İmamoğlu’nun kaçış rampası
Ekrem İmamoğlu hakkında yürütülen yolsuzluk, rüşvet, irtikâp, ihaleye fesat karıştırmak, siyasi casusluk yapmak gibi yargılamalar içerik bakımından oldukça ciddi başlıklara sahip. Suç isnatlarının hepsinin gizli-açık tanıkların ve itirafçı olmak için başvuru sırasına girenlerin diline dayanması hem Ekrem İmamoğlu’nun hem de onu koruyacağım diye kendisini hedef tahtası haline getiren CHP Genel Başkanı Özgür Özel’in işini daha da zorlaştırıyor. Olan biten, CHP’lilerin iddia ettiği gibi bir “siyasi intikam” hikâyesine sığdırılamayacak kadar dolu iddialar. Ancak Ekrem İmamoğlu’nun mahkemede izlediği savunma çizgisinin bu ciddiyetin çok uzağında olduğu görülüyor.
Hâkimin veya savcının kendisine yönelttiği net sorulara karşı, “Bu soruyu kendime hakaret sayarım” , “Bu sorunun sorulması en üst seviyede ahlaksızlıktır”, “Bu soru bana sorulamaz” diyerek aslında cevap vermekten kaçınan Ekrem İmamoğlu’nun geçenlerde hâkimin sorduğu bir soruya şiirle cevap verdiği mahkeme anlarının görüntüsü sosyal medyada yayınlandı. Hakkında bu kadar yoğun iddialar bulunan bir siyasetçinin sorulan sorulara hukuki zeminden uzak cevaplar vermesi, delillerden ziyade duygu üretmeye çalışması hukuki muhataplıktan çok politik mağduriyet kurgusuna yaslanan bir savunma biçimidir. Ekrem İmamoğlu mahkeme salonlarında kâh şiir okuyarak kâh “Görmedim, duymadım, bilmiyorum” mizansenini sergileyerek hakkındaki ciddi iddiaların bağlayıcı sonuçlarından kurtulabileceğini vehmediyorsa elbette büyük bir yanlışın içindedir. Mahkemede sorulan sorular, siyasi vaatlerinin kendisine hatırlatıldığı TV’lerde verilen “Bilmiyorum, haberim yok” gibi kaçış rampası cevaplarla aynı kategoride değildir. Zaten bunun bir savunma biçiminden ziyade bir panik halinin tezahürü olduğu da ortadadır.
Demokrasi bir hesap verme rejimiyse hesap vermekten kaçan birisi demokrat olamaz. Dayanaklı iddialara karşı sağlam bir savunma üretmeyip soruları küçümsemeye kalkışmanın adı da dürüstlük olamaz. CHP adaleti adliyede değil sokakta arama yanlışını sürdürmekte ve mahkemeleri gayrimeşru ilan edip yargı kararlarını “kitlesel tepki” üzerinden itibarsızlaştırmaya çalışmaktadır. Oysa sokakları mahkemenin alternatifi olarak sunmak Türkiye’deki anayasal düzeni ve toplumsal barışı tehdit eden bir mühendislik çabasıdır. Hukuk karşısında değil de “alkış karşısında” kendini meşrulaştıran bir siyasi figür bir noktadan sonra hangi hukuku tanır? CHP Genel Başkanı Özgür Özel’in “Yargılanmayacağız, yargılayacağız” cümlesi bu çarpık anlayışın ete kemiğe bürünmüş ifadesi oldu. “Soru soranı suçlu ilan et, delil sunanı itibarsızlaştır, yargılayan kurumu gayrimeşru ilan et” üçlemesiyle siyaset yapılmaz, olsa olsa popülist bir meşruiyet fantezisi kurulur. Bir de bu CHP, yargılanmaların TRT ekranlarından canlı olarak yayınlanmasını talep edecek kadar özgüven patlaması içindeydi. Demek ki o da sağlam bir özgüvenin değil, “Nasıl olsa canlı yayınlamayı kabul etmezler” düşüncesiyle masaya sürülen kuru gürültü bir blöfün ürünüymüş.