Sağcılık ve solculuk

YAYINLAMA: | GÜNCELLEME:
Sağcılık ve solculuk

Türkiye’de sol cenahın kimi militan figürleri kendileri haricindeki düşünce dünyasına kibirli bakışlar atmaktan bir türlü kurtulamadılar. Onlar için solculuk, kardeşlik türküleri eşliğinde dünyayı güzelleştirecek bir sevgi orkestrası. Sağcılıksa, faşizmin, ırkçılığın ve halk düşmanlığının yuvalandığı bir bataklık. Sağcı, onların nezdinde halkın alın terini sermayeye peşkeş çeken, adaleti ve eşitliği engelleyen bir figür. Solcu ise halkın bağrında büyüyen ve halk için ter döken bir kurtarıcı. Solcu gazeteci Enver Aysever’in tutuklanmasına neden olan “Sağcı olduğunuz zaman ahlaksız olursunuz. Sağcılığın herhangi bir kriteri yoktur. Vicdanı yoktur. Din tacirliği yapar. Milliyetçilik tacirliği yapar. Bir vicdanlı insan gördüğünüz zaman dindar bile olsa o solcudur. Sağcılık suçtur” sözleri bu ideolojik takıntıyı yeniden gündeme getirdi. 

Bu açıklamaya göre nüfusun yaklaşık yüzde 70’inin oy verdiği sağ partilerin seçmeni; vicdansız, ahlaksız, din ve milliyetçilik tüccarlarının suç ortağıdır. Halkı ahlaksızlığın ve vicdansızlığın suç ortağı olarak tasvir etmek, Sol’un silahlı devrim fikrini takviye etmeye yönelik bir yakıt ikmalidir. Fakat gerçeğin büsbütün tersyüz edilmesidir. Bu türden kutuplaştırıcı söylemler Türkiye’deki entelektüel tartışma iklimini yıllarca ideolojik bir cendere içine hapsetti. Birbirlerini anlamak yerine avlamak isteyen insan tipini besledi. Enver Aysever bu ifadelerinden ötürü tutuklandı ama bu cümleler sadece ona değil, Sol ideolojinin yerleşik zihin kodlarına ait. Benzer bir cümlenin daha hakaretsiz bir şeklini Türkiye İşçi Partisi Genel Başkanı Erkan Baş da şöyle kurmuştu: “Türkiye’de kendisine sağcıyım diyen tek bir insan bile görmezsiniz çünkü ayıptır sağcı olmak. Ama solcular, sayılarının azlığına aldırmadan ‘ben solcuyum’ diyebilirler.”

Yani burada da sağcılık bir utanç vesilesi, solculuk ise kahramanca bir meydan okuma anlamına geliyordu. Oysa bu kadar pohpohlanan Sol, en yakın misalle Gazze’deki soykırımda ABD ve İsrail emperyalizminin adeta sessiz destekçisi oldu. 70 bin cinayetin yaşandığı Gazze’ye en büyük destek mütedeyyinlerden ve milliyetçilerden gelirken Sol “kızıl bir devrim”in ucu görünmedikçe insanlık türküleri söylemeyeceğini gösterdi!

Esasında bütün bu sağ ve sol ayrımı Fransız Devrimi sonrası parlamentoda oturma düzeninden türeyen bir kategorizasyondu. Kralcılar sağda, devrimciler solda oturmuştu. Fransız devrimciler ise bugünkü solcuların “sağcı ve faşist” olarak düşman ilan ettiği burjuvalardı. Fransız meclisinde oluşan bu politik fark zamanla ideolojik bir haritaya dönüştü. Türkiye’ye 1960’larda ithal edildi ve ne yazık ki kardeşin öz kardeşini kırdığı bir çatışmanın altyapısını oluşturdu. 

O dönem sağcılar için solcu demek; “Moskof uşağı, vatan haini, terörist, din ve aile düşmanı”dır. Solcular içinse sağcı; “Amerikancı, Faşist, halk düşmanı, kapitalizmin tetikçisi”dir. İlginçtir, İslam kültüründe “sağ” hayra, kurtuluşa, iyiliğe işaret eder; “sol” ise şer, azap ve sapma imgesiyle eşleştirilmiştir. Bu bakımdan kelime kökeni üzerinden yürütülecek bir tartışmaya Solcular birkaç sıfır geriden başlamaya mahkûmdur. Bir Türkiye gerçekliği olarak Solculuk, her daim muhalefette kalmakla da damgalanmıştır. “Muhalefet” kelimesinin ise başlı başına olumsuz bir çağrışımı vardır.  Düşüncesi beğenilmeyen kimselere “Muhalefet etme” denildiği gibi, meteorolojik şartlardan dolayı bir iş nihayete erdirilemiyorsa bunun sebebi “hava muhalefeti”dir.

Demek oluyor ki geleneksel anlamlar sahneye davet edildiğinde veya eski defterler yeniden açıldığında bu kavram mukayesesinden kayıplı çıkacak olanlar Sağcılar değildir. Fakat bunu söylemek Sağ’ın Sol’dan yüceliğini veya Sol değerlerin değersizliğini kastetmek değildir. Sol’un Türkiye’de olmasa da dünyada inkâr edilmeyecek bir entelektüel birikimi vardır ve başta sosyal bilimler sahasında birçok ihtiyacı karşılayan eserler ve kavramlar Sol’dan çıkmıştır. 

Asıl mesele Sağ’ın ve Sol’un yararlı yönlerini harmanlayabilmek ve bir tür muvazene durumu oluşturabilmektir. Türkiye’nin ivedi ihtiyacı Türk-Kürt kardeşliğini pekiştirmek, Alevi-Sünni ayrımını gidermek, ideolojik kamplaşmaların üstüne milli bir örtü geçirebilmektir. Bir toplumsal restorasyon süreci olan “Terörsüz Türkiye” fikrini yaşatmak ve kamplara bölünme alışkanlığını tarihe gömmek bu nedenle Türkiye’nin hayrınadır. Mütedeyyinler, milliyetçiler, sosyalistler, liberaller, sosyal demokratlar ve geriye kalan bütün dünya görüşlerinin Türkiye hakkında söyleyeceği çok şey vardır. Hakaret etmek değil, dinlemek; küçümsemek değil, hoş görmek gerekir.  

Yorumlar
Yorumlar yükleniyor...
Daha fazla yorum yükle...