CUMHURİYET DÖNEMİNDE TÜRK KADINI (CEMİYETLER, FAALİYETLER, HAKLAR)-9

Milli Mücadele’nin kazanılması topyekûn Türk milletinin eseridir. Türk kadını savaş döneminde, erkeğinin yanında görev almış, sırtında çocuğu ile cepheye koşmuş, dolayısıyla toplumdaki haklı yerini bir defa daha ispat etmiştir. Ancak kadınlarımızın toplumdaki bu önemli yerine karşılık medeni ve siyasi haklarında birtakım eksiklikler vardı. Bu konu üzerinde en fazla duran Mustafa Kemal Paşa olmuştur. 21 Mart 1923’te Konya Kızılay Kadınlar Şubesi’nin bir toplantısında yaptığı konuşmada kadın haklarının tanınması ile ilgili birçok konuya temas etmiştir. 1926 yılından itibaren kadınlarımız kademeli olarak medeni, siyasi ve sosyal haklarına kavuşmuştur. İlk olarak 17 Şubat 1926’da “Medeni Kanun’un” kabulü ile Türk kadını medeni haklarına kavuşmuştur.

3 Nisan 1930’da çıkarılan 1580 sayılı “Belediye Kanunu” ise kadınlara belediye seçimlerinde oy verme ve seçme hakkını getirmiştir. Siyasi alandaki bu ilk hak daha sonra geliştirilerek Türk kadınlarına 26 Ekim 1933’te 2349 sayılı yasa ile Köy İhtiyar Heyetleri’ne ve muhtarlığa seçme ve seçilme hakkının tanınması sağlanacaktır.

Nihayet 5 Aralık 1934 gün ve 2599 sayılı Anayasa değişikliği ile Türk kadını milletvekili seçmek ve seçilmek hakkını elde etmiştir. Anayasa’nın 10. Maddesi, “22 yaşını bitiren kadın-erkek her Türk milletvekili seçme hakkına sahiptir”; 11. Maddesi de, “30 yaşını bitiren kadın-erkek her Türk milletvekili seçilebilir” demektedir.

O yıllarda henüz Avrupa, Amerika ve Asya kıtalarındaki pek çok ülkede kadınlar bu hakları elde edememişlerdi.

İslam ülkelerinde kadınlara siyasi hakların tanınmadığı, hatta İsviçre dâhil, birçok Avrupa ülkesinde bile kadınların oy kullanamadığı bir dönemde, Türk milletinin böyle bir adımı atabilmiş olmasının önemi elbette büyüktü. Konuya karşılaştırmalı hukuk açısından bakılınca, kadın-erkek eşitliği meselesini bir milletlerarası hukuk kuralı hâline getiren “İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi”, “İnsan Hakları Sözleşmeleri” henüz ortada yok iken, bundan yarım yüzyıl önce, Atatürk’ün Türk kadınına, ülkesinin yönetimine katılma hakkını tanımasının değeri daha iyi anlaşılır. Türk kadınına milletvekili seçme ve seçilme hakkının verilmesinden sonra 1935 yılında yapılan ilk genel seçimde de 18 kadın milletvekili TBMM’ne girmiştir. İlk kadın milletvekillerimiz şunlardır:

“Mebrure Gönenç (Afyon), Satı Çerpan (Ankara), Şükran Örsbaştuğ (Antalya), Sabiha Gökçül (Balıkesir), Şekihe İnsel (Bursa), Hatice Özgünar (Çankırı), Huriye Önüz (Diyarbakır), Fatma Memuk (Edirne), Nahiye Ergücü (Erzurum), Fekihe Öymen (İstanbul), Benel N. Arıman (İzmir), Ferruh Gürgüp (Kayseri), Behire Morova (konya), Mehri Pektaş (Malatya), Meliha Ulaş (Samsun), Esma Nayman (Seyhan), Sabiha Görkay (Sivas), Semiha Hızal (Trabzon).

Bu dönem toplam 395 olan milletvekili sayısı içinde 18 kadın milletvekilinin oranı %4.6’dır. 1939 seçimlerinde milletvekili toplam sayısı 400, kadın vekil sayısı 15, kadın oranı da % 3.8 olarak gerçekleşmiştir. Kadınların parlamentodaki oranları bundan sonraki yıllarda devamlı olarak azalmıştır. 24 Haziran 2018 tarihinde yapılan genel seçimlerle oluşan 27. Dönem TBMM’de kadın milletvekili sayısı ve oranı önceki dönemlere göre oldukça artmıştır: Toplam 600 olan milletvekilin 104 kadındır. Kadınların oranı ise % 17.45’tir. Nüfusumuzun yarısının kadın olduğu düşünülürse bu oranın da yeterli olmadığı açıktır.

KERİMAN HALİS ECE: BİR TÜRK KIZI DÜNYA GÜZELİ SEÇİLİYOR Türkiye’nin ilk dünya güzeli olan Keriman Halis, 16 Şubat 1913 tarihinde İstanbul‘da doğmuştur. Doğum yılı (1913) kesin olarak bilinmektedir. Zamanın meşhur tüccarlarından olan ve Hızır adı verilen yangın söndürme aletlerinin mümessili Tevfik Halis Bey ve Ferhunde Hanım’ın altı çocuğundan biridir. Eğitimini Feyziati (sonraki adıyla Boğaziçi) Lisesinde yapmıştır.

Keriman Halis çok iyi piyano çalabilmekteydi, yanı sıra oldukça iyi yemek yapan ve dikiş diken Ece, Fransızcayı ana dili gibi bilmekteydi.

Keriman Halis’in Belçika’da kazandığı yarışmanın orijinal adı International Pageant of Pulchritude idi. Türkçe olarak “Uluslararası Güzellik ve Zarafet Yarışması”, o dönemin en saygın güzellik yarışması organizasyonuydu. En eski organizasyonlardan olan yarışma bütün ülkelerce saygı görüyordu. Yarışma, “Kâinat Güzellik Yarışması” ve “Dünya Güzellik Yarışması” olarak da biliniyordu, yarışmanın birincileri hem “Zarafet Güzeli” hem “Dünya Güzeli” hem de “Kâinat Güzeli” unvanlarıyla anılıyorlardı. Ancak yarışma el değiştirip adı “Kâinat Güzellik Yarışması” olarak düzenlenmeye başlanınca, günümüz adıyla “Miss Universe”, yeni bir yarışma olarak dünyaya sunuldu ve “Miss Universe” güzelleri ayrı başlık altında toplandı. “Dünya Güzeli” unvanı da günümüzde “Miss World” ve “Miss Earth” yarışmaları ile karışmaması nedeniyle yaygın olarak kullanılmamaktadır.

Bu dalda Türkiye’nin bir tek birincisi olan Keriman Halis’tir. Bu olay genç cumhuriyet için de oldukça anlamlıydı. Keriman Halis, 1932’de Türkiye’de dördüncüsü düzenlenen güzellik yarışmasını kazanarak Belçika’ya gittiğinde o güne kadar hiçbir Türkiye güzeli derece alamamıştı. Halkın umutlarını boşa çıkarmayan Keriman Halis, vatana döndüğünde Sirkeci Garı’nda kraliçeler gibi karşılandığını şöyle anlatıyor:

“En sonunda ben ve Almanya güzeli kaldık. Kırmızı bir tuvalet giymiş, yakasına da beyaz kurdele takmıştım. Jüri başkanı elindeki zarfı açtı. Heyecandan bayılabilirdim. Ve bütün tiyatro salonu, ‘Yaşasın Miss Turkey!’ sesleriyle inledi.”

Keriman Halis, yarışma sonrasında bir Türk bayrağının bulunmaması nedeniyle halkın tezahüratına cevap vermemiş ve bunun üzerine metrelerce atlas bulunarak bayrak orada yapılmış ve balkondan dalgalandırılarak izleyicilere gösterildikten sonra, kendisini görmeye gelen halkı selamlamıştır.

Keriman Halis, o yıllarda, koyu kahverengi göz rengine, parlak uzun siyah saçlara, bembeyaz bir tene ve 1.65’in üstünde bir boya sahipti.

Atatürk, bu yarışma sonrasında yaptığı açıklamada, tam olarak:

“Türk ırkının necip (soylu) güzelliğinin daima mahfuz olduğunu (korunduğunu) gösteren dünya hakemlerinin bu Türk çocuğu üzerindeki hükümlerinden memnunuz. Fakat Keriman Ece, hepimiz işittiğimiz gibi söylemiştir ki, o, bütün Türk kızlarının en güzeli olduğu iddiasında değildir. Bu güzel Türk kızımız, ırkının kendi mevcudiyetinde tabii olarak tecelli ettirdiği güzelliğini dünyaya, dünya hakemlerinin tasdikiyle tanıttırmış olmakla elbette kendini memnun ve bahtiyar addetmekte haklıdır. Türk milleti, bu güzel çocuğunu şüphesiz samimiyetle tebrik eder. Cumhuriyet gazetesi bu meselede Türk ırkının diğer dünya milletleri içinde mümtaz (seçkin) olan asil güzelliğini göstermek teşebbüsünü takip etmiş ve bunu dünya nazarında muvaffakiyetle (başarıyla) intaç eylemiştir (sonuçlandırmıştır). Ondan dolayı bittabi bu vesile ile de takdir ve tebriklerimize hak kazanmıştır.

YARIN: ATATÜRK’E, KERİMAN HALİS HANIM’IN ÇEKTİĞİ TELGRAF