ATATÜRK’E GÖRE ÖĞRETMENLER VE MİLLİ EĞİTİM -3

Atatürk’e göre eğitim ve öğretim siyaseti, “her anlamıyla, milli bir nitelikte olmalıdır.” Atatürk, bir milli eğitimden bahsederken, hem “eski devrin hurafelerinden” hem de “milletimizin doğuştan sahip olduğu özelliklerle hiçbir ilgisi olmayan yabancı fikirlerden” Doğu’dan ve Batı’dan gelebilecek her türlü zararlı etkilerden uzak, milli karakterimize, milli dehamıza uygun bir eğitim düşünmektedir.

ATATÜRK, eğitim ve öğretim konusu üzerinde dururken birtakım ilke ve esaslardan da bahsetmiştir.Bunları kendi dönemindeki eğitim ve öğretim faaliyetleri sırasında,gençliğin yetiştirilmesi sırasında hayata geçirmeye çalışmıştır. Bugün de önem taşıyan bu ilkelerin bazılarını şu şekilde sıralamak mümkündür:

1. Millilik İlkesi: Atatürk’e göre yeni eğitim programı, her şeyden önce milli bir nitelik taşımalıdır. Gerek biçimde olsun, gerek özde olsun millilik esastır. 1 Mart 1924’te TBMM’nin toplantı yılını açarken konuşan Atatürk’e göre eğitim ve öğretim siyaseti, “her anlamıyla, milli bir nitelikte olmalıdır.”

Atatürk, bir milli eğitimden bahsederken,hem “eski devrin hurafelerinden” hem de“milletimizin doğuştan sahip olduğu özelliklerle hiçbir ilgisi olmayan yabancı fikirlerden”Doğu’dan ve Batı’dan gelebilecek her türlü zararlı etkilerden uzak, milli karakterimize, milli dehamıza uygun bir eğitim düşünmektedir. O,16 Temmuz 1921’de Maarif Kongresi’ni açarken bu konuda şunları söylüyor:

“Şimdiye kadar sürdürülen eğitim yöntemlerinin milletimizin tarihi geriliğinde en önemli etken olduğu inancındayım. Onun için bir milli eğitim programından söz ederken eski devrin saçma sapan ve yaratılış özelliklerimizle hiç de ilişkisi olmayan yabancı düşüncelerden,Doğu’dan ve Batı’dan gelebilen etkilerden bütünüyle uzak, milli ve tarihi karakterimize uyan bir kültürden söz ediyorum. Çünkü milli dehamızın tam olarak gelişerek ortaya çıkması ancak böyle bir kültür ile sağlanabilir. Gelişigüzel izlenecek bir yabancı kültür şimdiye kadar izlenen yabancı kültürlerin yıkıcı sonuçlarını tekrar ettirebilir. Kültür (harâset-i fikriye)zeminle uyumludur. O zemin milletin karakteridir.

Çocuklarımız ve gençlerimiz yetiştirilirken onlara özellikle varlığı ile, hakkı ile, birliği ile çatışan bütün yabancı unsurlarla mücadele gereğini ve milli düşünceleri boğmaya çalışan her karşı fikre şiddetle ve özveri ile savunmanın gereği öğretilmelidir. Yeni neslin bütün ruhi kuvvetlerine bu özellikler ve yeteneğin aşılanması önemlidir. Devamlı ve müthiş bir savaş şeklinde beliren milletlerin hayat felsefesi, bağımsız ve mutlu kalmak isteyen her millet için bu gelişmiş özellikleri şiddetle istemektedir.”

BİRLEŞTİRİCİ, TOPLAYICI

Atatürk eğitim konusunu gündeme getirdiği hemen hemen her konuşmasında “millilik”ilkesini özellikle vurgulamıştır. Mesela 1 Mart1922’de TBMM’nin Üçüncü Toplanma Yılı’nı açarken yaptığı uzun konuşmanın eğitim meselelerini ele aldığı bölümünde yukarıdaki sözlerine uygun olarak şunları söylüyor:“Efendiler! Yetişecek çocuklarımıza ve gençlerimize,görecekleri eğitimin sınırı ne olursa olsun,en önce ve her şeyden önce Türkiye’nin istiklâline (bağımsızlığına), kendi benliğine, milli geleneklerine düşman olan bütün unsurlarla mücadele etmek lüzumu öğretilmelidir. Milletler arası dünyanın bugünkü durumuna göre, böyle bir kavganın gerektirdiği ruhi unsurlarla donanmış olmayan fertlere ve bu mahiyette fertlerden oluşan toplumlara hayat ve istiklâl yoktur.”

Atatürk, 1 Mart 1924’te TBMM’yi açış konuşmasında uygulanacak eğitim politikasının milliliği konusunu yine gündemine almış ve şu hususları belirtmiştir: “Türkiye’nin eğitim ve öğretim siyasetini her derecesinde,tam bir aydınlık ve hiçbir tereddüde yer vermeyen açıklık ile ifade etmek ve uygulamak lazımdır. Bu siyaset, her manasıyla, milli bir mahiyette belirtilebilir.”Atatürk’ün milliyetçilik anlayışında olduğu gibi eğitimdeki millilik anlayışı da anlaşılacağı gibi, çağdaş bilime ve dünyaya kapalı bir anlayış değildir. Birleştirici, toplayıcı, bütünleştiricidir.Ayrımcılığı ve bölücülüğü kabul etmez.

2. Birlik İlkesi: Bu ilke eğitim ve öğretimde zümresel ya da kültürel cinsten farklılıkların ortadan kaldırılarak birlik sağlanmasını amaçlar. Bu, milli birlik ve bütünlüğün sağlanması bakımından da çok önemlidir. Atatürk, 27 Eylül 1922’de Bursa’da öğretmenlere hitaben şöyle der:“Hanımlar, Beyler!Kesinlikle bilmeliyiz ki, iki parça halinde yaşayan milletler zayıftır, hastalıklıdır.”

Nitekim bu ilke, 3 Mart 1924 tarihli ve 430 sayılı “Tevhid-i Tedrisat” (Eğitim ve Öğretimin Birliği) Kanunu ile uygulamaya aktarılmıştır. Osmanlı Devleti’nden devralınan ve her biri başka başka zihniyet ve kalitede insanyetiştirmekte olan üç çeşit eğitim kurumu(bozulmuş bulunan medreseler, Batılı tarzdaeğitim yapan okullar, yabancı ve azınlıkokulları) Milli Eğitim Bakanlığı çatısı altındatoplanmış, medreseli-mektepli ayrımına sonverilmiştir.

Bu arada azınlık ve yabancı okullarındaTürkçe, tarih, coğrafya, yurt bilgisi gibi Türkkültürü ile ilgili derslerin Milli Eğitim Bakanlığıdenetiminde Türkçe okutulması kararabağlandı. Daha sonra yabancı okulların ilkkısımları kaldırılarak, ilköğretimin mutlaka Türkokullarında görülmesi mecburiyeti getirildi.Dini amaçlı eğitim yapmaları yasaklanan buokullardaki dini semboller, aziz resimleri, haçlar,öğretim yapılan yerlerden kaldırıldı. Ancakibadet yapılan yerlerde kalmaları sağlandı.

Ünlü düşünürümüz Ziya Gökalp, daha 1917yılında hazırladığı bir raporda Türkiye’deöğretimin üçe ayrıldığını acı bir dille anlatıyordu.Medreseler, yabancı okullar, Tanzimat okulları.Ziya Gökalp’e göre, Türk eğitim sistemi ülkeninmuhtaç olduğu kişileri yetiştiremiyordu.Çünkü kozmopolit bir haldeydi. Ziya Gökalp,“Türkçülüğün Esasları” isimli eserinde deTürkiye’de kimi Uzak Doğu medeniyetindenayrılamamış, kimi Doğu medeniyetindeyaşayan, kimi Batı medeniyetinden birazfeyz almış üç zümre bulunduğunu belirterek,“Eğitim usulünü birleştirmedikçe gerçek birmillet olmamız mümkün müdür?” diye soruyorve milli eğitimde birliği sağlamanın öneminedikkat çekiyordu. Ziya Gökalp’e göre, “Harbiye(Harp Okulu) ve Tıbbiye (Tıp Okulu) gibi çağdaşeğitim düzenine göre kurulmuş olan okullarörnek alınarak eğitimde birlik ve çağdaşlaşmasağlanmalı idi.”

Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin vekurucusu Atatürk’ün fikri geri planında çokbüyük etki ve katkıları olan Ziya Gökalp’inhaklı olarak belirttiği eğitim ve öğretimdeikiliğin kaldırılması Tevhid-i Tedrisat Yasası ilegerçekleştirilmiş oldu. Bu kanunun yürürlüğegirmesinden sonra Atatürk yurt gezilerinde,laik eğitimin ve öğretim birliğinin mili birlik vebütünlüğü sağlamaktaki hayati önemini herfırsatta hatırlatmaktan geri kalmadı. İşte bukonuşmalarından birinde Ziya Gökalp’in milletolmak için eğitimde birlik ilkesinin hayatageçirilmesi görüşünü dile getirmektedir:

“Eğitimde ve öğretimde birlik sağlanmadıkçaaynı fikirde, aynı zihniyette fertlerden kurulubir millet yapmaya imkân aramak abesleuğraşmak olmaz mıydı? Dünya medeniyetailesinde saygı toplayan bir yerin sahibiolmaya layık Türk milleti, evlatlarına vereceğieğitimi mektep ve medrese adında birbirindenbüsbütün başka iki çeşit kuruma bölmeyekatlanabilir miydi?”

Tevhid-i Tedrisat Kanunu’nun“Gerekçesi”nde, Saruhan Milletvekili (kısa birsüre sonra Milli Eğitim Bakanı olacaktır) VasıfÇınar ve arkadaşları özetle şöyle diyorlardı:“Bir milletin kültür ve milli eğitim siyasetinde,milletin fikir ve duygu bakımından birliğinisağlamak için, öğretim birliği en doğru, enbilimsel, en çağdaş ve her yerde yararlarıgörülmüş bir ilkedir… Bir millet fertleri ancak bireğitim görebilir. İki türlü eğitim bir memleketteiki türlü insan yetiştirir.”

3. Bilgisizliğin Ortadan Kaldırılması İlkesi: Eğitime verdiği önemi anlatırken yukarıda dabahsedildiği gibi Atatürk’ün hayatı boyuncacehaletin, bilgisizliğin ortadan kaldırılması içinmücadele ettiğini biliyoruz. Konuşmalarındasık sık bu konu üzerinde duran Atatürk, 1 Mart1922’de TBMM’yi açış konuşmasında, yine bumesele üzerinde durur. Meselenin çözümününgerekliliğini çeşitli yönlerden inceler ve şöyle der:“

Bundan dolayı, bizim takip edeceğimizeğitim sisteminin temeli, evvela mevcutcehli (bilgisizliği) izale etmektir (ortadankaldırmaktır)… Bir taraftan izale-yi cehl(bilgisizliği ortadan kaldırmak) ile uğraşırkenbir taraftan da memleket evladını sosyalve ekonomik hayatta fiilen etkin ve faydalıkılabilmek için zorunlu olan ilk bilgileriuygulamalı bir şekilde vermek eğitimsistemimizin esasını teşkil etmelidir…”

Atatürk’e göre, milli eğitim ışığı ülkenin enderin köşelerine kadar ulaşıp yayılmalıdır,cehalet (bilgisizlik) yok edilmelidir, eğitimsadece çocukları ve gençleri değil yetişkinleride kapsamalıdır:

“Hedefe yalnız çocukları yetiştirmekleulaşamayız. Çocuklar geleceğindir… Fakatgeleceği yapacak olan bu çocukları yetiştirecekanalar, babalar, kardeşler, hepsi şimdidenaz çok aydınlatılmalıdır ki, yetiştirecekleriçocukları bu millete ve memlekete hizmetedebilecek, yararlı olabilecek şekildeyetiştirsinler. Hiç olmazsa yetiştirmeninlüzumuna inansınlar.”

MİLLET MEKTEPLERİ

Atatürk bu amaçla herkese okumayazmaöğretmeyi amaçlayan bir seferberliğinbaşlatılmasını istemiştir. Türkiye, köylerine hiçgazete ve dergi girmeyen bir ülke olmaktankurtarılmalı, bunun için gerekli her çabagösterilmeli idi. Nitekim bu ihtiyaç harf inkılâbıile ete kemiğe bürünecektir. Harf inkılâbı, Türkdilinin aslındaki güzelliği ortaya çıkartacak,onun ses yapısına uygun bir alfabeye duyulanihtiyaç yanında, eğitimi yaygınlaştırmak,okuma-yazmayı kolaylaştırmak için etkilibir araç olarak düşünülmüştür. Yurdun hertarafında, “başöğretmeni” Atatürk olan “MilletMektepleri” açılmış ve kısa sürede çok sayıdayetişkin yurttaşa okuma-yazma öğretilmiştir.Atatürk başöğretmen olarak yurdu dolaşıpkara tahta başında okuma-yazma öğretmeseferberliğine katılmış, çalışmaları bizzatyerinde denetlemiştir.

1 Kasım 1928’de TBMM’nin toplanmayılını açarken, Türk milletine “kolay birokuma-yazma anahtarı” olarak yeni Türkharflerini kazandırmanın yararlarını özlü,inançlı ve heyecanlı bir konuşma ile anlatanAtatürk’ün “bilgisizliğe karşı girişilen savaş”tanbahsederken söylediği sözler, onun “yaygınmilli eğitim” davasına verdiği önemi gösterir.Okuma-yazma bilmeyen erkek kadın hervatandaşa bunları öğretmek için canla başlaçalışılmasını isteyen Atatürk, yüzyıllardan beriçözülemeyen bir sorunun çözülmesinin, “gözlerikamaştıracak bir başarı” olacağını anlattıktansonra şöyle der:

“Hiçbir zaferle benzetme kabul etmeyen birbaşarının heyecanı içindeyiz. Vatandaşlarımızıcehaletten kurtaracak bir sade öğretmenliğinvicdani mutluluğu bütün varlığımızı sarmıştır.”

YARIN: Karma Eğitim İlkesi, İşe ve Uygulamaya Dayalı Eğitim İlkesi, Bilimsellik İlkesi, Eğitimde Disiplin İlkesi, Eğitimde Laiklik İlkesi