Daha onuncu dakika dolmadan 7’si kaleyi tutan 8 şut atan Galatasaray’ın başlangıcı karşısında yapılacak çok fazla bir şey yoktu. Teknik Direktör Fatih Terim’in yaptığı rotasyon ile formayı kapan Kerem, Etobo, gelir gelmez golle tanışan Gedson, Mohamed, formayı kaptırmak istemeyen Emre Kılınç, ruhu ona izin vermese de çevresindeki enerji ile oynamak zorunda hisseden Babel, Ertuğrul’un kalesini topa tuttu.

Meteorolojinin ön görüsünün haklı olduğunu kanıtlayan yoğun karın ağırlaştırdığı sahadaki maça bu kadar istekli başlamanın altında, Terim’in prenslerini kenara almasının etkisi de vardı kuşkusuz. Maçı kazanmak yetmezdi. Fark yaratmak gerekiyordu. Bu fark ister skora yansısın, ister oyuna, fark etmezdi. Top Kasımpaşa’daydı. Yakaladığı topla rakip alana uçan, uzak yakın şut atan Galatasaray’dı. Bu sahada, bu zeminde başlangıç enerjisini maçın tamamına taşımak zordu. Öyle de oldu.

Başlangıçtaki kadar etkili olmasa da, zaman zaman yine öne çıktı.

Baştaki kadar sıklıkla olmasa da yine şut attı. İlk yarı dolmadan Ertuğrul’un kariyerinin bir maçtaki en yüksek kurtarış sayısına ulaşması, durumun özeti gibiydi. Kasımpaşa da mücadeleden hiç vazgeçmedi. Başlangıç sihri Alanyaspor maçında bozulan Muslera’nın büyük hatasından da gol buldu. Kuru havada, güzel bir zeminde olabilse, çok keyif verecek tempolu mücadelede, her iki takım da çok pas hatası yaptı. Topu arkadaşlarından çok rakibe attı. Oyun daha çok çamurda güreş formunda sürdü. Sonuçtan bağımsız olarak söylenecek tek şey, yağan karı terleriyle eriten iki takım futbolcuları, maçın kazananı olarak, alkışlanmalıdır.