BM Genel Kurulu yeni bir dönem başlatır mı?
Küresel şartların giderek kızıştığı, gerginliklerin arttığı ve hatta yeni bir dünya savaşının kapıya dayandığı söylemlerinin pek çok ülkenin resmi makamlarınca dile getirilmeye başlandığı kritik bir eşikte Birleşmiş Milletler Genel Kurulu toplantısı gerçekleştirildi.
Toplantıda pek çok konu ele alınırken şüphesiz tüm kamuoyunun odaklandığı nokta Gazze’deki durum olmuştur. Toplantı öncesi 21 Eylül tarihinde Kanada, Avustralya, İngiltere ve Portekiz’in, 22 Eylül’de ise Fransa, Monako Prensliği, Lüksemburg, Malta ve San Marino’nun Filistin Devleti’ni tanıması Genel Kurul’un havasını oldukça etkilemiştir. Bunlarla beraber Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın yapmış oldukları konuşmalarında değinmiş olduğu konular küresel barışın tesisi noktasında tüm devletlere adeta yol haritası çizerken özellikle de Gazze konusundaki ifadeleri tüm vicdanların ortak sesi olmuş ayrıca meselenin hakkaniyetli çözümü ve zulmün son bulması noktasında bir umut ışığı yakmıştır. Diğer yandan ABD ile Türkiye dâhil İslam İşbirliği Teşkilatı (İİT) üyesi sekiz devletin katılımıyla gerçekleştirilen çok taraflı zirve ve yine zirve sonrası yayınlanan ortak bildiri barışın tesis edilebilmesi açısından büyük bir önem arz etmektedir.
Türkiye’nin hem Gazze meselesi hem de küresel barışın tesisi noktasındaki somut çabaları bir kez daha tüm çevrelerce açıkça görülmüştür.
***
Zira Trump’ın her meseledeki ikircikli tavır Filistin meselesinde de açıkça görülebilmekte ve hatta akıl dışı önerileri de sıklıkla gündeme gelmektedir. Trump, Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nda yaptığı konuşmasında da kendiyle çelişmiştir. “Gazze’deki savaşı derhal durdurmamız gerekiyor” diyen Trump aynı konuşmasında “Filistin Devleti’ni tanımanın Hamas’a ödül olacağını” ifade etmiştir. Akıl dışı yanlışında ısrarcı olacağı bu ifadelerden de açık şekilde anlaşılmaktadır.
ABD ile Türkiye dâhil İslam İşbirliği Teşkilatı (İİT) üyesi sekiz devletin katılımıyla gerçekleştirilen zirve sonrası yayınlanan ortak bildiri Gazze meselesinin çözümü noktasında varılan mutabakatı ifade etmekle beraber esasında ABD’ye de son bir şans kapısını aralamıştır. ABD içerisinde bulunduğu yanlıştan derhâl vazgeçmeli, İsrail’e olan desteği kesmeli ve bölgenin asıl sahipleriyle ortak hareket etmelidir. ABD’nin üzerine düşen; “1967 sınırlarında başkenti Doğu Kudüs olan, toprak bütünlüğü güvence altına alınmış, bağımsız Filistin Devletinin kurulması” için ortak bir akılla hareket etmesidir. Sorunun tek çözümü de budur. Zira yeri ve zamanı geldiğinde İsrail işlediği tüm suçların hesabını elbet verecektir. ABD sanık sandalyesinde oturmak istemiyorsa, İsrail ile aynı karanlık çukurun tutsağı olmak istemiyorsa üzerine düşeni yapmak zorundadır.
***
21 ve 22 Eylül’de Kanada, Avustralya, İngiltere, Portekiz, Fransa, Monako Prensliği, Lüksemburg, Malta ve San Marino’nun Filistin Devleti’ni tanımasıyla 193 üyesi bulunan BM'de, Filistin'i tanıyan ülkelerin sayısı 157'ye çıkmıştır. Bu durum elbette ki müspet bir gelişmedir. Bir yandan İsrail’e karşı uluslararası baskının daha da artabilmesi adına meşru zeminin kuvvetlenmesinde etkili bir adım olurken diğer yandan da yanlışta ısrarcı çevreler üzerinde bir politika değişikliğini tetikleyebilecek potansiyeli de ifade etmektedir.
Bu kapsamda son yapılan Birleşmiş Milletler Genel Kurulu yeni bir dönemin başlangıcına vesile olabilecek hadiseleri beraberinde getirmiştir.