İki mühim mesele
MHP Lideri Sayın Devlet Bahçeli geçtiğimiz gün Sabah gazetesiyle gerçekleştirdiği samimi söyleşide ve MHP’nin resmi hesabından paylaşılan yazılı basın açıklamasında Türkiye’nin ana gündem maddelerinin yanı sıra memleketimizin aydınlık istikbaline gölge düşüren iki mühim meseleyi de gündeme getirdi. Bunlardan birisi, yediden yetmişe herkesi derin bir endişeye sürükleyen şiddet eylemlerinin göbeğindeki “çocuk” meselesi, diğeriyse Türk toplum yapısını lime lime eden dijital illetti.
Her iki ehemmiyetli mesele, ülkemizin yarınki sahipleri olan genç nesilleri sosyal ve psikolojik cephelerden saldırı altına alan ve Türk aile yapısının sıcak yuvasından uzaklaştırdığı çocukları ne idüğü belirsiz sokakların izbe ortamlarına ve kontrolsüzce genişleyen sosyal medyanın dijital çöplüğüne sürükleme tehdidindedir.
Sayın Devlet Bahçeli’nin özenle seçilmiş cümleleriyle derinleşen analizindeki “Çocukları suça, suç işlemeye teşvik eden sosyal, ekonomik, psikolojik, hatta maddi temelli hayatın gölgesi altında tıpkı kar gibi eriyen manevi ve moral değerlerdeki endişe veren aşınmanın objektif şekilde analiz ve araştırmasının yapılması aciliyet kesbeden sıcak bir gündem konusudur” ifadeleri bu meselenin çok boyutlu bir kökene sahip olduğunu ve ancak efektif enstrümanların müştereken kullanımıyla müspet neticeler alınabileceğinin altını çizmektedir.
Türkiye bir yandan nüfus artış hızındaki dramatik düşüşün ileride neden olacağı ekonomik ve sosyal problemleri bertaraf etmek için nüfus artıcı politikalara eğilmeye başlamışken diğer yandan yeni nesilleri suç çarkının dişlerinin içine çekerek memleketimizin geleceğini eriten bir sosyal sorunla yüzleşmek zorundadır. Suçu, suçluyu, kaba kuvvet ilişkilerini öven dizi ve filmler, bilinç düzeyi düşük ebeveyn profilleri, başıboş kalan çocukları girdap gibi içine çeken sosyal ortamların kalitesizliği, çevresel ve maddi ilişkilerin de etkisiyle Türk neslinin üzerinde giyotin gibi durmaktadır.
Sayın Devlet Bahçeli Sabah gazetesindeki söyleşisinin bir bölümündeyse bu tehdidin önemli bir bileşeni olan sosyal medya ile ilgili “Sosyal medyanın kökü kazınmalı. Hem aile yapımız hem toplumsal barışımız hem de dayanışmamız ve yeni neslimizin sağlıklı yetişmesi açısından dikkatli olunması gerekiyor. Bana kalsa yarım saattin içinde sosyal medyanın hepsini kapatırım” ifadelerini kullandı. Bu sözler sosyal medyanın çok konuşulan gündem maddelerinden birisi oldu.
Dijital özgürlük putperestleri hemen sıraya girip yine o bildik vehim yüklü mesajlarını ve kabak tadı veren eleştirilerini paylaştılar. MHP Lideri Sayın Devlet Bahçeli’nin Türkiye’nin toplumsal bekasını merkezine alan düşüncelerini “özgürlüklerine” müdahale olarak gösterdiler. Oysa sosyal medyanın özgürlüklerle zerre kadar ilgisi olmadığı gibi sosyal medya “post”larının bariyersiz paylaşımıyla oluşan serbestlik yanılmasının insanları yarı açık bir cezaevi koşullarına sürüklediğinin farkında olan insanların sayısı bir hayli azdır.
Tıpkı yarı açık bir cezaevinde olduğu gibi burada da insanlar sözümona “dışarıda” ama özgürlüklerini tatmaları “like”lanmaya mahkûmiyet şartına bağlanmıştır.
İçerisinde fikir kırıntısı bulunmayan düşüncelerin “matah” bir şeymiş gibi paylaşılıp durduğu ve insanların birbirini mütemadiyen iftira bombardımanına tuttuğu iletilerin bir dijital duvardan diğerine yapıştırılmasında özgürlük namına hiçbir paye bulmak mümkün değildir.
Dahası, “sosyal medya eşittir özgürlük” denklemini kurmak 15-20 yıllık bir mazisi bulunan bu dijital mekanların öncesinde köle hayatı sürdüğümüzü söylemek olur ki, en hafif tabirle bu akla ziyan bir düşüncedir.
Dijital öncesi ilişkilerin samimiyetinde sosyal ilişkilerin sağlamlığı ve insanın kendisini gerçekleştirme koşullarının bu sahici sosyal ilişkilerle edindiği kıymetli bir yeri vardı. Bittabi, doğru bir kullanımla yılanın zehri bile hayat kurtarıcı etkiye sahiptir, dijital imkânlardan pragmatik biçimde yararlanmak da çağımızın gereğidir. Ancak sosyal medyanın sosyal ve psikolojik sağlığımıza etkileri konusunda insanları uyaran bir “kullanım kılavuzu” yoktur.
Artık kadınların da annelik vazifesini törpüleyerek hızla iş yaşamına sürüklendiği toplum düzeninde çocukların yetiştirilmesi işte bu tekinsiz mecraların eline kalmıştır. Belki bu hal ve gidişat başka kültürlerde mesele edilmeyebilirdi. Fakat vatanın ana, devletin baba sayıldığı Türk kültüründe buna seyirci kalınmadığı gibi müdahale edilir. Sayın Devlet Bahçeli’nin çağrısı da bu istikamettedir. Türk toplumunun mütemmim cüzü olan Türk aile yapısını müdafaa çağrısıdır.