlar
Yorumlar yükleniyor...
Daha fazla yorum yükle...