Meslek liseleri ve kayıp köy enstitüsü ruhu
Eğitim ve öğretmenlerle ilgili meseleler kamuoyunun gündemine geldiğinde farklı heyecanla okuruz ya da izleriz. Takip etme sebeplerimiz arasında çok sık sistemdeğişikliğine uğrayan bir mecra olması ve son zamanlarda gerek öğretmen gerekse öğrencikaynaklı iyi haberlere adeta susamış hale gelmemiz.
Gündeme geldiğinde de bir yanda mesleğin statüsü ve itibarını olumsuz etkileyen, öğretmen yetiştirme ve istihdam politikalarıyla ilgili sorunları gösteren, diğer yanda öğretmeni kahramanlaştırılırken aslında yalnızlaştırılan, mesleğin profesyonelliğini zedeleyen başlıklar. Bu başlıklar aslında öğretmenlik mesleğinin hem toplumsal algısına hem de öğretmen politikalarına dair çok şey anlatıyor.
Pek çok ülkede olduğu gibi Türkiye’de de öğretmenliğin saygınlığı ve statüsü tartışma konusu…
Büyüklerimizle eğitimle ilgili sohbet ettiğimizde hep, “Bizim zamanımızın lise mezunları şimdiki üniversite mezunlarından daha bilgili”derlerdi.
Tabi çaktırmadan bizler de gülerdik.
İçten içe “Bırakın kendinizi övmeyi” derdik.
Şimdi de biz güldüğümüz o sözleri söylüyoruz.Meğer ne kadar da haklılarmış.Maalesef ki acı bir gerçek.Her geçen gün eğitimdeki seviye daha da aşağıya düşüyor...
Elbette geçmişteki tüm öğretmenler çok iyi, şimdikiler de çok kötü değil. Aslında bizler öğretmenlerin kendi niteliklerinden çok öğretmen yetiştirme sistemini sorgulamak istiyoruz. Asıl yanlış olan, öğretmenliğin, herkesin yapabileceği, sıradan bir meslek haline getirilmesi. Yoksa bugünün gençleri içerisinde de öğretmenliği canı gönülden isteyenler var. Hem de idealizm öldü diyenlere taş çıkarırcasına...
Unutmayalım, öğretmenler ülkemizin, geleceğimizin mimarları. Onlar ne kadar başarılıysa, ülkelerin gelecekleri o kadar parlak oluyor. Ve bugün her şeye rağmen ülkemiz hâlâ dimdik ayakta kalabiliyorsa, bunu yine öğretmenlerimize borçluyuz.İçlerinde politize olanlar, görevinin hakkını yeterince veremeyenler, iş bulamadığı için öğretmenliği tercih edenler, kendisini yenilemekten korkanlar bulunsa da onlar yine de bu ülkenin temel taşları...
Öğretmenlik yalnızca bilgi aktarmak değil; toplumun tarihi dokusunu onaran, üretimi ve kültürü aynı kefeye koyan, geleceği inşa eden bir meslek.
24 Kasım Öğretmenler Günü... Bu anlamlı günde, Türkiye’nin eğitim tarihinde bir dönüm noktası olan, toprağa, üretime ve kültüre sımsıkı bağlı bir vizyonun mirasçısı Köy Enstitüleri’ni anmak, mesleğin gelecekteki misyonunu belirlemek açısından hayati önem taşıyor. Bu bakımdan Köy Enstitüleri, Türkiye’nin eğitim tarihinde bir dönüm noktası olmanın ötesinde öğretmenin toplum içindeki misyonunu en somut biçimde gösteren bir laboratuvardı.
Köy Enstitüleri, 17 Nisan 1940’ta 3803 sayılı yasa ile kuruldu.Hasan Âli Yücel’in bizzat liderliğinde, İsmail Hakkı Tonguç’un pedagojik vizyonuyla hayata geçirilen bu model, “iş için, iş içinde eğitim” ilkesini merkeze aldı. Amaç çok açıktı: Köylerin okulsuz ve öğretmensiz olduğu bir ülkede, köyden seçilen zeki çocukları hem öğretmen hem de pratik işlerde ustalaşmış meslek erbabı olarak yetiştirmek; köylere geri dönüp oranın hem eğitim hem de üretim dinamiklerini değiştirmelerini sağlamak…
Köy Enstitüleri’nin bu görkemli vizyonu ne yazık ki uzun sürmedi. 1946’da Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) döneminde başlayan ve 1954’te Demokrat Parti (DP) döneminde son bulan süreç, bu özgün modelin, toprak ağalarının direnci ve siyasi çekişmelerin baskısıyla yavaş yavaş tasfiye edilmesine neden oldu.
Bugüne baktığımızda ise, iklim krizi, gıda güvenliği, yaşlanan üretici nüfusu ve ara eleman açığı gibi sorunlar, Köy Enstitüleri ruhunu, modern bir anlayışla yeniden çağırıyor. Bu çağrının en önemli adreslerinden biri de Tarım Meslek Liseleri’dir.
Tarım Meslek Liselerimiz, Köy Enstitüsü modelinin “üretimle iç içe eğitim” felsefesini günümüz koşullarına adapte etme potansiyelini taşır. Ancak bunun gerçekleşmesi için şu üç temel dersi almalıyız:
İlk dersimiz,Tarım Meslek Liseleri’ndeki öğretmen yetiştirme sistemi, hassas tarım, uzaktan algılama, veri analizi ve yapay zekâ gibi günümüz teknolojilerini müfredatın merkezine almalıdır. Öğretmenler artık sadece ziraat bilgisi aktarmakla kalmayıp, bu teknolojileri pratiğe aktaran birer “teknoloji tercümanı” olarak rol üstlenmelidir.
İkinci ders:Millî Eğitim Bakanlığı (MEB) ile Tarım ve Orman Bakanlığı arasındaki iş birliği sadece protokollerle sınırlı kalmamalıdır. Tarım Meslek Liseleri’nin okul, staj ve üretim zincirleri, TİGEM gibi gerçek üretim tesislerine ve özel sektör işletmelerine bağlanmalıdır. Öğrenciler, mezun olduklarında hemen işbaşı yapabilecek tekno-pratik bilgiyle donatılmalıdır.
Üçüncü ders:Bugün büyüyen ara eleman açığına cevap verebilmek için, Tarım Meslek Liselerinden mezun olan gençler; toprağı bilen, makinayı kullanabilen, basit onarımları yapabilen ve üretimi yönetebilen çok yönlü insan gücüne dönüşmelidir.
Son söz:24 Kasım Öğretmenler Günü, bize öğretmenlik mesleğinin yalnızca bir memuriyet değil, bir misyon olduğunu hatırlatır. Köy Enstitüleri, bu misyonun toprakla, üretimle ve aydınlanmayla bütünleşmiş en parlak örneğidir.
Geleceğin öğretmeni, tıpkı Tonguç’un hayalindeki gibi, sadece bilgi veren değil; iklim krizine dirençli, dijitalleşen ve girişimci bir Türkiye’yi inşa eden, aydınlık bir zihin ve üreten bir eldir.
Tarım Meslek Liselerimizin bu ruhla yeniden canlanması ve öğretmenlerimizin bu vizyonu taşıması hem toprağımızın susuz kalmasını hem de gençliğimizin vizyonsuz büyümesini engeller.
Öğretmenlerimizin Günü kutlu olsun…