Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi çatışmanın değil uyumun, anlaşmazlıkların değil ittifakların önünü açan bir sistem. Hükümet kurulamamasının meydana getirdiği istikrarsızlıklara veya hükümet kurabilmek için siyasi ahlakın dışına taşan ilişkilere tevessül edilmesin diye tasarlanmış bir sistem. Hükümetin seçimlerden önce kuruluyor olması hem seçmene verilen bir istikrar garantisi hem de az önce belirtilen hususlara (ve daha fazlasına) karşı emniyet supabı. Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi, her insani yapı gibi zamanın ruhuna ve ihtiyaçlara göre düzenlenebilir ve gerekli rötuşlardan geçirilebilir. Ancak Türkiye muhalefetinde yeni hükümet sistemine entegre olmayı asla kabul etmeyen bir yapı söz konusu.

6+1 bileşenlerinin siyasal temsilcileri, kendine özgü bir takım olaylardan toptancı bir genellemeye ulaşarak “İşte bakın Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi tam da böyle bir şey” demeyi, kıssadan hisse yoluyla kendi siyasi ajandalarını doğrulatmayı çok seviyorlar. Onlar için her hadise sistemin negatif yönden tanımlanması adına kullanışlı bir malzemeye dönüşebiliyor. Oysa kendi yapay ittifak düzenlerinin ortaya çıkardığı, bazen sessiz bazen de gürültü koparan krizlerde, “İşte bakın, Parlamenter Sistem de böyle bir şey” örneğini sergilediklerini hiç hesaba katmıyorlar. Yapay ittifak düzenini vaktinden evvel dağıtacak bir söylemden kaçınarak adeta dişlerini sıkmış halde bekleyenlerin sayısı giderek çoğalıyor.

CHP’nin bir dönem parsasını topladığı Ergenekon yargılamalarına dair Ali Babacan’ın geçenlerde yaptığı açıklama, normal zamanda ittifakı tartışmaya açmaktan çok öteye, belki de dağılmaya götürecek bir içeriğe sahip. Böyle olduğu halde kaç gündür ne CHP’den ne de FETÖ’nün hışmına uğramış isimleri partinin kuruluş aşamasında vitrin süsü olarak kullanan İP’lilerden hiçbir tepki ve itiraz duyulmadı.

Zaten bu ittifak, kavgada bile söylenmeyecek sözleri birbirlerinin yüzüne faş ettikten sonra sırıtarak aynı fotoğraf karesine girenlerin ittifakı.

CHP Grup Başkan Vekili Özgür Özel’in “İktidara gelmek için öyle 6 partiye de ihtiyacımız yok; tek başımıza da buna çok niyetliyiz» ifadesi, diğer ittifak partilerine verilen “Bizim size değil, sizin bize ihtiyacınız var” mesajıydı. Bu sözler, Akşener’in “İyi Parti olmasaydı CHP bu kadar belediye kazanamazdı” anlamına gelen sözlerine karşılık olarak söylenmişti. Akşener’in bu çıkışı yapmasına neden olan da Kılıçdaroğlu’nun Diyarbakır sözlerinden rahatsız olan İP’li Yavuz Ağıralioğlu’nun “Biz olmadan CHP ne kadar oy alabiliyor Cumhur İttifakı’ndan” tepkisine kadar uzanıyordu.

Tansiyonun yükseldiği anlarda eteklerinde biriken taşları boşaltarak gerçek yüzlerini gözler önüne seriyor ve gerek oy oranları gerekse birbirlerine sağladıkları çıkar alanları üzerinden hesaplaşmaya başlıyorlar.

CHP HDP’nin “Suriye tezkeresine onay vermeyin” çağrısına uyduğunda bu örneklerden daha ağır tonda bir tartışma baş göstermişti. Kılıçdaroğlu tezkereye “Evet” vermeyi Cumhuriyet’e ihanetle eş tutmuştu. İP Grup Başkanvekili Müsavat Dervişoğlu da “Bizim partimizi Cumhuriyet ile ihanet noktasında değerlendirmeye tabi tutabilmek için akıldan yoksun olmak lazım” açıklaması yapılmıştı.

Birbirlerine “Hain”, “Akıldan yoksun” , “Oy oranın kadar konuş”, “Biz olmasaydık belediye kazanamazdınız” içeriğinde saldırılarda bulunan partiler elbette uyumlu birliktelikleri şart koşan Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sisteminin doğasına uygun değiller. Belki de Parlamenter Sisteme dönüş arzularının temelinde, rahat rahat kavga edebilecekleri kaos ve kriz ortamlarına dönüşün hasreti var. Bunlar bir de Cumhurbaşkanı Erdoğan ve MHP Lideri Devlet Bahçeli’nin geçmişte kalan tartışmalarını sık sık gündeme getirerek Cumhur ittifakını tartışmaya açma kurnazlığına düşüyorlar. Tartışılan ve gülünç duruma düşenin kendileri olduğunu görmeden…