Ölümsüzlük ve yenilmezlik

YAYINLAMA:
Ölümsüzlük ve yenilmezlik

Tarihçiler sağlıklı bir muhakeme için olaylara zamanın mesafesinden bakmayı tercih ederler. Zira hakikatin üstünü örten duygusal tortuların, ideolojik sislerin ve propaganda kalıntılarının dağılması zaman alır. Ebediyete irtihalinin 87. senesinde Mustafa Kemal Atatürk’ün nasıl bir ceht ile hareket ederek müthiş işlere imza attığını görmek bugün bu yüzden daha mümkündür. Bu imkân ona duyulan özlemin sınırlarını genişletmekte ve hayatları boyunca onu hiç görmemiş, karşılıklı hasbihal etmemiş olan milyonların gönlündeki sevgisini hiç olmadığı kadar büyütmektedir. Onu tarihten, milletin kalp evinden silmeye çalışanlar ise bedenen bu dünyayı terk etmiş bir şahsiyete yenilmenin ıstırabını tadıyorlar. İsimlerini anarak müşerref etmeyeceğimiz öyle cüceler var ki, Mustafa Kemal Paşa’nın hatırasına saldırmakla büyüyeceklerini vehmederken yerin en dibine geçmeye devam ediyorlar.

Mustafa Kemal Paşa vatanseverlik rüştünü can ve kan vergisiyle ödeyen bir kuşağın içinden çıkıp Türk milletini milletler çağına yetiştiren bir idealin riyasetini üstlenmiştir. O gökten zembille inmedi. III. Selim’in Nizam-ı Cedidiyle başlayan, Tanzimat’la yasallaşan, ardından aydın tabakanın mücadelesini verdiği yenileşme ve modernleşme adımlarının uygulayıcısı oldu. Atatürk’ün fiiliyat verdiği hiçbir devrim yoktur ki İsmail Gaspıralı, Hüseyinzade Ali Bey, Ziya Gökalp gibi mütefekkirlerimiz tarafından önceden düşünülmemiş ve ileri sürülmemiş olsun. 

Yusuf Akçura şöyle der: “Nizam-ı Cedid, Avrupa'nın silahlarını satın aldı. Avrupavari asker elbiseleri diktirdi, Avrupa'nın askeri talimnamelerini tercüme ettirip tatbike çalıştı. Tanzimat da, Avrupa'nın sivil elbiselerini herkese giydirdi, ceza ve idari teşkilatını şöyle böyle taklide uğraştı. Tanzimat cereyanı, sonra biraz daha derinleşerek, düşünmek, düşüncelerini ifade etmek, düşüncesini yazmak tarzlarında tesirini gösterdi.”

Mustafa Kemal Paşa, Nizam-ı Cedid’le başlayan, Tanzimat’la, Meşrutiyet evreleriyle gelişen tarihî değişimin kapılarını Cumhuriyet’in ilanıyla sonuna kadar açarak Türk’ün yeniden kudretli bir varlık olarak tarih sahnesine çıkışının öncülüğünü yaptı. Türklüğe etnik husumetlerini Atatürk’ün hatırasına hücum ederek perdelemeye çalışanlar her daim faal olduğu gibi Atatürk’ü kılık kıyafete, slogana, heykele, postere indirgeyerek onu şekilsel olarak yeniden üreten fason Atatürkçüler de vardır. İlhan Selçuk’un “gardırop Atatürkçüsü” tanımlamasını yaptığı bu mahfiller de, en az diğerleri kadar Atatürk’ten uzaktadır. Bunların yanında bir de “Az zamanda çok iş yaptık” nutkunu veren Atatürk’ün partisinde olup “Çok zamanda hiçbir şey yapmayan”, millet namına hiçbir şey yapmadıkları gibi halkın kaynaklarını yolsuzluğa, rüşvete, kişisel zenginleşmeye kullanan vurguncular da vardır. 

Oysa “Atatürk’ün izinden gidiyorum” diyen birisi için; dürüst, ilkeli, ahlaklı olmak, çok çalışmak, iyi bir tedrisattan geçmek, kendini mütemadiyen geliştirmek, bir alanda uzmanlaşmak ve uzmanlaştığı alanda ülkesine ve milletine fayda sağlayacak ameller işlemek elzemdir. Atatürk’ün “En büyük eserim” dediği Cumhuriyeti çağımızın gerekliliklerine göre güçlendirmek, Türk milletinin toplumsal birlik ve beraberliğini tahkim etmek için çalışmak, Türkiye’yi tarihin vitrinine yükseltecek ekonomik, teknolojik yenileşmeleri gerçekleştirmek onun ruhunu şad etmenin en temiz ve en sahici yoludur.

Dün, Mustafa Kemal Atatürk’ün ebediyet âlemine varışının 87. yıl dönümüydü. Onu yakından hiç görmemiş, elini sıkma şerefine ermemiş milyonlarca Türk; Anıtkabir’de, okullarda, caddelerde, yollarda, anma törenlerinde,  Kurtuluş Savaşı’nın öncüsü ve Cumhuriyet’in banisini en kalbi duygularıyla yâd ettiler. Atatürk, 87 yıl önce bu dünyayı terk etti ama arkasında bıraktıklarıyla ölümsüzleşti. 

 

Yorumlar
Yorumlar yükleniyor...
Daha fazla yorum yükle...