Tarımda zili kim takacak?

YAYINLAMA:
Tarımda zili kim takacak?

2026 üretim dönemde çiftçi âdeta iğne deliğinden geçecek gibi görünüyor. 

2025 yılı üretim döneminde zirai don ve alınan verimler çiftçide büyük hayal kırıklığı yarattı. Çiftçi bu yıl adeta darbeyi zirai don ve verimlerden aldı. Açıklanan ürün fiyatları, artan girdi maliyetlerinin gerisinde kaldı. 2025 yılı üretim döneminde tohumdan gübreye, mazottan ilaca, elektrikten işçi fiyatlarına kadar her kalemde maliyetler artarken, ürün fiyatları buna paralel yükselmedi maalesef.

2026 üretim döneminde çiftçi; kartları yeniden dağıtmak zorunda! 

Çiftçi, ayırdığı bütçeyle üretimi ancak minimum düzeyde sürdürebilecek gibi görünüyor. Yani traktörü her seferinde çalıştırmak, gübreyi tam doz vermek ya da ilacı zamanında atmak artık lüks haline geliyor. Bu da verim düşüşü ve ürün kalitesinde sorun anlamına geliyor.

Kısacası 2026 üretim dönemi, çiftçinin hem cebinde hem de tarlasında “iğne deliğinden geçme” sınavı olacak. Eğer piyasa takibi, maliyet-fiyat dengesi kurulmazsa, çiftçinin üretimde kalması mucizeye dönüşecek gibi.

Buna rağmen; çiftçinin bilgi, tecrübe ve dayanıklılığı en büyük gücü olmaya devam ediyor. Akıllı tarım uygulamaları, kooperatifleşme, doğru zamanda yapılan piyasa hamleleri ve verimlilik odaklı üretim modelleri, bu zor dönemi avantaja çevirebilir. Çiftçi üretmekten asla vazgeçmez; toprağa olan inancı, geleceğe dair en güçlü güvence olmaya devam ediyor.

ZİLİ KİM TAKACAK?

Güzel bir hikâye vardır, şu kedinin boynuna zil takmak isteyen farelerle ilgili olan hikâye… La Fontaine’in aktardığı hikâyelerden biri. Fareler kentindeki tüm fareler huzur içinde yaşıyorlarmış. Öyle derken bir gün kedinin biri bu kente dadanmış. Fareler korkudan yuvalarından çıkamaz olmuşlar. Günlerce çıkamamışlar. Sonunda bunun böyle gitmeyeceğinin farkına varmışlar. Toplanmışlar “bu beladan nasıl kurtuluruz?” diye fikir alışverişi yapmaya başlamışlar. Farelerden biri “kedinin yaklaştığını anlamanın bir yolunu bulmanın gerektiğini” söylemiş. Bunun nasıl olacağına dair birçok fikir ortaya atmış fareler, ancak hiçbiri kabul görmemiş. Genç farelerden biri çözüm yolunu bulmuş, “Çok basit bir planım var ve bu bizi kesinlikle bu beladan kurtaracak. Kedinin boynuna bir zil takalım. Zil sesini duyduğumuzda kedinin yaklaştığını anlar ve kaçıp saklanırız.” Bu planı duyan fareler çok sevinmiş, kutlama yapmaya başlamışlar hemen. Fakat yaşlı bir fare ayağa kalkmış ve bütün farelere seslenmiş: “Dostumuzun planı çok güzel. Ama size bir sorum var: Kediye zili kim takacak?”

Bu hikâyeyi okuduğumda aklıma Nasreddin Hoca ve fil hikâyesi geldi birden. Hikâyedeki yaşlı farenin sorduğu soru “kimin öne çıkacağı” ile ilgiliydi.

Yaşlı fare kimin öncü olacağını soruyor. Nasreddin Hoca ise öncü oluyor ama arkasında gibi görünenler sonradan onu yalnız bırakıyorlar. Bu hikâye ve Nasreddin Hoca’nın hikâyesinden sonra sormak gerekir: 

Kediye zili kim takacak? 

Kediye zili takmalı mı? 

İkinci fil gerekli mi?

Hikâye ülkemiz tarımı olarak devam ettirelim ve hikâyedeki yaşlı farenin sorduğu soru gibi “kimin öne çıkacağı” ile ilgili birkaç soru soralım:

Kaç çiftçi temsilcisi veya STK yöneticisi, “Ben varım, tarımın (bitkisel ve hayvansal üretim) sorunlarını dile getiririm” diyebiliyor?

Kaç il ve ilçe müdürü, “Bu sıkıntıları açıkça konuşabilirim” diye öne çıkabiliyor?

Kaç daire başkanı, kaç genel müdür, “Bu tabloyu görmezden gelemem” diyebiliyor?

Ya Nasreddin Hoca gibi, “Benimle beraber başkaları da gelecek” şartını koşup, sonra yalnız bırakılanlar ne olacak? Yine de cesaret edip kedinin boynuna zili takabilecekler mi?

Son söz: Başta Tarım ve Orman Bakanlığı olmak üzere; Hazine ve Maliye Bakanlığı, Cumhurbaşkanlığı Strateji ve Bütçe Başkanlığı, Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı, Ticaret Bakanlığı, Cumhurbaşkanlığı Tarım ve Gıda Politikaları Kurulu bürokratları ve yöneticileri, ana ve yavru muhalefetler, ülkemizin diğer yöneticileri ve anlamak istemeyen vatandaşlarımıza kadar herkes: Elbisenin ve gömleğin çok güzel, ayakkabının fiyakalı ama çorabın delik olduğunu inşallah görürler.

Ayakkabının içinde çorabın deliği görünmez ama yaşanacak bir salgında, ekonomik bir krizde, gıda ve su güvenliği sorununda, kuraklık, iklim kaynaklı doğal afetlerin sıklığını ve şiddetini artırarak devam etmesinde, özetle el ayak çekilince ayakkabı illaki çıkacak ve delik görülecek. Bunu bilsinler!

Yeter ki gerçekler gün yüzüne çıktığında bu aziz milletim bir kez daha yine mi demesin!

Sevgili Tarım dostu ve çiftçi okurlarım, her zaman belirttiğim gibi: Üretmekten, çiftçilikten, hayata değer bir yaşamdan, sevmeye değer bir aşktan, sadakatten, dostluğa değer bir arkadaşlıktan, LİYAKAT’ten, ATATÜRK’ten ve TÜRKİYE’den asla vazgeçmemeniz dileğiyle…

Sevgiyle kalın…

 

Yorumlar
Yorumlar yükleniyor...
Daha fazla yorum yükle...