Hibrit Savaş Çağında Dezenformasyonla Mücadele
Askeri eylemlerin siber saldırılar, ekonomik baskı ve bilgi savaşıyla iç içe geçtiği bir hibrit savaş çağında yaşıyoruz. Düşmanlarımız artık sadece tanklara veya füzelere güvenmiyor; aynı zamanda yalanları da silah olarak kullanıyor. Bu bağlamda, dezenformasyon, toplumları istikrarsızlaştırıp güveni geleneksel saldırılar kadar etkili bir şekilde aşındırabilen stratejik bir silah haline geldi.
Hibrit savaş, geleneksel askeri gücü siber sabotaj, siyasi etki ve bilgi manipülasyonu gibi geleneksel olmayan araçlarla birleştiren bir stratejiyi ifade eder. Savaş ve barış arasındaki çizgiyi bulanıklaştırır. Bu kavram tamamen yeni değildir (Sun Tzu'nun “Tüm savaşlar aldatmaya dayanır” şeklindeki özdeyişi hala geçerlidir) ancak bugün farklı olan, yanlış bilginin yayılma ölçeği ve hızı ile olayları etkileyebilme derecesidir. 21. yüzyılda, teknolojik gelişmeler ve küreselleşme bilgi savaşını çok daha şiddetli hale getirmiştir. Bir devlet veya devlet dışı aktör, sınırların ötesinde milyonlara anında ulaşan etki kampanyaları başlatabilmektedir.
Kazara yayılabilen basit yanlış bilgiden farklı olarak, dezenformasyon açık bir amaçla hazırlanır: Yanıltmak. Bu, genellikle, insanların inanmaya eğilimli olduğu anlatıları kullanarak, biraz gerçeği çokça yalanla karıştırarak yapılır. Daha büyük bir planın parçası olarak, bu yalanlar kamuoyunu etkileyebilir ve kurumları içeriden zayıflatabilir. Yabancı devlet destekli dezenformasyon kampanyalarının nihai amacı genellikle açık bir çatışma olmadan hakimiyet kazanmaktır: “Kalpleri ve zihinleri” kazanmak veya en azından şüpheyle bulanıklaştırmak. Hibrit savaştaki dezenformasyon kampanyaları, manipülatif taktiklerden oluşan zengin bir araç setine dayanır. En öne çıkan tekniklerden bazıları şunlardır:
Bilgi Seli: Yaygın bir stratejidir, amaç, bilgi alanını bloglar, sosyal medya gönderileri, videolar, haber makaleleri gibi bazıları doğru, çoğu yanlış veya yanıltıcı olan içerik seliyle doldurmaktır. Çelişkili raporlar ve büyük hacimli metinlerle insanları bunaltarak, saldırganlar ortalama bir insanın gerçeği ayırt etmesini son derece zor hale getirir. Yanlış anlatılar çoğaldığında ve çürütülmeden daha hızlı yayıldığında, vatandaşlar gerçekleri aramaktan vazgeçebilir veya “ateş olmayan yerden duman çıkmaz” diye inanmaya başlayabilir. Bu sahte haber seli, gerçeği o kadar çok gürültünün altında gizleyebilir ki, gerçeğin etkisi kaybolur.
Sosyal Medya Manipülasyonu: Dijital platformlar, günümüzün propaganda savaşlarının ön cephesidir. Sosyal medya manipülasyonu, kamuoyundaki tartışmaları yönlendirmek için ağların bağlantı ve viral özelliklerinden yararlanmayı içerir. Bu, belirli mesajları güçlendirmek için botlar ve trollerden oluşan orduların konuşlandırılması anlamına gelir. Astroturfing (halk desteği olduğu izlenimini yaratmak) ise başka bir tekniktir: Sahte “beğeniler”, paylaşımlar ve yorumlar oluşturarak, dezenformasyon yapanlar bir yalan etrafında konsensüs veya popülerlik simülasyonu yaparlar. Bazen influencerlar ve çok takipçili sayfalar belirli anlatıları yaymak için para alabilir veya baskı görürler. Bu girişimler başarısız olduğunda, propagandayı yaymak için tamamen sahte kişilikler (yapay zeka tarafından oluşturulan fotoğraflar ve sahte takipçi listeleriyle birlikte) yaratılır. Amaç, yalanların yaygın olarak inanılır ve daha güvenilir görünmesini sağlamaktır.
Bilişsel Hedefleme: Modern dezenformasyon, genellikle insan psikolojisini istismar etmek için ince bir şekilde ayarlanır. Propagandacılar, veri analizi ve gözetim yoluyla belirli grupları ve onların zayıflıklarını belirler, ardından zihinlerini hedef alırlar. Bilişsel hedefleme veya kişiselleştirilmiş propaganda olarak adlandırabileceğimiz bu taktik, belirli kitlelerde yankı uyandırmak için sahte mesajların uyarlanmasını içerir. Örneğin, bir nüfus kesimi komplo teorilerine daha yatkın olabilir. Dezenformasyon ajanları, bu korku ve önyargıları kullanmak için özel olarak içerik oluştururlar. Mikro hedefleme araçlarını (reklamcılıkta kullanılanlara benzer) kullanarak, bu mesajları en çok etkilenme olasılığı olan kişilere doğrudan ulaştırırlar. Zamanla bu, yankı odaları yaratır: Aynı yanıltıcı anlatıya tekrar tekrar maruz kalan bir kişi, bunu gerçek olarak kabul etmeye başlayabilir. Bu kampanyalar yalanların kalıcı hale gelme ve yayılma olasılığını artırır. Bu son derece hedefli yaklaşımla, oylarını veya tutumlarını etkilemek için farklı demografik gruplara farklı yalan hikayeler sunulduğu dünya çapındaki çeşitli seçimlerde ve referandumlarda görülmüştür.
Kurumsal Güvenin Aşınması: Belki de en sinsi uzun vadeli taktik, halkın kurumlara olan güvenini zayıflatmaktır. Dezenformasyon kampanyaları genellikle insanları tek bir gerçek hakkında aldatmakla kalmaz, milli yetkililere karşı genel bir şüphe ve şüphecilik duygusu aşılamayı da amaçlar. Hükümetlerin yozlaşmış olduğu, ana akım medyanın “yalan söylediği” veya yerleşik gerçeklerin (bilim, tarih vb.) yanlış olduğu iddialarını sürekli olarak yayarak, saldırganlar toplumu bir arada tutan bağları hedef alır. İnsanlar milli kurumlarına (seçim sistemi, ordu, kolluk kuvvetleri veya sağlık otoriteleri) güvenmeyi bırakırsa, ülkeyi istikrarsızlaştırmak daha kolay hale gelebilir. Zamanla, bu güven erozyonu kutuplaşmaya yol açar: Vatandaşlar, yalnızca kendi anlatılarına güvenen kamplara çekilir. Kutuplaşmış, şüpheci bir toplum kırılgan bir toplumdur. Düşmanlar bunu bir zafer olarak görür, çünkü bölünmüş ve kendinden şüphe duyan bir millet, birleşik eylemde daha az yetenekli, dış baskıya karşı daha az dirençli ve belki de ittifaklara daha az sadıktır.
Avrupa, Asya ve Ortadoğu'nun kesişme noktasında bulunan Türkiye, hibrit savaş tehditlerinin olduğu karmaşık bir stratejik ortamla karşı karşıyadır. Hibrit savaş çağında dezenformasyon, zorlu bir sorundur ancak Türkiye, bu soruna kararlılık ve zeka ile karşı koymayı öğrenmektedir. Burada ilk adım, tehdidi tanımaktır: Sahte haberlerin ve propagandanın sadece rahatsız edici unsurlar veya iç siyasi çekişmeler değil, çoğu zaman ülkenin birliğini ve güvenliğini zayıflatmayı amaçlayan düşmanca gündemlerin eseri olduğunu kabul etmek gereklidir. Bu anlayış artık yaygın olarak paylaşılmaktadır; aslında, dünya çapında dezenformasyon giderek en üst düzey bir güvenlik sorunu olarak görülmektedir.
Bir sonraki adım, direnç oluşturmaktır. Bu, vatandaşların gerçeği yalandan daha iyi ayırt edebilmeleri için kamuoyunun bilinçlendirilmesine ve eğitimine yatırım yapmak anlamına gelir. Medya okuryazarlığı olan bir nüfusun aşırı komplo teorilerine veya manipülatif içeriğe kurban olma olasılığı çok daha düşüktür. Bu aynı zamanda kendi kurumlarımızın ve medyamızın güvenilirliğini güçlendirmek anlamına da gelir. İnsanlar kendi ülkelerindeki bilgi kaynaklarına güvendiklerinde, dışarıdan gelen yalanlar daha az verimli bir zemin bulur. Ölçülü bir tepki sergilemek de çok önemlidir. Dezenformasyonu ciddiye almalıyız ancak düşmanın işine yarayacak şekilde birbirimize karşı aşırı tepki vermekten de kaçınmalıyız.
Sonuç olarak, hibrit savaş, milli savunmaya yeni bir cephe eklemiştir: Milletin zihni. Dezenformasyon, bu cepheye yönelik, kafa karıştırmak, bölmek ve moral bozmak amacıyla kullanılan bir silahtır. Dikkat, birlik ve gerçeğe bağlılık ile bir toplum yalanların fırtınasına karşı koyabilir. Hibrit savaş çağında gerçek, sadece ahlaki bir değer değil, stratejik bir varlıktır. Ve onu savunmak, Türk Milleti’nin ve Türk Devleti’nin güvenliği, istikrarı ve egemenliği için gereklidir.