Egemenlik fabrikadan başlar: Altay ve Hürjet

YAYINLAMA: | GÜNCELLEME:
Egemenlik fabrikadan başlar: Altay ve Hürjet

Modern çağda gücün ölçüsü yalnızca orduların sayısı değil, o orduların arkasındaki üretim hatlarının sürdürülebilirliğidir. Artık devletlerin asıl caydırıcılığı tankın namlusunda değil, onu üreten fabrikanın bacasında şekilleniyor. Türkiye’nin Altay tankı ve Hürjet uçağı işte bu yeni dönemin iki sembolü: sanayileşme ile güvenliğin birbirinden ayrılamaz olduğunu gösteren iki “yerli hat”.

Altay, bir tanktan fazlası. Yaklaşık 200 yerli alt yüklenicinin parçası olduğu dev bir tedarik zincirinin ürünü. Sadece savunma değil, makine, elektronik, kimya ve yazılım sektörlerini de tetikliyor. Seri üretim sözleşmesi 250 adetlik bir siparişi kapsıyor; 2025 itibarıyla ilk teslimatlar başlarken, 2028’e kadar yıllık teslimat planı devreye giriyor.

Bu proje, Türkiye’nin kendi zırhlı sanayisini kurma iradesinin kilometre taşı. Geçici olarak Kore menşeli Doosan DV27K motor ve SNT Dynamics EST15K şanzımanla başlasa da hedef açık: kısa sürede yerli BATU güç grubuna geçmek. Yani, motoru da şanzımanı da yazılımı da “Türk malı” olacak bir ekosistem.

Altay’ın üretimi, Aselsan, Roketsan, MKE, BMC Savunma ve onlarca KOBİ’nin ortak emeği. Bu yapı Türkiye’nin sanayi gücünü yatay biçimde örgütleyen bir “milli üretim konsorsiyumu” anlamına geliyor. Her üretilen tank, sadece zırh değil, teknoloji transferi, istihdam ve know-how demek.

TUSAŞ’ın 25 Nisan 2023’te ilk uçuşunu yaptığı Hürjet, kısa sürede süpersonik seviyeye (Mach 1.01) ulaştı. Şimdi seri üretim hattında; 2027’de Türk Hava Kuvvetleri’ne ilk teslimat planlanıyor. Hürjet’in önemi sadece bir jetin daha envantere girmesi değil, Türkiye’nin havacılıkta kendi eğitim-taarruz platformunu üretme kabiliyetine ulaşması.

300’den fazla sortiyle olgunlaşan proje, Hürkuş’tan Kaan’a uzanan milli havacılık zincirinin orta halkası. TUSAŞ, üretim hattını aylık ritme oturtarak aynı zamanda ihracat penceresi açıyor. İspanya başta olmak üzere dost ülkelerle görüşmelerin başlaması, Hürjet’in küresel vitrine çıkışının habercisi.

Bu uçak, Türk mühendisliğinin özgüven manifestosudur: “Yapabiliriz.” Çünkü Hürjet sadece metal değil; yazılım, sensör, aviyonik, kompozit ve üretim disiplini anlamında bir bütünün adıdır.

Savunma projeleri ekonomiye yük değil, uzun vadeli kazançtır. Altay ve Hürjet’in tedarik zinciri sadece askerî güç üretmiyor; katma değerli ihracat, nitelikli istihdam ve teknolojik bağımsızlık da sağlıyor. Her tank, her jet, yüzlerce parçadan oluşan bir yerli sanayi halkasının ürünü. Bu halkayı büyütmek, Türkiye’yi sadece güvenlikte değil, ekonomide de yukarı taşır.

Modern savaşın yakıtı “kapasite”dir. Yani aynı anda üretebilme, bakım yapabilme ve sürdürebilme kabiliyeti. Bu yüzden “Altay ve Hürjet projeleri savunma değil, kalkınma projeleridir” desek abartmış olmayız.

Yerli üretim yalnızca stratejik özerklik kazandırmaz; kriz dönemlerinde ulusal iradenin önünü açar. Tedarik zincirleri dış baskılara açık ülkelere bağımlılık yaratırken, kendi üretim hattı olan ülkeler kendi kaderlerini belirler. Türkiye’nin son on yılda edindiği üretim disiplini, bugün yalnızca tank ve uçakta değil; İHA, SİHA, radar, füze ve elektronik harp sistemlerinde de aynı başarıyı çoğaltıyor.

Bu tablo, Türkiye’nin artık “alıcı değil, üretici” konumunda olduğunu gösteriyor. Hatta daha önemlisi, ürettiğini satabilen, yani teknoloji ihracatçısı bir ülke olma eşiğini geçmek üzereyiz. Altay ve Hürjet, bu geçişin hem sembolü hem de motoru.

Türkiye, sanayi altyapısını savunma üzerinden dönüştürürken, aslında 21. yüzyılın stratejik haritasında yeni bir sayfa açıyor. Çünkü artık “güvenlik politikası” ile “sanayi politikası” aynı başlık altında okunuyor. Savunmada millîleşme, diplomaside özgüven, ekonomide sürdürülebilirlik getiriyor.

Bu tabloya bakarak şunu söylemek mümkündür: Egemenlik artık sadece bayrakla değil, üretim hattıyla korunur. Altay tankının atölyesinde dökülen çelik, Hürjet’in gövdesinde bir araya gelen kompozit kadar değerlidir; çünkü ikisi de aynı hedefe hizmet eder: Tam Bağımsız Türkiye. Bugün tankın, uçağın ya da füzenin arkasındaki mühendis, operatör, işçi ve teknisyen aslında aynı cephede görev yapıyor. Onlar, sessiz bir milli seferberliğin askerleridir. Ve bu seferberliğin mottosu nettir:

“Üreten Türkiye, Güçlü Türkiye.”

Yorumlar
Yorumlar yükleniyor...
Daha fazla yorum yükle...