Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk, bundan 103 yıl önce 19 Mayıs 1919’da Samsun’a çıkmış ve Millî Mücadele’yi başlatmıştır. Bunun için 19 Mayıs 1919, Türk İstiklal Harbi sürecinde en önemli başlangıcın yapıldığı, Türk milletinin bu sırada birbiri ile kenetlenip tek vücut olmaya başladığı tarih olmuştur. Daha sonra da bugün Türk gençliğine armağan edilen bir bayram günü olarak kabul edilmiştir. Bu vesile ile 19 Mayıs Atatürk’ü Anma, Gençlik ve Spor Bayramı ülkemizin her tarafında birlik ve beraberlik içerisinde coşku ve heyecanla kutlanmakta, Türk gençliği Mustafa Kemal Atatürk’ü saygı ile anmaktadır. 19 Mayıs 1919 ruhu, Türk gençliğinin zihninde millî onurun ayağa kalkışı, milliyetçi şuurun emperyalizme karşı başkaldırısı ve esareti kabul etmeyişidir. Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni ilelebet payidar kılmanın idrakiyle yarınlara umut ve gururla bakışıdır.

Biz de bugün adına Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ü saygı ve rahmetle anıyor, Türk gençliğinin 19 Mayıs Atatürk’ü Anma, Gençlik ve Spor Bayramı’nı kutluyoruz.  19 Mayıs 1919’un anlamı bizim için çok önemlidir. Bunun manasını anlamak için o dönemin şartlarına çok iyi bakmak gerekir. Eğer tarih tekerrürden ibaret ise bizim de o günlerden ibret almamızı gerektiren çok önemli olaylar bulunmaktadır. Millî varlığımız, bağımsızlığımız ve Türk istikbali için gerekli, hatta zorunlu olan bu tavır, edineceğimiz tarihsel tecrübe ile millî duygularımızı her daim canlı tutmamızı sağlayacaktır. Bu hususta en büyük yükümlülük de Türk gençliğinindir. Bunun için Mustafa Kemal Atatürk, Türk gençliğine hitaben şöyle diyecektir: “Gençler, cesaretimizi kuvvetlendiren ve devam ettiren sizsiniz. Siz, almakta olduğunuz eğitim ve kültür ile insanlık meziyetinin, vatan sevgisinin, fikir özgürlüğünün en değerli simgesi olacaksınız. Ey yükselen yeni kuşak! Gelecek sizindir. Cumhuriyeti biz kurduk; onu yükseltecek ve devam ettirecek sizsiniz!”.

Osmanlı Devleti, 30 Ekim 1918’de Mondros Mütarekesi’ni imzalayarak Birinci Dünya Savaşı’ndan çekildikten sonra İtilaf Devletleri haksız gerekçelerle başta başkent İstanbul olmak üzere Musul, İskenderun, Adana, Antep, Urfa, Maraş, Kars, Ardahan, Batum ve İzmir’i işgal etmişlerdi. Bu işgaller sonradan da genişleyerek devam etmişti. İtilaf Devletleri’nin bu işgalleri uzun zamandan bu yana ve bilhassa Birinci Dünya Savaşı sırasında Osmanlı Devleti’nin ve hâliyle Türklerin Anadolu’dan tasfiye edilmeleri düşüncesinin uygulamaya konulma şekliydi. Mustafa Kemal Atatürk’ün 19 Mayıs 1919’da Samsun’a çıkışı bu işgallere karşı “Ya istiklal ya ölüm!” parolası ile bağımsızlık yolunu açtığı, esaret zincirini kırmaya başladığı, yeni Türk devletinin kuruluşuna yönelik ilk adımı attığı gündür. Anadolu’daki “Türk Millî Mücadele”sini tek yumruk hâline getiren Mustafa Kemal Atatürk’ün bu açıdan ilk başlangıç noktasıdır.

İtilaf Devletleri bu süreçte Anadolu topraklarını işgal ederken Saltanat makamı ve İstanbul Hükümetlerinin duruma kayıtsız kalmaları ya da direnç gösterememelerine karşı Türk milleti kendi içerisinde örgütlenme ve teşkilatlanma yoluna gitmişti. Bu yüzden İtilaf Devletleri’nin işgallerine karşı Anadolu’nun dört bir yanında, bir yandan Kuvayımilliye birlikleri meydana getirilirken diğer taraftan da Müdafaa-i Hukuk cemiyetleri kurulmakta ve işgalcilerle mücadele edilmeye çalışılmaktaydı. Yurt savunması açısından ortaya konulan böylesi bir hareket tarzı çok önemli bir durumdu. Ancak bu savunma durumu bölgesellik arz etmekteydi. Anadolu’daki bölgesel mücadeleyi daha ileri bir noktaya taşıyan, bütüncül bir şekilde bağımsızlık savaşına dönüştüren süreç Mustafa Kemal Atatürk’ün 19 Mayıs 1919’da Samsun’a çıkması ile başlamıştır.

Bu dönemde İtilaf Devletleri Anadolu topraklarını işgal ederken Karadeniz Bölgesi’nde Samsun ve çevresinde Rumlar da karışıklık çıkarıp Türklerin kendilerine baskı yaptıklarını söyleyerek buranın işgal edilmesini sağlamak istemekteydiler. Rumların bu hareket tarzı karşısında İtilaf Devletleri, Osmanlı Devleti’ne müracaatla karışıklıkların giderilmemesi hâlinde buranın da işgal edileceğini dile getirdiler. Böylece Mustafa Kemal Atatürk incelemelerde bulunmak ve asayişi sağlamak üzere Harbiye Nezareti tarafından 9. Ordu Kıtaatı Müfettişi olarak görevlendirildi ve bölgeye gönderildi. Mustafa Kemal Atatürk hem askeri hem de mülkî görevleri olduğu hâlde 16 Mayıs 1919’da İstanbul’dan hareket ederek 19 Mayıs’ta Samsun’a çıktı. Mustafa Kemal Atatürk’ün böyle bir vazife ile görevlendirilmesine etki eden en önemli sebep onun askerlik mesleğindeki başarısı ve kişiliği olmuştu.

Mustafa Kemal Atatürk, Nutuk’ta 9. Ordu Kıtaatı Müfettişi olarak 19 Mayıs 1919’da Samsun’a çıktığında ülkenin genel durumuna dair değerlendirme yaparken düşman devletlerin Osmanlı Devleti’ne karşı maddi ve manevi saldırıya geçtiklerini belirtmekte, onu yok etmeye ve paylaşmaya karar verdiklerini ifade etmekteydi. Mustafa Kemal Atatürk’e göre, başsız kalmış olan millet, karanlıklar ve belirsizlikler içinde olup bitecekleri beklemekte, felaketin dehşet ve ağırlığını kavramaya başlayanlar, bulundukları çevreye ve alabildikleri etkilere göre kendilerince kurtuluş çaresi saydıkları tedbirlere başvurmaktaydılar. Bu sırada düşünülen kurtuluş çareleri konusunda da üç farklı görüş ortaya atılmaktaydı. Bunlar İngiliz himayesini ve Amerikan mandasını istemek veya bölgesel kurtuluş çarelerine başvurmak şeklindeydi.

Dönem içerisinde düşünülen kurtuluş çarelerine bakıldığında Mustafa Kemal Atatürk bunların hiçbirisinde isabet görmeyecekti. Mustafa Kemal Atatürk açısından bu kararların dayandığı bütün deliller ve mantıklar çürük ve temelsizdi. Onun için bu hâlde en ciddi ve gerçek karar, millî hâkimiyete dayanan, kayıtsız şartsız, bağımsız yeni bir Türk devleti kurmak olabilirdi. Daha İstanbul’dan yola çıkmadan önce bunu düşünen Mustafa Kemal Atatürk, Samsun’da Anadolu topraklarına ayak basar basmaz kararını uygulamaya başladı. Bu fikre sahip Mustafa Kemal Atatürk için temel ilke, Türk milletinin haysiyetli ve şerefli bir millet olarak yaşamasıydı. Bu ilke, ancak tam istiklale sahip olmakla gerçekleştirilebilirdi. Ne kadar zengin ve bolluk içerisinde olursa olsun, istiklalden yoksun bir millet, medeni insanlık dünyası karşısında uşak olmak mevkiinden yüksek bir muameleye layık görülemezdi.

Bunun için Mustafa Kemal Atatürk’ün 19 Mayıs 1919’da başlattığı hareket, vatanın kurtuluşu açısından kutlu bir yürüyüşün ilk adımıdır. 19 Mayıs 1919 ruhu bundan sonraki süreci de şekillendirmiştir. Mustafa Kemal Atatürk’ün öncülüğünde 28 Mayıs 1919’da yayımlanan Havza Genelgesi’nin ardından 21-22 Haziran 1919’da Amasya Genelgesi’nde alınan “Vatanın bütünlüğü, milletin bağımsızlığı tehlikededir. Milletin bağımsızlığını, yine milletin azim ve kararı kurtaracaktır” kararı Anadolu’da karşılık bulmuş ve Türk halkı arasında dalga dalga yayılmıştır. Bunun ardından 23 Temmuz-7 Ağustos 1919’da Erzurum Kongresi’nde, 4-11 Eylül 1919’da Sivas Kongresi’nde alınan bütün yurdu ilgilendirecek kararlarla Türk milleti kendi kaderini çizmeye başlamıştır. Buralarda alınan kararlarda da Mustafa Kemal Atatürk’ün bizzat etkisi görülmüştür.

Amasya Genelgesi kararlarının ardından Erzurum ve Sivas Kongrelerinde alınan kararlarla Anadolu’daki bütün Türk halkı tek yürek, tek ses hâline gelmiş, manda ve himayeyi reddedip millî sınırlar içerisinde bağımsızlık arzusunu ortaya koymuştur. Bu süreç 23 Nisan 1920’de Türkiye Büyük Millet Meclisinin açılışına kadar varmıştır. 23 Nisan 1920’de Türkiye Büyük Millet Meclisinin açılması ile egemenliğin millete ait olduğu yeni Türk devletinin temelleri atılmıştır. Türkiye Büyük Millet Meclisinin en önemli amacı da son Osmanlı Mebusan Meclisinde 28 Ocak 1920’de kabul edilen Misak-ı Millî kararları doğrultusunda bağımsız bir devlet meydana getirmek olmuştur. Nitekim kurulan ordu ile yürütülen Millî Mücadele hareketi başarıya ulaşmış, düşmanlar Anadolu’dan atılmış ve Türk milletinin bağımsızlığı sağlanmıştır. Böylece Cumhuriyetimizin kuruluşuna giden yol da bu şekilde 19 Mayıs 1919’da Mustafa Kemal Atatürk’ün Samsun’a çıkmasıyla başlamıştır.