Arap-İsrail Savaşına Nihal Atsız’ın Çözümü Neydi?
Son yıllarda milliyetçilikle vicdansızlığı birbirine karıştıran sefil bir kesim türedi. Sosyal medyada nüfus sayımı yapılsa bunların sayısı olduğundan fazla çıkabilir, fakat hakiki hayattaki karşılıkları müphemdir. Başlıca hasletleri, Türklüğü, Türkçülüğü sadece “öteki” imajına saldırıyı meşrulaştırma amacıyla sahiplenmeleri ve kafalarındaki iptidai fikirleri Türkçülüğe yamamalarıdır. Gazze’de iki yıldır süren soykırımın en akılda kalıcı fotoğrafı Gazzeli küçük çocukların kan revan içindeki görüntüleriyken, vicdan mefhumundan nasiplenmiş her insan evladının yüreği bu manzara karşısında feryat ederken bu taş kafalı ve taş kalpliler insanlık adına ne bir sinyal ne bir belirti verdiler.
“Gazze’den bize ne?” yahut “Araplar adam olsaydı da Yahudilere toprak satmasaydı” gibi soykırımı meşrulaştırıcı ve Siyonizm kokulu düşüncelerini Türkçülük kisvesi altına gizlemeye çalıştılar. Siyasi menzilleri, anti-mülteciliği geçim kapısı haline getiren mikroskobik oy oranına sahip partilerdi. Profillerine bakınca Hüseyin Nihal Atsız’ın bir sözünü, resmini, fikrini görebilirdiniz. Oysa Atsız’ın ne irfanından, ne eserlerinden ne de hayat hikâyesinden haberdar olmadıkları aşikârdır.
Bir kere merhum Nihal Atsız, Türkçülük camiasının en koyu antisemitistidir. Yahudi karşıtı birçok düşüncesini yazılarına dâhil eden Atsız’ın sadece bu niteliği bile, onu kendilerine kalkan yaparak Siyonizme hizmet edenlerin makyajını akıtmaya yeterlidir. Atsız’ı kendilerine sütre olarak seçenlerin Siyonist-Yahudi soykırımına paydaşlık yapma arzularının altının kazınması lazımdır. Netenyahu hükümetinin sosyal medyada İsrail yanlısı paylaşım yapanlara 7 bin dolar ödediği hesaba katılırsa Siyonizmin karanlık yüzünü Dünyaya duyuran Türkiye’de bu soysuz alışverişin müşterisinin olmaması herhalde mümkün değildir.
Siyonizmin büyük kollayıcısı olan ABD binlerce kilometre öteden “itine köpeğine” sahip çıkma adına silah sanayisinin en güçlü ekipmanlarını seferber ediyor, ABD Başkanı Donald Trump 13 Ekim’de Yahudi meclisi Knesset’teki konuşmasında “Size dünyanın en iyi silahlarını verdik. Siz de onları en iyi şekilde kullandınız” diyerek 20 bini çocuk, toplam 67 bin Gazzeli’nin soykırım maksadıyla yok edilmesini askeri bir başarı olarak kutluyor; bu ruh hastası klinik vakalar da Türkiye’nin bu soykırım suçuna ses çıkarmamasını, “Gazze’den bize ne?” demesini bekliyor. Hem de bunu Türkçülüğün yolbaşçısı Hüseyin Nihal Atsız’ın gerisine gizlenerek yapıyor. Onlara bilmedikleri bir anekdotu paylaşalım: Hüseyin Nihal Atsız çok sevdiği meslek olan askerlikten, Arap bir Teğmene selam vermediği gerekçesiyle ihraç edilmişti ama Arap-İsrail mücadelesinin şiddetlendiği 1970 senesinde “Arapları Kurtarmak için Teklif” isimli bir yazı kaleme alarak şu düşünceleri ileri sürmüştü:
“Yeni bir Arap-İsrail savaşının bütün bölgeye bulaşması ihtimalinden de siyaset ve strateji uzmanları söz etmektedir. Demek ki durum Türkiye bakımından da kritik olmaya doğru gitmektedir. Şu hâlde Türklerle Arapların çıkarları bir noktadan sonra birleşmektedir. O halde bunu önlemenin tek çaresi, artık pek işe yaramadığı belli olan askerî ittifaklar değil, bölgedeki Arap devletlerinin Türkiye ile konfederasyon halinde birleşmesidir. Türkiye’nin başkanlığında, 20-25 yıl için kurulacak konfederasyona Suriye, Lübnan, Ürdün ve Mısır girecektir. Bu konfederasyon Arap devletlerinin bağımsızlığını kaldırmayacak, hatta onların bazı ülkelere kendi özel elçilerini yollamasına engel olmayacaktır. Fakat 20-25 yıllık konfederasyon süresince Ordu ve Hariciye tek elden idare olunacak ve şüphesiz ordular Türk Genelkurmayının yönetiminde bulunacaktır. Böyle bir konfederasyon Suriye’nin hükümet darbesi ve İsrail’in Arap ülkelerine saldırması tehlikesini önleyecek, Ortadoğu uzun süre barışı sağlayarak Üçüncü Cihan Savaşının bu bölgeden çıkmasına engel olacak ve 20-25 yıl sonra, Arap ülkeleri kendi başlarına İsrail’e karşı koyacak duruma geçince yürürlükten kalkacaktır.”
İsrail’in yayılmacı tutumunun Türkiye’nin milli güvenlik problemi haline geleceğini tespit eden Atsız’ın önerisi buydu. Mündericatında “Mısır, Ürdün, Suriye, Lübnan ve Filistin” geçen ve “bu bölgede barışın, huzurun, istikrarın, güvenliğin sağlanabilmesinin” güzergâhını çizen bir öneriyi de MHP Lideri Sayın Devlet Bahçeli iki sene önce kamuoyuyla paylaşmıştı. Sayın Bahçeli de barış, huzur, kısa süre içerisinde tesisi için Türkiye'nin uluslararası ilişkilerde önderlik yapma düşüncesinden bahsetmişti. Buradan ne çıkar? Türk milliyetçiliğinin yabancı husumetiyle kendisini tanımlama çiğliğine indirgenebilecek bir ideoloji olmadığı çıkar. Arap asıllı Teğmene selam vermeyerek ordudan ihraç edilen Hüseyin Nihal Atsız’ın, “Arapları Kurtarmak için Teklif” isimli yazısıyla hem insanlık hem de Türkiye’nin milli güvenliği adına “selam” gönderdiği çıkar. İşte bu ruh hastaları, milli güvenliğimizle beşeriyet değerlerini bir potada eritebilen bu irfan seviyesinin çok altındadır.