TÜRKLERDE ASKERLİK VE YURT (VATAN) SEVGİSİ

“...20 Temmuz 1974 sabahı; şafakla birlikte ilk toplar patlarken, TSK, atalarına ve tarihe yakışan bir azimle dalga dalga, yüreğinde kırk milyon Türk’ün sevgi ve duası ile ana vatandan yavru vatana ulaştı. Hepimiz tek bir vücut, tek bir yürektik. Tek düşüncemiz; ya başarı, ya ölümdü. Harp tarihinde eşine ender rastlanan Kara, Deniz, Hava Kuvvetlerimizin iş birliğiyle cesaretle ileri atıldık.”

YUKARIDAN beri anlatılan Türk askerlik ve yurt sevgisi, şüphesizdir ki, tarihimizin her döneminde yüzlerce, binlerce örnek olay ile anlatılabilir. Burada milli birlik ve bütünlüğümüzün de gücünü gösteren bir Mehmetçiğin hikâyesini nakledeceğiz. (Anıyı Derleyen: Tuncer Sevinç. Bakınız: Mehmedin Dünyası, Yayına Hazırlayan: T. Sevinç, Avrasya-Bir Vakfı Yayınları, Ankara, 2002, s. 265-267.) Olayın kahramanı olan Mehmetçik Şırnaklı Salih Kabul, olayı anlatan, olayın geçtiği 1974 Temmuzunda Salih’in bölük komutanı olan (E) P. Kd. Alb. Süha Baykara’dır. Olay şudur:

“...20 Temmuz 1974 sabahı; şafakla birlikte ilk toplar patlarken, Türk Silahlı Kuvvetleri, atalarına ve tarihe yakışan bir azimle dalga dalga, yüreğinde kırk milyon Türk’ün sevgi ve duası ile ana vatandan yavru vatana ulaştı. Hepimiz tek bir vücut, tek bir yürektik. Tek düşüncemiz; ya başarı, ya ölümdü. Harp tarihinde eşine ender rastlanan Kara, Deniz, Hava Kuvvetlerimizin iş birliği, yüksek bir sevk-idare ve disiplin anlayışı içinde cesaretle ileri atıldık. Ada’daki kiliselerde, Rum zulmünün son tehlike çanları gökyüzünü yırtarcasına çalıyordu. Her taraf alev alev yanıyordu. Bir taraftan donanmamızın kıvrak salvoları yeşil tepecikler üzerinde kırmızı-mavi şimşekler halinde çakarken, korkusuz paraşütçülerimiz gökyüzüne saçılmış buketler gibiydi. Her tepeyi alırken kahraman Mehmetçiklerimizin çıkardığı ‘Allah Allah’ sesleri, sanki savaşın ara nağmesiydi. Alınan tepelere şanlı bayrağımız, gelincikler gibi, sıra sıra dikiliyordu. Kartallar gibi gökyüzünde süzülen jetlerimiz, o tüyler ürperten dehşeti ve isabetiyle, hedefleri nokta nokta buluyordu. Düşmanın senelerdir tahkim edilmiş mevzileri, kükreyen tanklarımızın paletleri altında eziliyor, yok ediliyordu. Ne tepemizi delen korkunç sıcak, ne mataralarımızda kaynayan su, ne ayaklarımızın altında yanan toprak bizleri yolumuzdan alıkoymuyordu, bir çığ gibiydik.

21 Temmuz öğleden sonraydı; Kırnı denilen bölgede gece taarruzu için hazırlanıyorduk. Fakat, Beşparmak Dağları’nın yerini kestiremediğimiz bir yönünden devamlı havan ateşi yiyorduk, düşman yukarıdan tertibimizi rahatlıkla görebiliyordu. Bir ateş grubu önce 2. Bölüğün üzerine düştü; şiddetli bir infilak duyuldu ve simsiyah bir duman çıktı. Bir an sessizlik kapladı etrafı, fakat ne acı bir feryat, ne de çığlık geliyordu. Tam bu sırada ikinci grup bir mermi ıslık çalarak hemen arkamıza düştü, hepimiz tam siper yapmıştık. Başımı kaldırdığım zaman, etrafa dağılan toz, duman ve kıpkırmızı alevler içerisinde koşuşan erlerimi gördüm. Birisi sıhhiye erini çağırıyor, sıhhiye eri de durumu görmüş, teskeresi ile oraya koşuyor... Erlerimin olduğu yere fırladım, koştum.

Dört erim yaralanmış, darmadağınık yere serilmişti. İçlerinden Salih Kabul, Siirt’in Şırnak ilçesinden (ki şimdi ildir), merminin savurduğu toz yığınları arasında âdeta toprağa gömülmüş, kızgın güneş karası hafif sakallı yüzü yeşilimsi olmuş, tebessüm eder gibi bakıyor; gözlerinin canlılığı henüz kaybolmamış. Salih’in sağ bacağı hemen diz kapağının altından kopmuş, bir karış kadar kemik parçası, bıçak gibi, bacaktan dışarı fırlamış. Potini içinde kanlı et yığını gibi duran kopuk ayağını sağ eliyle gayri ihtiyari sımsıkı tutmuş. Kızgın toprağa fışkıran kutsal temiz kanı toprakta köpürüp, fokurduyor... Gördüklerim karşısında bir an duraklamıştım. Barışta birçok yaralı görmüştüm, ama bu bambaşkaydı. Kendimi toparladım ve doktoru çağırdım. Doktor süratle yanımıza geldi, Salih’in bacağını sardı ve kanı durdurdu. Bu arada ben, onu kurtarabilmenin telaşıyla sağa, sola emirler verirken, Salih başını kaldırdı ve haykırırcasına:

‘Ne telaş ediyon Komutanım? Biz buraya niçin geldik? Vatan sağolsun. Hele bana bir cigara verin!’

dedi. Onun bu soğukkanlılığı, atalarından aldığı asil duygu ve yüreğindeki vatan aşkı karşısında hepimiz donakaldık. O anda nasıl duygulandığımı anlatamam, gözlerimden akan yaşı gizleyemiyordum. Ona sigarasını yakıp, verirken, şanlı koca bir tarihi kucaklar gibiydim; eğilip alnından öptüm sadece... ‘Gömelim gel seni tarihe desem, sığmazsın’ diyordum. ‘Mehmetçiği tanımak için okumak değil, yaşamak gerek’ diyordum. Atatürk’ün ‘Muhtaç olduğun kudret, damarlarındaki asil kanda mevcuttur’ sözlerini daha iyi anlıyordum. Büyük Ata’nın: ‘Dünyanın hiçbir ordusunda yüreği seninkinden daha temiz, daha sağlam bir askere rast gelinmemiştir. Kanaatinle, imanınla, itaatinle, hiçbir korkunun yıldırmadığı demir gibi pak kalbinle düşmanı nihayet alt eden büyük gayretin için minnet ve şükranlarımı söylemeyi nefsime en aziz bir borç bilirim’ deyişindeki kutsiyeti daha iyi kavrıyordum. Diğer erlerin yaraları hafifti. Savaş bütün hızıyla devam ediyordu, civarda henüz ne hastahane, ne de bir askeri araç vardı. Fakat, o sırada, su taşıyan bir mücahidin pikabı geçiyordu, durdurup Salih’i arkasına koydum ve Lefkoşe’ye götürmesini söyledim. Araç süratle uzaklaştı, fakat biraz ileride düşmanın makineli tüfek ateşine tutuldu; yolda birkaç zikzak çizdikten sonra yoluna devam etti. Biz Salih’ten umudu kesmiş, duasını bile yapmıştık...

Aradan sekiz ay geçtikten sonra Salih’ten bir mektup aldım; sanki dünyalar benim olmuştu, o ölmemişti. Mektubu bütün bölüğe okudum: ‘Komutanım’ diyordu, ‘Sizlerden ayrıldığım için çok üzgünüm. Lefkoşe Hastanesinden beni helikopterle Ankara Gülhane Hastahanesine naklettiler. Orada bana çok iyi baktılar. Yurt dışından gelirse, bir takma bacak takacaklar. Şimdi memleketteyim. Bana 1500 lira maaş bağlandı. Beş çocuğum, anam ve babamla birlikte oturuyorum. Bir bacağımı verdim, öbür bacağım da vatanıma feda olsun. Tek üzüntüm, sizlerle sonuna kadar savaşamadım. İşte buna yanıyorum. Komutanım’ diyordu. Kahraman Salih; bugün seni tarihin engin sayfalarına kaydederken, milletime ve orduma karşı vicdani bir borcu yerine getirmenin huzuru içindeyim. Sizler var oldukça, büyük milletimiz daima hür, şanlı ordumuz daima muzaffer olacaktır. Sen ve senin gibi ismini bilmediğimiz nice Mehmetçikler, sizler gökyüzümüzü kaplayan ve her zerresi içimize sinmiş birer ruhsunuz. Elimizde bayrak, tarihimizde destan, bugün ve yarınlarımızın güven kaynağı, şeref ve gururumuzsunuz. Sizlerle övünüyoruz. Size dil uzatanlar, sizi tanımayanlar, sizi yaşamayanlardır. Sizlere komuta ettiğimiz için kıvanç doluyuz. Şehit Mehmetçikler, ruhunuz şad olsun. Gazi Mehmetçikler, ömrünüz uzun ve mutlu olsun.” NOT: Emekli Piyade Albay Süha Baykara; 1961 Kara Harp Okulu mezunu. Çeşitli yerlerde ve birliklerde bölük komutanlığı yaptı. 1974’ I. ve II. Kıbrıs Barış Harekâtı’na Bölük Komutanı olarak katıldı. Magosa’ya birliği ile ilk giren Piyade Bölük Komutanıdır. Tabur Komutanı olarak İstanbul’a atandı. 1980 Müdahalesi’nde Asayiş Birlik Komutanlığı yaptı. Yarbay rütbesinde mümtaz terfi etti. Çıldır Hudut Tabur Komutanlığı’na atandı. Kara Harp Okulu’nda Alay Komutanı Yardımcılığı ve öğretmenlik yaptı. 229’uncu Motorlu Piyade Alay Komutanlığı ve Ankara Fakülte ve Yüksek Okullar Askeri Öğrenci Komutanlığı görevlerinde bulundu. Bu görevinde iken kadrosuzluk nedeniyle emekli oldu. Aynı zamanda şair olan, yayınlanmış şiir kitapları bulunan (E) P. Kd. Alb. Süha Baykara’nın takdirname ve ödüllerle dolu çok başarılı bir meslek geçmişi vardır. BİTTİ

SEÇİLMİŞ KAYNAKÇA:

AFETİNAN, A., Medeni Bilgiler ve M. K. Atatürk’ün El Yazıları, Ankara, 1969. ARIK, R., O., Coğrafyadan Vatana, Kültür Bakanlığı Yayınları, Ankara, 1981. BANARLI, N. S., Şiir ve Edebiyat Sohbetleri, C: I-II., İstanbul, 1982. GÜLER, A., Bir Dahinin Hayatı, Atatürk’ün Soyu, Ailesi ve Öğrenimi, (1881- 1905), Toplumsal Dönüşüm Yayınları, İstanbul, 2000. GÜLER, A.-AKGÜL, S., Atatürk’ün Düşünce Dünyası, Ocak Yayınları, Ankara, 1998. GÜLER, A.-AKGÜL, S.-ŞİMŞEK, Atilla, Türklük Bilgisi, Türk-Ar Yayınları, Ankara, 2001. İLHAN, S., Atatürk ve Askerlik, Atatürk Araştırma Merkezi Yayınları, Ankara, 1990. İLHAN, S., Türk Askerlik Kültürü, Ötüken Yayıncılık, İstanbul, 1999. KAFESOĞLU, İ., Türk Milli Kültürü, Ankara, 1977. KARAL, E., Atatürk’ten Düşünceler, İstanbul, 1981. KOCATÜRK, U., Atatürk’ün Fikir ve Düşünceleri, Atatürk Araştırma Merkezi Yayınları, Ankara, 1990. ÖGEL, B., Türk Kültürünün Gelişme Çağları, 2. Baskı, Ankara, 1979. ÖGEL, B., Türklerde Devlet Anlayışı (13. Yüzyıl Sonlarına Kadar), Ankara, 1982. ÖZEL, M., Türk Ordusu, 2. Baskı, Kültür Bakanlığı, Ankara, 2000. ÖZEL, M., Vatan, Millet, Bayrak Sevgisi, Kültür Bakanlığı Yayınları, Ankara, 1999. Türk Kara Kuvvetleri Tarihi, K.K. Basımevi ve Basılı Evrak Depo Müdürlüğü, Ankara 1996, I-XVII, 1-331 s. ve 109 s. Türk Tarihi İçinde Atatürk Ve Cumhuriyet, Genelkurmay Basımevi, Ankara, 2001.