Siyaset tüccarı
Terörsüz Türkiye sürecinin ilk gününden beri MHP Lideri Sayın Devlet Bahçeli’nin söylemlerini dikkatlice takip edenler birçok şeyin içinde bir şeyin farkına vardılar. DEM’i terörü reddetme çizgisine, Abdullah Öcalan’ı da kurmuş olduğu terör örgütünü lağvetmeye çağıran Sayın Devlet Bahçeli’nin metodolojik yaklaşımı, terör ve siyaset ilişkisinden güç devşirmeye çalışan muhalefetin stratejik aklıyla benzerlik taşımıyordu. 6+1 formasyonuyla son genel seçimlerin ipini göğüslemek için örgütlenen muhalefet ittifakı, masanın altına gizlediği DEM’i PKK’dan farklı bir yapıymış gibi millete sunarak siyasi münasebetini bu makyajlanmış ilişki yoluyla meşrulaştırmak istedi. Kendisini terör örgütünden ayrıştırmayan DEM’i laciverte boyayıp seçmene satmaya kalkan bu ucuz tüccarlık hamlesi samimiyetin kırıntısını bile barındırmadığı için duvara çarptı.
Sayın Bahçeli’nin terörsüz bir ülke idealiyle belirlediği strateji ise muhalefetin siyaset tüccarlığından bütünüyle farklı. DEM’i, PKK’yı veya Abdullah Öcalan’ı olduklarından farklı gösterme çabasının aksine, örgütten siyasete uzanan yapıyı tek bir hiyerarşik ilişki içinde ele alma durumu öne çıkıyor. Bir yıllık kısa bir süre içinde, hem örgütün fiili ve ideolojik feshi hem de silah bırakma, kampları boşaltma aşamaları bu hiyerarşik bütünlük içinde hayata geçti.
MHP Lideri, sürecin ruhuna aykırı bir gidişat hissettiğinde muhataplarına “Kurucu önderinizi dinleyin” hatırlatması yaparak Abdullah Öcalan’ın 27 Şubat manifestosundaki koşulsuz şartsız terör örgütünü sonlandıran açıklamasını referans gösterdi. “Kurucu önder” ifadesini de “İki nokta arasındaki en kısa çizgi bir doğru parçasıdır. İmralı A noktasıysa, DEM B noktasıdır. Bu iki nokta arasında doğrudan irtibat sağlanmalı” formülüyle açıkladı.
PKK, DEM, Abdullah Öcalan, Selahattin Demirtaş arasında bir ayrım gütmemek esasen Türk milliyetçilerinin genel siyaset okumasının bir yansımasıdır. Nitekim fraksiyon farklılıklarını vurgulamak için kendilerini HÖC, Yurtsever Cephe, DEVSOL vb. şubelere ayıran Solcuların Ülkücü Hareket’in lügatinde “PKK’lılar” olarak kodlanması da bu yüzdendir. Abdullah Öcalan terör örgütünün kurucusu, DEM’li siyasetçiler de PKK’nın siyasi ayağı olarak birbirinden ayrılmaz bir bütünlük içerisindeyse onlara olmadıkları gibi davranmanın manası nedir? Bu yüzden MHP Lideri, “Öcalan İmralı’da yatıyor, fakat DEM Grubu’nda 57 Öcalan gölgesinin ayakta olduğunu niye görmüyorsunuz? Neden itiraf edemiyorsunuz?” diyerek bu iki yapıyı ayrıştırmanın temelsizliğini vurgulamıştı.
Açıkça görülen bir şey var ki DEM ve PKK’yı ayrıştırmak Terörsüz Türkiye sürecini yurttan sesler korosuna çevirmek isteyenlerin sinsi bir planı. Terörsüz Türkiye’nin bir aşama daha ilerlemesi için örgüt kurucusunun dinlenmesi gündeme gelince en yüksek perdeden karşı çıkışlar yapan İP Genel Başkanı Müsavat Dervişoğlu ve ZP Genel Başkanı Ümit Özdağ bu cenahın iki sinsi aktörü. Hâlbuki bu ikili DEM’i laciverte boyayıp satmak isteyen altılı yapının bileşenleriydi. O zamanki adı HDP olan DEM’le seçim ittifakları sayesinde vekillikler, belediyeler elde ettiler. DEM’le gizli kapaklı anayasa çalışmaları yürüttüler. İP Genel Başkanı Müsavat Dervişoğlu “HDP’li TBMM Başkanvekili oturumları yönetiyor ve hepimiz de onun yönetimine katılıyor muyuz? Bu meşru mu, gayrı-meşru mu tartışmasına en iyi cevaptır" şeklindeki cevabıyla Abdullah Öcalan’a “önderimiz” diyen HDP/DEM’i meşruiyet zırhına herkesten önce sokan kişiydi. Müsavat Dervişoğlu, şimdi komisyonun İmralı’ya gitmeye hazırlanmasını “İhanet edenin ayağına gidilmez” diye eleştirmeye kalkıyor. Öcalan’ın ayağına defalarca gidenleri niçin “Meşru” ilan ettiğinin, onların Eşbaşkanı konumundaki Tuncer Bakırhan’la neden gülücükler saçarak kol kola girdiğinin açıklamasını yapamıyor. Tüm yatırımını Terörsüz Türkiye’nin başarısızlığına yapmış, pusuda bekliyor. Devlet adamlığıyla siyaset tüccarlığı arasındaki derin farkı, kendisini örneklem haline getirerek kanıtlıyor.