Erdoğan Doktrini: Değişim Çağında Dünyayı Türkçe Okumak

YAYINLAMA:
Erdoğan Doktrini: Değişim Çağında Dünyayı Türkçe Okumak

Soğuk Savaş sona erdiğinde, birçok kişi uzun bir barış ve güvenlik döneminin başlayacağına inanıyordu. Ancak tek kutuplu bir düzen ve istikrar umudu hızla söndü. Küresel ölçekte işbirliği yerine, dünya bölgesel savaşlara, büyük güçler arasındaki rekabete, derinleşen eşitsizliklere ve felç olmuş kurumlara tanık oldu. Adaleti sağlamak amacıyla oluşturulan sistem, adaletsizliğin kaynağı haline geldi. BM Güvenlik Konseyi'nin karar alma süreci, çoğu zaman daimi beş üyenin çıkarları tarafından engellenirken, milyonlarca insan açlık, savaş ve zorla yerinden edilme sorunlarıyla boğuşuyor. Birçok dünya lideri, krizleri kararlı bir şekilde ele almak yerine, çözülmeden kalmasına izin veriyor.

Bu çalkantılı dönemde Türkiye, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın liderliğinde farklı bir yol izlemiştir. Erdoğan'ın Newsweek, People's Daily, Nikkei Shimbun, El Pais ve Al-Jazeera'da yakın zamanda yayınlanan makaleleri, bu vizyonun dönüm noktalarıdır. Kıtalararası okuyucu kitlesine hitap eden bu makaleler, topluca uluslararası ilişkiler manifestosu olarak nitelendirilebilecek bir çerçeve çizmektedir. Bu manifestonun merkezinde, bağımsızlık, insani diplomasi ve medeniyetler köprüsü rolü olmak üzere üç temele dayanan ve Erdoğan Doktrini olarak adlandırılan bir yaklaşım yer almaktadır.

Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Newsweek dergisinde yayınlanan makalesi, Türkiye'nin küresel vizyonunun aslını özetlemektedir. Erdoğan'ın meşhur “Dünya beşten büyüktür” sözü, bir deyimden öte, günümüz uluslararası düzeninin yapısal adaletsizliklerine yönelik kapsamlı bir itirazdır. Suriye savaşından Afrika'daki açlığa, Ukrayna'da devam eden çatışmadan Gazze'deki zulme kadar, Güvenlik Konseyi'nin felçli hali, sistemin işlevsizliğini ortaya koymaktadır. Erdoğan, bu organın daha kapsayıcı, adil ve temsilci hale getirilmesi için reform çağrısında bulunmaktadır. Türkiye sadece sorunları işaret etmekle kalmıyor, aynı zamanda somut çözümler de önermektedir. Karadeniz Tahıl Girişimi bunun güçlü bir örneğidir. Bu diplomatik çaba sayesinde, milyonlarca ton tahıl küresel pazarlara ulaştı ve savunmasız bölgelerde kıtlığın önlenmesine yardımcı oldu. Türkiye ayrıca esir değişimlerine, barış görüşmelerine ve ateşkes çabalarına ev sahipliği yaptı. Erdoğan'ın Newsweek'te vurguladığı gibi, daha adil bir uluslararası sistem kurmak artık uzak bir hayal değil, acil bir gerekliliktir.

Beş makalenin tamamında bir tema öne çıkıyor: Gazze. Newsweek ve El Pais'ten People's Daily, Nikkei Shimbun ve Al-Jazeera'ya kadar Erdoğan, Gazze'yi Filistinlilerin trajedisinden daha fazlası olarak tanımlamaktadır. Ona göre bu, insanlığın kendisinin bir sınavıdır. Al-Jazeera'daki köşe yazısında bunu en açık şekilde ifade etmektedir. Kadınlar ve çocuklar öldürülürken, hastaneler enkaza dönüşürken ve açlık bir savaş silahına dönüştürülürken, dünyanın sessizliği dayanılmaz hale gelmektedir. Erdoğan bu kayıtsızlığı “insanlığın vicdanını sarsan bir çifte standart” olarak kınamaktadır. Batı'nın Ukrayna konusunda harekete geçmeye hazırken Gazze konusunda pasif kalmasının, uluslararası ilişkilerin tüm yapısının güvenilirliğini zedelediğini savunmaktadır. Mesajı açıktır: Tek geçerli çözüm, 1967 sınırlarına dayanan ve başkenti Doğu Kudüs olan egemen bir Filistin devleti olan iki devletli formüldür. Erdoğan'ın “Filistin'i tanıyın” çağrısı diplomatik dilin ötesine geçiyor; uluslararası toplumun ahlaki sorumluluğuna doğrudan bir çağrı yapıyor. Türkiye bu çağrıyı somut eylemlerle de pekiştirdi: Büyük miktarda insani yardım gönderdi, hastanelerinde yaralı Filistinlileri tedavi etti ve ateşkes için tüm platformlarda diplomasiyi sürdürdü.

Erdoğan Doktrini'nin özünde, bağımsızlık da belirleyici bir ilke olarak vurgulanmaktadır. Bu bağımsızlık, Batı'dan uzaklaşmak veya Doğu'ya körü körüne uyum sağlamak anlamına gelmez. Aksine, Türkiye'nin kendi çıkarlarını önceliklendiren, ortaklıkları çeşitlendiren ve tek bir eksene bağımlı olmaktan kaçınan bir dış politikayı yansıtmaktadır. Erdoğan, People's Daily gazetesindeki makalesinde, Türkiye-Çin ilişkilerini bu perspektifin bir parçası olarak sunmuştur. Binlerce yıllık medeniyet mirasına dayanan işbirliği, karşılıklı güven ve kazan-kazan yaklaşımına dayanmaktadır. Erdoğan, Türkiye'nin Şanghay İşbirliği Örgütü gibi kuruluşlara aktif katılımının, kapsayıcı çok taraflılığı güçlendirme konusundaki kararlılığını yansıttığını vurgulamıştır. Türkiye, krizlere pasif olarak tepki vermek yerine, sonuçlarını şekillendirmeyi amaçlamaktadır. Erdoğan için bağımsızlık, ayrılmaktan çok dengeyi ve uyum sağlama yeteneğini korumakla ilgilidir.

Erdoğan'ın Nikkei Shimbun ve El Pais gazetelerine yazdığı makaleler, Türkiye'nin medeniyetler arasında köprü rolüne vurgu yapıyor. Nikkei Shimbun gazetesinde, 1890 Ertuğrul trajedisini, Japon balıkçıların cesaretinin Türkiye-Japonya dayanışmasının temellerini attığı belirleyici bir an olarak anıyor. Erdoğan, o anın insanlığın ortak sembolü olarak kaldığını önemle belirtmiştir. Ayrıca, her iki ülkede meydana gelen doğal afetler sırasında sergilenen karşılıklı dayanışmayı vurgulamış ve Türkiye ile Japonya'nın sadece stratejik olarak değil, ortak insani değerler aracılığıyla da birbirine bağlı olduğunu belirtmiştir. El Pais'te Erdoğan, İspanya ile ortaklaşa başlatılan Medeniyetler İttifakı girişimini yeniden ele almıştır. Bu proje, farklılıkları çatışma kaynağı olarak değil, zenginlik olarak gören bir vizyonu somutlaştırmaktadır.

Beş makalenin hepsinde tekrarlanan tema ise insani diplomasidir. Bugün Türkiye, milli geliri ile orantılı olarak dünyanın en büyük insani yardım bağışçısı konumunda. Milyonlarca Suriyeli misafire barınak sağlamak, Afrika'daki kalkınma projelerini desteklemek ve Asya'daki yerinden edilmiş nüfusa yardım ulaştırmak gibi girişimlerde bulunuyor. Erdoğan, El Pais'teki makalesinde insani yardımı “ortak vicdanımızın sesi” olarak tanımladı. Erdoğan için insani yardım, diplomasinin en yüksek biçimini temsil etmektedir. Devlet yönetimi genellikle soğuk hesaplamalar etrafında dönerken, insani diplomasi doğrudan insanların hayatlarına dokunmaktadır. Türkiye'nin Gazze, Somali ve Rohingya kamplarındaki çalışmaları, bu ilkenin pratikte nasıl uygulandığını göstermektedir.

Erdoğan, Dünya İnsani Yardım Günü'nü kutlayan konuşmasında, insani diplomasiyi Avrupa için umut verici bir mesaj olarak nitelendirmiş ve “insani yardımın siyaset olarak değil, ahlaki bir görev olarak görülmesi gerektiğini” vurgulamıştır. Erdoğan, Türkiye'nin “sınırların ötesindeki şefkatini”, yaraları iyileştiren ve kültürler arasında köprüler kuran, gelecekteki çatışmalara karşı en kalıcı kalkan olan güvene dayalı bir vizyon olarak tanımlıyor. Erdoğan, insani diplomasiyi Türkiye'nin dünya sahnesinde yankı uyandıran eylemleri olarak vurguluyor. Adalet ve şefkatin, askeri güç veya ekonomik gücün bırakabileceğinden daha derin bir iz bıraktığını savunuyor.

Beş makale birlikte Erdoğan Doktrini'nin tüm kapsamını ortaya koyuyor. Doktrin, öncelikle bağımsızlık üzerine kuruludur; bu strateji, NATO üyeliği ile Rusya, Türkistan, Çin, Afrika ve Asya-Pasifik ile daha güçlü bağlar arasında denge kurmaktadır. Doktrin aynı zamanda Türkiye'yi küresel yardımın ön saflarına yerleştiren, ezilen ve savunmasızların yanında duran insani diplomasiye de dayanmaktadır ve Türkiye'yi, diyalog ve bir arada yaşamanın çatışmalardan üstün olduğu, İspanya'dan Japonya'ya uzanan bir medeniyet köprüsü olarak görmektedir. Bu ilkeler bir araya gelerek Türkiye'nin dünya meselelerinde belirleyici bir ses olarak yükselişini açıklamaktadır.

Erdoğan bu yazılarında sadece bir milletin özlemlerini değil, mesajı kıtalar arasında yankı bulan bir şahsiyetin ahlaki liderliğini de ortaya koymaktadır. Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın önde gelen uluslararası yayın organlarında yer alan yazıları, güncel meseleler üzerine basit birer değerlendirmenin ötesine geçmektedir; bu yazılar bir araya gelerek, Erdoğan'ın hakikat, adalet ve dayanışmaya dayalı olarak öngördüğü yenilenmiş bir küresel düzen için bir manifesto oluşturmaktadır. “Erdoğan'ın Değişim Çağında Uluslararası İlişkiler Manifestosu”, tek bir liderin vizyonundan çok daha fazlasıdır; henüz inşa edilmemiş adil bir dünya için bir taslaktır. Küresel toplum bu çağrıyı ciddiye alırsa, bu yol daha eşitlikçi, insancıl ve barışçıl bir uluslararası düzene götürebilir. Türkiye ise, böyle bir geleceğin ahlaki ve siyasi sorumluluklarını üstlenmeye hazır olduğunu ilan etmektedir. Erdoğan'ın da belirttiği gibi, “Gerçek, adalet ve dayanışma olmadan insanlık onurlu bir gelecek sağlayamaz.”

 

Yorumlar
Yorumlar yükleniyor...
Daha fazla yorum yükle...