Terzi Baba: Dünya malı için Allah demem

YAYINLAMA:
Terzi Baba: Dünya malı için Allah demem

Erzincan, tarih boyunca Türk’ün manevi sancağı olmuş bir diyar. Kısa bir süre önce bu kadim şehirde anlamlı bir tören gerçekleştirildi: Terzi Baba Külliyesi’nin açılışı, Türkiye Cumhuriyeti’nin son Başbakanı Binali Yıldırım’ın da katılımıyla yapıldı. Bu külliye, ömrünü tevazu, adalet ve insan sevgisine adamış, öğretileriyle gönüllere dokunan büyük bir sufi liderin hatırasını yaşatmayı amaçlıyor.

Peki kimdir bu sufi? Halkın gönlünde “Terzi Baba” adıyla yer eden Muhammed Vehbî Erzincânî, 1779-1848 yılları arasında yaşamış bir gönül insanıdır. Asıl mesleği terzilik olduğu için “Terzi Baba” lakabıyla anılmıştır. Erzincan’da Terzi Baba adına bir dernek kurulmuş, onun adını taşıyan büyük bir cami ve külliye de inşa edilmiştir. İşte bu açılışı yapılan külliye, o manevi mirasın eseridir.

Terzi Baba, Türk İmparatorluğu’nun son döneminde Türk tasavvuf geleneğinin güçlü bir temsilcisi olarak sivrilmiştir. Kendisi Nakşibendiyye ekolünün Hâlidiyye koluna mensup bir sufidir. Mevlânâ Hâlid-i Bağdâdî’nin halifesi Şeyh Abdullah Mekkî Erzincânî vasıtasıyla Terzi Baba, Nakşibendî ekolüne intisap etmiş ve hilafet alarak Erzincan ve civarında irşâd faaliyetleri yürütmüştür. Onun terbiyesinde yetişen Hacı Mustafa Fehmi Efendi, Leblebici Baba, Hâfız Mehmed Rüşdü Efendi ve İrşadî Baba gibi birçok halife, bu yolu bölgede devam ettirmiştir. 

Halk arasında onu “ikinci bir Yunus Emre” olarak ananlar olmuştur. Gerçekten de Terzi Baba, tıpkı Yunus gibi Türkçe şiirlerle hakikatleri dile getirmiş; ilâhî aşk, tevazu, hoşgörü ve irfan ile yoğrulmuş bir Türk-İslam anlayışını temsil etmiştir. Bu yönüyle, Türkistan’dan Balkanlara uzanan ve Yunus, Hacı Bektaş, Ahmed Yesevî gibi gönül erenleriyle kök salan Türk sufi geleneğinin 19. yüzyıldaki temsilcisidir.

Terzi Baba, dinin zahiri hükümleriyle (şeriat) tasavvufun manevi terbiyesini (tarikat) birbirinden ayrı görmez; bilakis bunların iç içe olduğunu vurgular. “Tarikat, Şeriat üzerine kurulduğu gibi, Hakikat de Şeriat’ten zuhur eder... Onun için her üçünü de cism ü canla sevmek gerekir” diyerek şeriat–tarikat–hakikat bütünlüğünü dile getirir.

Bu bakış açısı, ilim ile amelin birleşmesine özel önem vermesiyle de kendini gösterir. Terzi Baba’ya göre asıl gaye ilmi hâle ve amele dökebilmektir. İhlâs kavramı da bu bağlamda Terzi Baba’nın öğretilerinin merkezindedir. Yaptığın her ibadeti ve iyi işi yalnız Allah rızası için yapmak, dünyalık beklenti karıştırmamak gerektiğini kendi hayatıyla gösteren Terzi Baba, tam da bu yüzden “Vallahi dünya malı için Allah demem” diyebilmiştir. Onun şahsında bilgi, amel ve ihlâs üçlemesi tamamlanır: Bildiğini hayata geçiren ve sadece Allah için yapan bir kul modeli… Nitekim inanç açısından da Ehl-i sünnet yolundan ayrılmamış; Hanefi-Maturidî çizgide olduğunu özellikle belirtmiştir.

Bugün modern dünyada sıkça yakındığımız “değerler krizi”, aslında insanın maddeyle imtihanından başka bir şey değildir. Maneviyatın yerine maddiyatın, ahlakın yerine çıkarların öne konulduğu bir çağda, Terzi Baba’nın asırlar öncesinden yükselen sesi hala kulaklarımıza hitap ediyor. “Helâl az kaldı şimdi bu cihanda” diyerek kendi zamanında bile dürüstlüğün ne denli azaldığına dikkati çeken Terzi Baba, adeta bizlere de sesleniyor. Dini ve ahlaki değerlerin dünyevi çıkarlara alet edilmemesi gerektiğini hem sözüyle hem yaşamıyla gösteren bu gönül insanı, makam, servet veya şöhret uğruna inançlarından taviz verenlere ibret olabilecek bir mesaj bırakmıştır.

Günümüzde Terzi Baba’nın hatırasının devlet erkânınca da saygıyla anılması, manevi değerlerin millet hayatındaki yerine işaret etmektedir. Külliyenin açılışında konuşan Binali Yıldırım’ın sözleri manidardır: Terzi Baba, “öğretileriyle gönüllere dokunan”, ömrünü tevazu ve adalete vakfetmiş bir şahsiyet olarak takdim edilmiştir. Bu sözler, aslında Terzi Baba’nın mirasının sosyo-politik boyutuna da ışık tutuyor: Milletin manevi mayasını oluşturan değerler, tevazu, adalet, merhamet ve Allah aşkı gibi hasletlerdir. Terzi Baba da Türk Milleti’nin gönül dünyasında bu hasletleriyle yer etmiş, topluma ahlaki rehberlik sunmuş bir değerdir.

Terzi Baba’nın bizlere bıraktığı Miftâhu’l-Kenz isimli eser, aslında baştan sona bir ahlâk ve irfan hazinesi gibidir. İşte bu eserinden birkaç incinin mesajı ve yorumu:

“Ziyân gelirse de sen doğru söyle;

Zarar gelir diye ger söylemezsen, 

Huzûr-ı Hakk’a ne yüzle gidersen?”

Terzi Baba dünyevi çıkar veya korkular yüzünden gerçeği dile getirmeyi terk edersek, yarın Allah huzuruna hangi yüzle çıkacağımızı sorgular. Bu öğüt, özellikle toplumda dürüstlüğün erozyona uğradığı zamanımız için son derece anlamlıdır. Nitekim bir başka beyitte “Yalan ile îmân cem’ olmaz asla / Birikmez ikisi bir kalbde, kella” diyerek yalan ile gerçek imanın bir kalpte asla birleşemeyeceğini ifade eder. İmanı olanın kalbinde yalana yer yoktur; eğer yalan rahatça barınabiliyorsa ortada ciddi bir iman zaafı var demektir.

“Sakın deme şu câhildir, şu hordur/ Her kimi görürsen sen Hızır bil, her geceyi Kadir bil.”

Kimin Allah katında ne mertebede olduğunu bilemeyiz. Terzi Baba bu öğütle, toplum içinde kimseyi küçümsememeyi, gönül kırmamayı telkin etmektedir. İnsanın gerçek değerini yalnız Allah belirler; dış görünüşüne bakıp insanları tahkir etmek, nefsi kibrin alametidir. Oysa tevazu sahibi kişi, herkeste Hakk’ın bir tecellisini görür. Bu anlayış Türk tasavvuf geleneğinin özünü yansıtan bir ahlak prensibidir.

Terzi Baba’nın Miftâhu’l-Kenz’inde “ilim-amel-ihlas” üçlemesi sık sık farklı ifadelerle karşımıza çıkar; insanın önce kendini hesaba çekmesi, nefsini terbiye etmesi, kimseyi hor görmemesi, haramlardan kaçınması, helale sarılması, daima doğru ve adil olması gerektiği öğretilir. Bu değerler, Türk-İslam kültürünün mayasını oluşturan temel değerlerdir. Terzi Baba, bir sufi olarak bu değerleri hem yaşayışıyla hem de şiir yoluyla gönüllere nakşetmiştir.

Terzi Baba, Türk kimliğiyle İslam’ı yoğurmuş, sevgiyi, alçakgönüllülüğü, ihlası ve çalışkanlığı öğütlemiş bir sufidir. O’nun “Dünya malı için Allah demem” derken sergilediği duruş, makam ve para hırsının kol gezdiği çağımıza yapılmış sarsıcı bir uyarıdır. Türk-İslam sufi geleneğinin bir temsilcisi olarak Terzi Baba, Yunus Emre’nin diliyle ve Mevlana Halid’in nefesiyle yoğrulmuş bir hikmet mirasını bizlere bırakmıştır. Bugün Terzi Baba Külliyesi’nden yükselen ezan sesleri, onun adını taşıyan aşevinden yükselen hayır duaları, aslında bu mirasın hala yaşadığının işaretleridir.

Milletçe ihtiyaç duyduğumuz manevi diriliş, işte bu tür öncülerimizin nasihatlerinde gizlidir. Terzi Baba’nın öğretileri her alanda bize ışık tutabilir. O, bize şeriatıyla adil, tarikatıyla edepli, hakikatiyle aşk dolu bir insan olmanın yolunu göstermiştir. Bu yol, Türk Milleti’nin asırlardır yürüdüğü istikamet ve inşa ettiği medeniyet yoludur. Terzi Baba’nın hatırasını yaşatanlar, aslında bir gönül medeniyetini yaşatmaktadır.

Son söz olarak, gelin Terzi Baba’nın dizeleriyle kendi nefsimize seslenelim. Kendi nefsimizi ıslah ederek başlayalım; dünyaya gönül bağlamadan Hakk’a bağlanalım. Dünyalık menfaat için Allah demeyen, Allah için dünyayı feda eden alp-erenlerin izinden gidelim. Terzi Baba’nın ruhaniyeti rehberimiz, öğütleri pusulamız olsun. 

 

Yorumlar
Yorumlar yükleniyor...
Daha fazla yorum yükle...