19. yüzyılın en ünlü Alman şairlerinden Heinrich Heine, gazeteler hakkındaki tarifi “Bu devirde fikirler için çarpışıyoruz, gazeteler de kalelerimizdir” der. Fikir ve ideoloji hareketlerinde gazete, dergi, televizyon gibi araçlar gerçekten çok önemli ifade yöntemlerinin başında gelmektedir. Çağın şartlarında sosyal medyanın da inkâr edilemeyecek şekilde çok önemli bir yeri vardır.

Türk milliyetçiliği ve Ülkücü Hareket uğrunda fikirlerimiz için çarpışırken, kalelerimize sahip çıkmak da elbette davanın her mensubu için bir görevdir. Fikirlerimiz için çarpışırken, o kalelerin güçlü kalması dava mensuplarının sahip çıkmasıyla doğru orantılıdır.

Türk milliyetçiliği ve Ülkücü Hareket’in kalelerinden biri olan Türkgün gazetesi önümüzdeki aylarda 5. yılını dolduracak… Biliyorsunuz Türkgün gazetesinin kuruluşunun fikir ve isim babası MHP Lideri Sayın Devlet Bahçeli’dir. Türk milliyetçiliği ve Ülkücü Hareket içinde kurumsallaşmayı sistemli hale getiren Liderimizin, medya alanındaki vizyonu yine üretici ve katkı sağlayan bir haldedir.

Kurulduğu günden bu yana kaliteli tasarımı, haberleri ve gündeme etki eden yazılarıyla Türk milliyetçilerinin yüz akı olan Türkgün gazetesi medyada kale olmanın vazifesini yerine getiriyor. Peki, bu kaleye sahip çıkması gereken davanın mensupları üzerine düşeni yapıyor mu?

Her zaman “Güncel-Haberi Kaliteli-Tasarımı Güzel bir gazetemiz olsa” özlemini dile getiren hareketin mensupları, böyle bir gazeteye kavuştuğunda, onu daha da büyütmek, daha da çok okutmak için neler yapıyor mesela?

Samimi bir Ülkücüye sitem etmeyi ar ederim ama gelin bunun adını dertleşme olarak koyalım. Dertleşelim ki, karşılıklı eksiğimizi, yanlışımızı görelim. Fikirlerimiz için çarpışırken, derdimiz, daha iyi, daha kaliteli, daha etkili olmak adınadır. Çünkü kalen güçlü olursa Türk’ün düşmanları karşısında zafer senin olur. Kalen güçlü ise Türk milletinin milli ve manevi değerlerine yönelen tehlikelere karşı her daim zinde ve şuurlu bir mücadele verirsin.

Ülkücü Hareket’in siyasi gök kubbesi olan MHP’nin son seçimlerde aldığı 5 milyon 484 bin oyunu ölçü alırsak, medyadaki kalelerimize sahip çıkma oranımız dengeli mi?

Türkgün’e abone olma sayısı, Türkgün’ü bayiden satın alma sayısı, Türkgün’ü sosyal medyada takip etme sayısı mevcut gücümüze denk düşüyor mu?

MHP’nin il ve ilçe başkanları, Ülkü Ocakları başkanları, Belediye başkanları, milletvekilleri, milliyetçi-ülkücü dernek, vakıf, sendika temsilcileri, temsil noktasında sıfat taşıyanlar… Her şeyi geçtik Türkgün’den bir haberi sosyal medyada beğenmeye, paylaşmaya imtina ederse, biz kime ne anlatalım?

Böyle bir halde fikirlerimiz için çarpıştığımız yer, olsa olsa zamanla kumdan kale olur. Çağın zorlu ekonomik şartlarında bir gazeteyi yaşatmak gerçekten çok zor bir mücadele ve fedakârlık gerektiriyor.

Başka gazeteden haber paylaşıp, Türkgün’den paylaşmayı düşünmüyorsan, başka gazetenin yazarını paylaşıp hem de aynı konuyu yazan Türkgün yazarını görmüyorsan…

Başka gazetelere abone olup, Türkgün’ü yok sayıyorsan…

Övgünü, mesaini ve paranı başka gazeteden esirgemeyip Türkgün’den esirgiyorsan…

Başka bir gazete yöneticisini, yazarını, muhabirini başının üstünde taşıyıp, sana röportaja gelmiş Türkgün muhabirini “külfet olur” düşüncesiyle saatlerce kapında bekletip görüşmüyorsan…

Başka gazetelere maddi ve manevi destekte sınır tanımıyor ama söz konusu Türkgün olunca burun kıvırıyor, sırtını dönüyorsan…

Bu durum taşıdığınız sıfata, oturduğunuz makamlara yakışmıyor. Ya da ne bilelim, siz kendinize yakışanı yapıyorsunuz herhalde?

Türkgün kalesinin surlarında, düşmanın oklarına karşı göğsümüzü gerip, fikirler için çatışırken bu gibi haller yüzünden bir de fikren işkence görmemek, ruhen ceza çekmemek gerekiyor. Bunun en basit yöntemi de kalelerimize fedakârca sahip çıkmaktır. “Elinden geldiği kadar” ölçümüz budur. Bu ölçü hem samimiyeti büyütür hem de ayakta kalmayı sağlar.

Biz, Ülkücü-milliyetçi fikirlerimiz için savaşıyorsak, bu hareketin her mensubunun da sorumlulukları kuşanmasını gereklidir. Nedir o kuşanma? Fedakârlık, paylaşmayı bilmek, önermek, destek olmak, el uzatmak… Sanırım çok şey istemiyoruz?