Galatasaray tabi Avrupa’da başarılı olur. Orada, 4’üncü torbada, ‘oynamak’ zorunda değil. Oyunu domine etmek, yönlendirmek, tempo gibi bir derdi yok. Rakibin oynamasına izin verip, fırsat değerlendirirse çok iyi, olmazsa da yemediği kar…

Süper Lige gelince iş değişiyor. Burada en çok şampiyon, en çok kupa alan olarak ilk torbada… Üstüne bir de Avrupa Kupası var. İşte zorluk burada başlıyor. Ligde Avrupa’da olduğu gibi doğrudan savunma oynayamıyor. Burada, şut atması, gol, hatta goller atması gerekiyor. Ancak, bunu yapması için de bazı hazırlıklarının olması, bazı taktik ezberlerinin olması lazım.

O da olmayınca, bu çelişkiyle garip bir futbol oynuyor Galatasaray.

DG Sivasspor karşısında olduğu gibi… Her hafta birini deneyip, onları işletecek hiçbir taktiği olmayan Galatasaray, bu kez önde Diagne’yi oynattı. Ama ne pas, ne orta… En formda hücum silahı Kerem, uzun sözleşme imzanın etkisi mi, yoksa rakiplerin keşfetmesi mi nedir, o da yoktu. İlk şutunu 29’uncu dakikada attı Avrupa Fatihi! Onun dışında, etkili görünmek adına her zaman yaptığı gibi, yana geriye, asla risk alıp öne değil, topla oynadı. Uyuttu rakibini… Ev sahibi uyanık çıktı ikinci yarıya… Hücumcu görünmek adına, hatlar arasındaki mesafeyi açan Galatasaray’ın savunma defosunu ortaya çıkarttı. Muslera engelledi. Sonra bir şanssızlık, ‘sportmenlik’ boyutu tartışılacak bir gol… Ve bir kayıp daha. Ve futbolun adaleti, “oynamayan kaybeder”