"Kâr etmez âhım, sen gülizâre…” diye başlar bir Kerkük türküsü…

Yanık, yalnız, zulme çiçek açtıran bir kara sevda…

Sevmiş bulundum güzelim, gayri ne çare!” diye içinizi dağlayarak devam eder…

Bu sevdalar yer bitirir Anadolu’nun kavruk çocuklarını…

Hiç mutlu olanına rast gelmedik daha…

Yoksulluk hiç peşimizi bırakmaz, gönül hazinemiz olmasa…

Keyfini sefasını el âlem sürer, çilesini biz… Sevdiğimizin bir lütfuna dünyaları veresimiz gelir de, ne yâre yaranabiliriz ne ağyâre…

Yağlı urganı iman ettirenler” de böyleydi, şikâyetimiz feleğedir!

***

Ecdadın kanıyla beslediği bu mübarek vatan şahittir ki, “sevmiş bulunduğumuz” toprağın bütün çilesine, sevdasına, belasına, kavgasına, güzeline çirkinine, gamına kasvetine, neşesine bayramına, kurduna kuşuna, derdine tasasına aşığız!

Ölümü ölümle korkutan ve yağız atlara binip gidenler” de böyle dediydi…

Geriye bizim gibi topal atların yolcuları kaldı…

Bedenimiz hançer yarası, gönlümüz viran, beynimiz talan…

Ciğerleri pompayla şişirilip patlatılan devlere…

Kahpe düzenin yiğit çocuklarına layık olmaya adanmışız…

Vuslata erecek hasret, sabaha dönecek gece olmasa” ölümden öteye köy mü var?

Sevmiş bulundum güzelim, gayri ne çare” demekten öte çare mi var?

***

Aha geldik gidiyoruz, bir kere “keşke” demeden düşmüş “zor”a yolumuz…

Gidenler de öyleydi, hep “yarımdır” bir yanımız…

Bunu bilin ey istikbalimin çocukları…

Hani Mahsunî’nin dediği “Ben insanlar dargınıyım / Dertlilerin yorgunuyum / Sanki felek vurgunuyum”… Ülkücüyüm işte!

Âr edip sırra kadem basar içimizdeki “mahur beste”…

Hicaz”a göç eder aşk, “sol yan”ımıza çöreklenir hüsran, gurbet, hasret, avdet…

Bunu bil ey ruhumuzu besleyen kutlu dava…

Mapuslar isyan ettiydi suskunluğumuza, yoksulluk ve yalnızlığımıza; bakmayın cebimizden çıkan 35 kuruşa…

Bunu bilin ey istiklalimin çocukları…

***

Hiçbir cepheyi terk etmedik, hiç kahpelik giremedi kanımıza…

Uğrunda talan olmuş, viran olmuş, yalan olmuşsa varlığımız…

Hani Cemal Safi’nin dediği “Nice avcı bende silah sınadı / Geri tepti sineleri kanadı / Kırılsa da yüreğimin kanadı / Yine uçar, yine açar sevdiğim”…

Bir nazlı “Ülkü”nün yolunda, bir kara sevdanın çaresiz umudunda, aynalara düşman olsak da…

Düşünsene ey çocuk!

Ha uğruna kurşun yemişim, ha ekmeğini” demiş gidenler…

Ölümden öte köy mü var mahşerdeki vuslata inanmışa?

Bir kere sevdaya inanmaya gör…

Bir kere acı soğan kuru ekmeğe, böğrüne tüneyen baykuşu bülbül etmeye, hasreti vuslata ve dünyayı Turan’a çevirmeye iman etmeye gör…

Elhamdülillah, “can suyu” birileri var, bizim gibi sabra sürgüne…

Bir öle bin dirile yaşarız, ölümden öteye köy mü var canlar?

Bir tatlı pazar yazısı yazmaktı derdimiz, kanadı yara, açıldı bohça, affınız ola!