Nahum Efendi, başlangıçtan itibaren Mustafa Kemal Paşa’nın liderliğinde Anadolu’da gelişen Milli Mücadele hareketine destek vermiştir. Bu tavrını sonradan da devam ettirmiştir. Hahambaşılık görevinden ayrıldıktan iki sene sonra, Ankara Hükümeti adına girişimlerde bulunmak ve barış antlaşmasına ortam hazırlamak üzere Paris’e gidecektir.

İngilizlerin baskısı sonunda istifa getirdi

Hayim Nahum Efendi, 27 Eylül 1919’da tekrar Avrupa’ya, Fransa’ya Paris’e gitti. Bu defa gidişin nedeni olarak, Amerika’nın Osmanlı İmparatorluğu eski Büyükelçisi Henry Morgenthau ile Doğu Yahudiliğine ilişkin meseleler üzerine görüşme yapacağı açıklanmıştır. Gerçekte, Morgenthau, Nahum Efendi’yi “Türkiye’nin geleceği” ni de görüşmek için çağırmıştı. İngilizler ve Siyonistler, yeniden olumsuz ve aleyhte propagandaya başladılar: “Hahambaşı, Türkiye’nin Arap kentlerini elinden bırakmaması için Amerika’dan yardım istemiş olabilirdi.” Nahum Efendi’nin Paris’te verdiği demeçler dikkate alınarak, bu görevin kendisine “yarı resmi” bir şekilde “Kemalistler” tarafından verilmiş olabileceği de ifade edilmiştir. Nahum Efendi Paris’ten 10 Aralık 1919’a yurda dönmüştür.

HAHAMBAŞILIK GÖREVİNDEN İSTİFASI

Birinci Dünya Savaşı’nda İttifak Devletleri’nin yenilmesi, 30 Ekim 1918’de Mondros Antlaşması’nın imzalanarak Osmanlı Devleti’nin savaştan çok ağır şartları kabullenerek çıkması, İttihatçı liderlerin yurdu terk etmeleri, bu zamana kadar İttihat ve Terakki yönetimi sayesinde “ilerlemesine” devam eden Nahum Efendi’yi zor durumda bırakacaktır. İstanbul’u fiilen işgal eden müttefikler, kendi yararlarına göre gayrimüslim unsurları ve cemaatlerin içindeki bazı grupları desteklemeye başlıdılar. Bu çerçeve içerisinde İngilizler, Fransız yanlısı olarak görülen Nahum Efendi’ye karşı onun rakiplerini, Siyonistleri desteklemeye başlayacaklardır. Hahambaşı’nın Fransız menfaatlerini korumasından ve Yahudi cemaatinin yönünü Fransa’ya çevirmesinden çekinen İngilizler, onun aleyhinde güçlü bir propaganda yürütüyorlardı. Çalışmalarının ağırlıklı politik merkezini Londra’ya kaydıran “Dünya Siyonist Örgütü”, 1919’da Osmanlı Devleti içindeki Siyonist çalışmaları denetlemek için bir “Siyonist Doğu Federasyonu” kurdu. Bu örgüt, Nahum Efendi’ye yönelik propagandaların şiddetini giderek artırdı. Nahum Efendi, yurt dışında bulunduğu sırada, Hahambaşılık kurumunun yerini alabilecek düzeyde bir kurum olarak oluşturulan “Ulusal Yahudi Konseyi”ni, zayıflamış da olsa mevcut otoritesini kullanarak, Mart 1919’da yurda döndükten sonra dağıttı. Fakat Hahambaşılık’tan istifa etmesi yönündeki baskılar da gün geçtikçe artmaya başlamıştı. Özellikle İngiltere, İstanbul’daki İngiliz Büyükelçiliği, onun istifa etmesi için girişimlerini hızlandırdı. Yerine Siyonizmin güçlü bir temsilcisi olan İngiliz Yahudi Cemaati’nin eski Hahambaşısı olan Moses Gaster’in atanmasını istiyorlardı.

Bu ağır ve organize baskılar karşısında istifa eden Nahum Efendi, cemaat ileri gelenlerinin isteğiyle, kararından dönse de, seçimleri yapmaya karar verdi. İlke olarak sadece Osmanlı Yahudilerini ilgilendiren seçim kampanyası hiç sakin geçmedi. Yabancı uyruklu Yahudilerin, özellikle de İstanbul’da sayıları gittikçe artan Rus Yahudilerinin oylarına göz diken Siyonistler, onların da seçimlere katılmalarını istiyorlardı. Osmanlı Hükümeti buna karşı çıktı ve bu seçimlerin sonucunu onaylamayacağını bildirdi. Fakat baskılardan bunalan Nahum Efendi, bu konuda hükümete destek vermedi.

Cemaat ileri gelenlerinin desteğine rağmen, Hahambaşı Hayim Nahum Efendi, önemli sağlık nedenlerini ileri sürerek, 1920 yılı Mart ayında görevinden “istifa” etmiştir. İstifası, 24 Nisan 1920/5 Şaban 1338 tarihli “irade-i seniyye” ile kabul edilmiştir. Nisan ayı içinde yerine önce Hahambaşı Vekili, sonra da Hahambaşı olarak Hayim Becerano Efendi (1846-4 Ağustos 1931) atandı.

MİLLİ MÜCADELE DÖNEMİ’NDEKİ FAALİYETLERİ

Hayim Nahum Efendi, yukarıda değinilen son Paris gezisi sırasında, Le Matin Gazetesi’ne bir demeç vermiştir. Gazetenin 10 Kasım 1919 günlü sayısında yayınlanan bu demecinde şöyle demiştir: “Padişahın hüküm ve nüfuzu altında Türkiye yeniden refahını kazanarak Doğu’da bir düzen etmeni olabilir. Anadolu ve Türk halkı Mustafa Kemal’le beraberdir. Mustafa Kemal’den korkmaya gerek yoktur.” Hahambaşı’nın bu demeci 17- 19 Kasım 1919 günlü İstanbul basınında geniş yankı uyandıracaktır. 18 Kasım 1919 günlü İleri Gazetesi’nde, Celal Nuri, “aferin Hayim Nahum Efendi’ye!” diyerek onu övecektir. Bu arada Nahum Efendi, 26 Kasım 1919’da da Monitor Oriantal’a, “Türk Hükümeti’ne karşı eski tutumumuzu devam ettireceğiz. Yani doğruluk ve sadakat...” şeklinde bir açıklama yapmıştır.

Bu demeçleri de gösteriyor ki, Nahum Efendi, başlangıçtan itibaren Mustafa Kemal Paşa’nın liderliğinde Anadolu’da gelişen Milli Mücadele hareketine destek vermiştir. Paris’te Amerika’nın eski Osmanlı Büyükelçisi Morgenthau ve çok sayıda kişi ile görüşen Nahum Efendi, adeta Türkiye’nin geleceği ile ilgili görüşmelerin muhtemel bir “muhatabı” imiş gibi, açıklamalarda bulunup, “milliyetçi akımın” aşağı yukarı tümüyle resmi olan boyutunu vurguluyor ve sonunda İtilaf Devletleri’ni Türk Milliyetçileri ile “geçici uzlaşma” yapmaya çağırıyordu. Ayrıca o, Fransa ile Türk Milliyetçi Hareketi arasında doğabilecek bir “ittifak” tan da söz ediyordu.

Nahum Efendi, bu Milli Mücadele yanlısı tavrı ve misyonunu sonradan da devam ettirmiştir. Hahambaşılık görevinden ayrıldıktan iki sene sonra, Ankara Hükümeti adına girişimlerde bulunmak ve yapılacak barış antlaşmasına ortam hazırlamak üzere tekrar Paris’e gelecektir. O, 23 Temmuz 1922 günlü Tasvir-i Efkar Gazetesi’nde “Hayim Nahum Efendi Ankara’da Verilecek Hizmeti Kabule Hazır” başlığı altında yayınlanan haberde yer alan demecinde şunları söylüyordu:

“...Biz hepimiz memleketin evlatlarıyız. Bu sıfatla her hangi şerait altında olursa olsun memlekete hizmet etmeğe çalışmalıyız. Bununla beraber, Ankara’ya vasıl olduğum zaman bana her hangi bir vazife tevdi edilirse bunu her iyi vatandaşın yapacağı gibi elimden geldiği kadar hassen surette ifa etmeğe çalışacağım. Anadolu’nun davasına hizmet etmek fırsatını bulacağımı ümit ediyorum. Bu hususta size fazla tafsilat veremediğime müteessifim. Anadolu’da vukuu bulmakta olan mücadeleye müteallik fikrimi size ilk defa olarak üç sene evvel söylemiştim... Türk Milletinin mutalebatının (taleplerinin) hak ve meşru olduğu, bugün her tarafta tasdik ediliyor.

...Türklerin memalik-i ecnebiyede (yabancı ülkelerde) cidalci (kavgacı) bir millet telakki edilip edilmediğini soruyorsunuz. Zannederim ki, bu cidalci kelimesinin manası iyi anlaşılmamıştır. Filhakika Türkler muhariptirler. Onların (bu) meziyetini hiç kimse inkâr edemez. Şöhret-i askeriyeleri cesaretlerine, kahramanlıklarına ve hiss-i fedakârlıklarına meskûndur (dayanmaktadır). Fakat, bir milletin kaabiliyet ve kudret-i harbiyesi o milletin cidalci olduğuna katiyen delalet etmez... Son iki asır zarfında Türkler bir muharebeye kendiliklerinden asla teşebbüs etmemişlerdir. Bu hal, Türklerin perverde eyledikleri (besledikleri) efkârı (fikirleri) anlatmaya kâfidir.”

Bu demeci veren Hayim Nahum Efendi, 26 Temmuz 1922’de Ankara’ya gitmek üzere Haydarpaş’dan hareket etti. Ankara’da törenle karşılandı ve orada bulunan Tasvir-i Efkâr muhabirine; “istikbalim (karşılanmam) için yapılan tezahürattan memnunum. Ankara’da on beş gün kaldıktan sonra Paris’e gideceğim. Müşterek davamızın muvaffakiyetle neticeleneceğine kaniim” dedi. Nahum Efendi, Paris’e vardığı zaman, “büyük bir siyasi olan Mustafa Kemal Paşa’nın hiçbir hatada bulunmayacağını” söyleyecektir.

Nahum Efendi, Milli Mücadele ve Ankara hükümeti yanlısı tutumunu Lozan Konferası’nda da sürdürmüştür. Konferansa giden Türk delegasyonu içinde “danışman” olarak bulunan Hayim Nahum Efendi, bu görevini Konferansın ilk dönem görüşmelerinin yapıldığı, 22 Kasım 1922 ile 4 Şubat 1923 tarihleri arasında sürdürmüştür. E. Benbassa, bu görevin “resmi” bir görev olmadığını belirtmesine; Türk Heyeti’nin ikinci üyesi Dr. Rıza Nur’un da, anılarında onun oraya kendiliğinden geldiğini ve İsmet Paşa’nın da “müşavir tayin ettiğini” söylemesine rağmen; Konferansa katılan Türk Gazetecilerinden Ali Naci Karacan, eserinde Türk Delegasyonu’nun isimlerini sıralarken Nahum Efendi’yi, “Yüksek Mühendis Okulu Fransızca Öğretmeni, şimdi (1943) Mısır Hahambaşısı” şeklinde tanıtarak “danışmanlar” içinde göstermiştir.

Ayrıca, 16 Ocak 1923 tarihinde Başbakan Hüseyin Rauf Orbay imzasıyla İsmet Paşa’ya gönderilen bir şifre telgrafta, “Hayim Nahum Efendi’ye buradan memuren suret-i hususiyede İngiltere’ye izamında Kanun-i sani nihayetine kadar dört aylık mesarif ve tahsisat karşılığı olarak beş bin lira verildiğinden tahsilatının Şubat bidayetinden yürütülmesinin” talimatının verilmiş olması, görevinin resmi olduğunu göstermektedir denilebilir. Yine bu danışmanlık görevine getirilmesinde, onun, 1901-1903 yılları arasında Mühendishane-yi Berri-i Hümayun’nda (Topçu Okulu) öğrenci olan İsmet İnönü’ye burada Fransızca öğretmenliği yapmış olmasının da etkili olmuş olabileceği düşünülebilir. Nahum Efendi özellikle Paris’te, görüşmelerin kesilmesini engellemek için gösterdiği çabalarıyla dikkatleri çekmiş, Türk basını, Türkiye yararına yaptığı çalışmalardan övgüyle bahsetmiştir. Paris’teki Yahudi gazeteleri ise, Nahum’un üstlendiği rolü, eski bir Sefarad diplomasi geleneğinin içine sokarak Hisday İbn Şaprut (X. Yüzyılda Emevi döneminde yaşamış bir Yahudi doktor) veya General Valensi (1845-1915 bir Tunus beyinin ordusunda general) gibi ünlü selefleriyle onu kıyaslamışlardır.

HAYİM NAHUM EFENDİ MISIR’DA

Nahum Efendi, 1925 yılında Mısır’a gitti. Burada Hahambaşılık görevine getirildi. 1950’li yıllardan sonra İsrail Devleti’nin kuruluşunu takip eden günlere kadar cemaatin başında faaliyetlerine devam Eden Nahum Efendi, sıradan bir Hahambaşılık yapmamıştır. Senatör, Arap Dili Yüksek Akademisi kurucu üyesi ve yazar-çevirmen Nahum Efendi, önce, Mısır Yahudiliğinin en parlak döneminin tanığı ve sonra da onun zorlu günlerinde her zamankinden daha çok diplomat ve politikacı olacak, 1960 yılında ölecektir. Mezarı Kahire’dir.

SEÇİLMİŞ KAYNAKÇA

70. Yıldönümünde Lozan, Kültür Bakanlığı Yayınları, Ankara, 1993.

BENBASSA, E., Son Osmanlı Hahambaşısının Mektupları Alyans’tan Lozan’a, Çeviren: İ. Yalçın, Milliyet Yayınları, İstanbul, 1998.

BOA. (Başbakanlık Osmanlı Arşivi), DUIT, Cemaat-i Gayr-i Müslime, 67/2-2, 67/2-4.

BOA; GMCAD, No: 18, Musevi Hahambaşılıkları ve Karayi Cemaatbaşılığı Defteri 1255- 1327. BOA; GMCDA, No: 18, Musevi Hahambaşılıkları ve Karayi Cemaatbaşılığı Defteri 1255- 1327.38.

EROĞLU, A. H., Osmanlı Devleti’nde Yahudiler (XIX. Yüzyılın Sonuna Kadar), Ankara, 1997.

GÜLER, A., “Osmanlı Devleti’nin Son Yıllarında Türkiye’nin Demografik Durumuna Genel Bir Bakış”, Osmanlı, C: IV., Editör: G. Eren, Yeni Türkiye Yayınları, Ankara, 1999, s. 567-571.

GÜLER, A., Osmanlı’dan Cumhuriyet’e Azınlıklar, Berikan Yayınevi, Ankara, 2009. KARACAN, A. N., Lozan Konferansı ve İsmet Paşa, 3. Baskı, Bilgi Yayınevi, İstanbul, 1993.

RODRİGUE, A., Türkiye Yahudilerinin Batılılaşması “Alliance” Okulları 1860-1925, Çeviri: İ. Yıldız, Ayraç Yayınları, Ankara, 1997.

SHARON, M. Sevilla, Türkiye Yahudileri, 2. Baskı, İletişim Yay., İstanbul, 1993.

SHAW, S., “Osmanlı İmparatorluğu’nda Yahudi Milleti”, Osmanlı, C: IV., Editör: G. Eren, Yeni Türkiye Yayınları, Ankara, 1999.

ŞİMŞİR, B., Lozan Telgrafları C: I., (1922- 1923), Ankara, 1990.

YETKİN, Ç., Türkiye’nin Devlet Yaşamında Yahudiler, Afa Yayınları, İstanbul, 1992.

-BİTTİ-

 

CEVAP VE DÜZELTME

Gazetenizin 09.01.2020 tarihli nüshasının 6’ncı sayfasında yer alan “Memur, Devletin Görünen Yüzüdür” başlıklı haberinizde; “TÜRK Eğitim-Sen Genel Başkanı Talip Geylan, gündeme dair önemli açıklamalarda bulundu... ‘TÜİK’in yüzde 11,84 oranını nasıl bulduğunu çok merak ediyorum’ dedi... Eğer TÜİK’in rakamlarının gerçekliği var ise, tanzim satış çadırları gibi ülkemizin dört bir yanında TÜİK marketleri kurulsun, vatandaş o marketlerde ucuz alışveriş yapsın” ifadeleri yer almaktadır.

Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK), ürettiği tüm istatistiklerde olduğu gibi tüketici fiyat endeksini (TÜFE) Avrupa Birliği ve dünya genelinde geçerli olan, uluslararası kurumlar tarafından tavsiye edilen yöntem, tanım ve kavramları kullanarak hesaplamaktadır. Söz konusu kavram ve yöntemler ile uygulama sonuçları yerli ve yabancı kurum ve kuruluşlardaki uzmanların değerlendirmelerine açık olduğu gibi, en ayrıntılı düzeyde de kamuoyu ile paylaşılmaktadır. TÜFE hesaplamalarında kullanılan ağırlıklar, madde sepeti ve fiyatlar şeffaflık politikası gereği Türkiye İstatistik Kurumu internet sayfasında da yayımlanmaktadır. Bu alanda TÜİK, dünyada en şeffaf kurumlar arasında yer almaktadır.

Tüketici fiyat endeksinin (TÜFE) temel amacı, genel fiyat düzeyini ölçmek değil, hanehalklarının tüketimine yönelik mal ve hizmet fiyatlarının zaman içindeki değişimini ölçmektir. Kısaca, TÜFE ile madde sepeti, ağırlıklar ve fiyatlar kullanılarak genel fiyat düzeyindeki değişimler ölçülmektedir. 2019 yılında 81 il ve 225 ilçeden 418 madde ve 895 madde çeşidi için yaklaşık 28.700 işyerinden farklı günlerde aylık olarak 545 bin fiyat derlenmiş ve TÜFE hesaplamalarında kullanılmıştır. TÜFE ağırlıklarının hesaplanmasında ana kaynak hanehalklarının hangi mal ve hizmeti satın aldıkları, bu mal ve hizmete ne kadar harcama yaptıklarına ilişkin ayrıntılı bilgilerin derlendiği hanehalkı bütçe anketidir. Sepette kapsanacak ürünlerin sepet içindeki ağırlıkları bizzat hanehalkları tarafından yapılan harcamalara göre hesaplanmaktadır. TÜ- FE’de her bir ürün endekse ağırlığınca etki etmekte ve hesaplamalar ağırlık yapılarına göre yapılmaktadır. Bu kapsamda fiyatı artan ürünler endeksi ağırlıkları oranınca yukarı çekerken fiyatı azalan ürünler de yine ağırlıkları oranınca endeksi aşağıya doğru çekmektedir.

Tüketici fiyat endeksi, belirli bir gelir grubunu dikkate alarak değil, tüm Türkiye’yi kapsayacak şekilde hesaplanmakta ve ülke ortalamasını ifade etmektedir. TÜFE piyasadan satın alınan mal ve hizmetlerin fiyat değişimini yansıtmakta, belirli bir hizmet düzeyi veya yaşam standardına ulaşmak için tüketicilerin harcaması gereken miktarlardaki zaman içindeki gerçekleşen değişimleri ölçmemektedir.

TÜRKİYE İSTATİSTİK KURUMU BAŞKANLIĞI

Yinal YAĞAN Başkan V.