Fenerbahçe evine çok özlediği seyircisiyle bir Avrupa maçıyla döndü. Açıkçası biz de tribünlerdeki coşkulu taraftarları fazlasıyla özlemişiz. Aslında Fenerbahçe’nin gerçek rakibi Helsinki değil de eksiklerdi. Sakatlar, kadro dışılar, yetişmeyen transferler derken, Vitor Pereira elindeki kısıtlı oyuncu grubu ile maça çıktı. Sarı-lacivertliler kaleci dahil 6 oyuncuyu kulübeye oturtabildi.

Her şeyden önce bu takımın en büyük sorunu forvetsizlik. Taraftarlar ve Pereiara iyi bir golcüyü dört gözle bekliyor. Nasıl beklemesin ki! Bunun da sıkıntısını maç boyunca fazlasıyla çekti Fenerbahçe. 3-7-0 taktiği ile sahaya dizilen Fenerbahçe, pozisyona girmekte, olgun atak geliştirmekte çok zorlandı. Rakip Helsinki, oyun disiplinine sadık kalmaya çalışan, yetenekleri kısıtlı klasik bir kuzey takımı. Hakemin es geçtiği net penaltı hariç ilk yarı neredeyse uyku modunda geçti.

İrfan Can ve Osayi’nin hızlandırdığı Fenerbahçe ikinci yarıya daha istekli başladı. Maçın en iyilerinden İrfan Can’ın sakatlanması ise moralleri iyice bozdu. Ardından Vitor Pereira öyle bir değişiklik yaptı ki, bu altın dokunuş Fenerbahçe’ye turun kapılarını açtı. Mesut Özil gibi bir dünya yıldızını çıkartıp, ilk kez bir Avrupa maçına çıkan Muhammed Gümüşkaya’yı oyuna sürmek büyük bir cesaret gerektiriyordu, Portekizli hoca bunu yaptı. Mesut’tan beklediğimiz füze, Muhammed’den geldi. Bu gol tribünleri ayağa kaldırdı. Böyle pırıl pırıl gençlere çok ihtiyacımız var. Novak’ın da adale sakatlığı yaşaması sonrasında bu kez de 16 yaşındaki Arda Güler’i oyuna sürdü Pereira. O da yaşının çok ötesinde bir performans ortaya koydu.

Gençlik ateşi Helsinki maçına yetti. Ancak Fenerbahçe’nin başta forvet olmak üzere en az 3-4 transfere daha acil olarak ihtiyacı olduğu da gün yüzüne çıktı. Caner, Sinan Gümüş, Thiam gibi isimlerin kadro dışı bırakılmasıyla iyice zayıflayan yedek kulübesine de ciddi takviye yapılması şart. Muhammed ve Arda umut verdi ama Fenerbahçe’nin kadro yapısı ilerleyen maçlar için çok da ümit vermiyor.