Türk Devletleri Teşkilatı’nın, Astana’da “Türk Devri” temasıyla toplanan 10. Zirvesinin kilit sonuçlarından birisi de ortak bir alfabeye duyulan ihtiyacın vurgulanması olmuştur. Bu anlamda atılan ve atılacak olan adımların Türk Devletlerinin birlik ve beraberliği açısından önemli bir yere sahip olduğu anlaşılmaktadır.

İçerisinde bulunduğumuz yüzyılda vasat bulan hadiseler, küresel sistemin sekteye uğradığını, yaşanan krizler karşısında küresel mekanizmaların ise çözüm odaklı somut sonuçlar getirecek potansiyele sahip politikalar geliştirme konusunda etkisiz kaldığını ortaya koymaktadır. Dünyanın hemen her bölgesinde çeşitli sınamaların yaşandığı bir süreç içerisinde insanı temel alan, barışçıl, hakkaniyetli ve istikrardan yana politikalar geliştirilmesi tüm insanlığın ortak beklentisi olmakla beraber zorunluluk haline gelmiştir. Böylesi bir süreçte oluşan küresel boşluğu doldurma yetkinliğine sahip tek kuruluş ise Türk Devletleri Teşkilatı olarak öne çıkmaktadır. Kapsamı ve doğurduğu sonuçlar itibarıyla küresel etkiye sahip Suriye ve Irak, Ukrayna meselesi, Karabağ zaferi, son dönemde yaşanan Hamas-İsrail çatışmaları konusunda Türkiye’nin ortaya koyduğu tutum ile beraber Türk Dünyasının da bu hususlardaki ortak çabaları geleceğin dünyasının daha istikrarlı bir zeminde şekillenmesi açısından önem arz etmektedir.  Zira Türkiye Yüzyılı vizyonu ile Türkiye önümüzdeki yüzyıl içerisinde bölgesel ve küresel anlamda kilit bir rol üstlenme arzusunu ortaya koymuştur. Türkiye’nin ortaya koymuş olduğu yaklaşım, Türk Devletleri Teşkilatı içerisinde de karşılık bulurken üye devletlerin arasındaki iş birliğinin geliştirilmesini, dayanışma ve ortak geleceği inşa etme arzusunu da teşvik etmektedir. Zirvenin sonuç bildirisinde de görüldüğü üzere Türkiye’nin bu anlamda üstlendiği kritik role sıkça vurgu yapılmıştır. Bu kapsamda “Türkiye Yüzyılı” ve zirvenin teması olan “Türk Devri”nin birbiriyle uyum içerisinde geliştiği de göz ardı edilmemelidir.

Geliştirilen diplomatik ilişkiler, iş birlikleri ile beraber Türk Dünyasının birlik ve beraberliğinin pekiştirilmesi açısından dil birliğinin sağlanması önemli bir dönüm noktasıdır. 2022 yılında Aksakallar Konseyi’nin girişimleriyle somut bir zemin kazanan “ortak alfabe” çalışmaları, girişimlerin sembolik değil tüm tarafların arzu ettiği bir gerçeklik olduğunu ortaya koymaktadır.

Astana zirvesinde yapmış olduğu konuşmalarında Sayın Cumhurbaşkanımızın da Türk Devletleri’nin birlik ve beraberliğinin güçlenmesi açısından dil birliğinin önemini vurgulaması ve bunun ilk adımının da “ortak alfabe” olduğunu belirtmesi bu anlamda konunun hassasiyetini açıkça göstermektedir.

Zirvenin ardından konuyla alakalı olarak önemli bir mesaj da Kazakistan Cumhurbaşkanı Kasım Cömert Tokayev’den gelmiştir. Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin 9 Kasım tarihinde Kazakistan’ın başkenti Astana’ya bir ziyaret gerçekleştirmiş ve görüşmelerin ardından ortak bir basın toplantısı düzenlenmiştir. Bugüne kadar Rusya ile düzenlenen ortak basın toplantılarında kullanılan dil Rusça olmuş fakat 10 Kasım günü düzenlenen toplantıda Kazakistan Cumhurbaşkanı Kasım Cömert Tokayev bu geleneği bozarak konuşmasını Türkçe (Kazakça) olarak gerçekleştirmiştir. Sovyetlerin dağılması ve Türk devletlerinin bağımsızlıklarını kazanmasının ardından Rusya dil ve alfabe üzerinden bu devletler üzerindeki etkisini sürdürme çabası göstermiştir. 2021 yılının Aralık ayında Kazakistan’da resmi dil statüsünde olan Rusçanın başta reklam panoları olmak üzere görsel bilgilerde zorunlu kullanımı iptal edilmiş ve Türk dilinin kullanılması konusundaki gayretler hız kazanmıştır. Gelinen aşamada özellikle de zirvede yapılan “ortak alfabe” vurgusunun ardından bu anlamda ilk mesajın da Rusya’ya verilmiş olması Türk devletlerinin kararlı bir iradeyle süreci yürüteceğini göstermesi açısından dikkat çekici bir adım olmuştur.

Türk dünyasının “dilde, işte ve fikirde birlik” anlayışı ile ortaya koyduğu irade, Türk Devletleri Teşkilatı’nı geleceğe sağlam temeller üzerinde taşırken önümüzdeki yüzyılda uluslararası dengelerin şekillenmesinde Türkiye’nin öncülüğünde teşkilatın önemli küresel bir aktör konumunda olacağını şimdiden işaret etmektedir.