İnsan ne için yaşar..? Şu kör acuna, hakikatli bir seda bırakabilmek için… Haliyle insan yaşarken gayret eder, öldüğünde de yaşayabilmek için.. Çünkü asıl yaşamak, bir bedende değil milyonlarca bedende ve zihinlerde yaşamaktır.. Beden solarken ruhunu, nesillere ışık olarak akıtmaktır.. Türk milletinin ruhuna, maziden atiye, tarihe sığmayan atalarının ışığı sızar. İşte bu millet, bu kör acunda, atalarının tuttuğu ışık ile görür… Bu zaferler ve bugün cihanda derin bir ürperti bırakan Türk adı, tarihten süzülen ataların izidir. Bugün, Cumhuriyetin 100. yılını aşıp asırlık bir çınar olmakla şad olurken, içimize sızan ve yol gösteren o ışığı izleriz. Kadim Türk Devleti’nin Cumhuriyetle şahlanışının önderi, Mustafa Kemal ATATÜRK!

*Ekimlerin zafer nidası, Kasımların vefasında gizlidir…* Yine bir kasım, ebediyete varışının hüznü bir damla yaşımızla taşarken fikirleri yankılanıyor ruhumuzda… 1938’de bir Kasım günü ebediyete kavuşan Atatürk, hala bu aziz millete önderlik etmeye devam ediyor. Dün derin bir acı ile onu görememiş olmanın üzüntüsünü yaşarken, bugün yolumuza sızan ışığı ile varlığını hissediyoruz. Atatürk bir devre sığmayan, yaşadığı devrin çok ötesinde düşünen ve dünü kurarken bugünlere de yol gösteren kut almış, ulu bir önder. Öyle bir önder ki bugün hala Türkiye Cumhuriyeti’ni yönetiyor…

Yaşamıyla zaferlere önder oldu Mustafa Kemal Paşa, ebediyete varışıyla da fikirlerini önder kıldı ve o ışık süzmesi nesillere sızdı… Onun içine sızan da, Türk Milletinin kutlu önderlerinin yani atalarının ışığıydı. O ışıkla cihanın göbeğine, zafer kelamını Türkçe yazdı!

Bugün, zihnimizde dipdiri bize ışık tutan Atamızın, şu kör acuna Türklüğü Türkçe anlatışını konuşalım. Tarihte bugün itibari ile fikirlerini önder kılışını… Atatürk’ün 1 Kasım 1928’den, 3 Kasım 2023’e sızan ışığı… Cumhuriyetin ilk yılında arzulananların, yüzüncü yılında gerçekleşmesini…

***

1 Kasım 1928’de ne oldu..? Harf İnkılabı.  Latin alfabesine geçiş. Kimileri için bir gecede cahil kalış, halbuki gelecekte cahil ve yalnız kalmamak için atılan cesaretli bir adım. Bu adım, çok yüksek sesle anlatıldığı üzere, sadece Batı medeniyeti ile ilişkiler için atılmamıştır. Bu adımın kısık sesli, asıl bir sebebi vardır. Türk Dünyası ile ilişkiler yani Türk Medeniyetinin Türkçesi… O dönem Sovyetler, yükselen Turancılık seslerinden endişe duyarak Türk Dünyası’nda dil birliğini engellemek üzere ataklarda bulunmuştur. 1926 yılında Bakü’de gerçekleştirilen “1. Türkoloji Kongresi” nin hemen ardından Rus rejimi alfabe değiştirilmiştir. Ancak sadece idaresinde bulunan Türklerin alfabesini değiştirmiş ve buna gerekçe olarak da Latin alfabesinin Arap alfabesinden daha kolay olduğunu öne sürmüştür. Tabi şöyle de bir gerçek vardır; Yahudilerin, Ermenilerin ve Gürcülerin alfabeleri daha zordur ve onlara dokunmamışlardır. Burada sebep çok açık ve endişe çok yüksek… Sadece Rus idaresinde bulunan Türklerin kullandığı Arap alfabesini, Latin alfabesi ile değiştirmiş ve Arap alfabesinin kullanımını da katı kurallar ile yasaklamışlardır. Bunun sonucunda, Türkler arasında yazı birliğini sağlayan Arap harfleri artık kullanılmamaktadır ve bu büyük bir kopmaya sebep olmuştur. Yusuf Akçura’nın da aralarında bulunduğu fikir adamları, Sovyetlerdeki bu alfabe değişikliği üzerine, Türk Dünyası içerisindeki kopukluğun giderilmesi için Atatürk’e telkinlerde bulunmuştur.

Türk Birliği hususunda, akılcı bir politika izleyen Atatürk de, karşı bir atak geliştirmiş ve 1 Kasım 1928’de Arap Alfabesinden Latin Alfabesine geçilen Harf İnkılabını yapmıştır. Böylece Türk Dünyasında yeniden “Alfabe Birliği” sağlanmıştır. Elbette ki asıl neden bu olsa da diğer bir neden Batı medeniyeti ile ilişkilerdir. Çünkü asırlar boyu medeniyet güneşi olan Türk Devleti, maalesef o dönem geri kalmıştır. Kör acuna, Batının yapay güneşi doğmuştur. Yeniden yükselmek için evvela, sağlam bir ilişki de gereklidir. Atatürk’ün akılcı politikasına baktığımızda, Türkiye’yi Türk Dünyasının lideri ve Türk Birliğinin öncüsü olarak gördüğünü anlayabiliriz. Haliyle önceliği Türkiye’nin yükselişine vermiştir. Türkiye yükselecektir ki, Türk Dünyasına önder olsun ve Türk ellerini güçle tutsun.

*Gaspıralı İsmail Bey’in sunduğu, Türk Dünyasının kapısını açacak olan “Dilde, Fikirde, İşte Birlik” anahtarını, Atatürk’de zihninde taşımış ve Türkiye Cumhuriyeti’nin kalbinde işlemiştir. Türk dili üzerine çalışmalar yapmış ve Türkçe’yi geliştirerek yaymak ve Türk Dünya’sının sesi yapmak istemiştir. Atatürk, akılcı bir politika ile var olan kültür birliğini yeniden meşrulaştırmak için önce Türkçe seslenmiştir:

“Türkiye dışında kalmış olan Türkler, ilkin kültür meseleleriyle ilgilenmelidirler. Nitekim biz Türklük davasını böyle bir müsbet ölçüde ele almış bulunuyoruz. Büyük Türk tarihine, Türk dilinin kaynaklarına, zengin lehçelerine, eski Türk eserlerine önem veriyoruz. Baykal ötesindeki Yakut Türklerinin dil ve kültürlerini bile ihmal etmiyoruz.”

Ancak Atatürk’ün Türk Birliği için Türkçe atağı sonrası, Rus rejimi yeni bir atak ile endişesini tekrar ortaya koymuştur. Stalin 1930’lu yıllarda, Türkistan ve Azerbaycan Türklerini, Kiril Alfabesine geçirmiştir. Tabi ki bu sefer de ortak alfabe olan Latin Alfabesi yasaklanmıştır. Bu durum, bugünlere varan dilsiz süreci oluşturmuştur ancak tek millet olma aidiyeti, TURAN’ın sedası olmuştur bile…

***

Ulu Önder Mustafa Kemal ATATÜRK’ün dediği gibi;

Bugün Sovyetler Birliği dostumuzdur, komşumuzdur, müttefikimizdir. Bu dostluğa ihtiyacımız vardır. Fakat yarın ne olacağını kimse bugünden kestiremez. Tıpkı Osmanlı gibi, tıpkı Avusturya-Macaristan gibi parçalanabilir. Ufalanabilir. Bugün elinde sımsıkı tuttuğu milletler avuçlarından kaçabilirler. Dünya yeni bir dengeye ulaşabilir. İşte o zaman Türkiye ne yapacağını bilmelidir. Bizim bu dostumuzun idaresinde dili bir, inancı bir, özü bir kardeşlerimiz vardır. Onlara sahip çıkmaya hazır olmalıyız. Hazır olmak yalnız o günü susup beklemek değildir. Hazırlanmak lazımdır. Milletler buna nasıl hazırlanır? Manevi köprülerini sağlam tutarak. Dil bir köprüdür. Tarih bir köprüdür. Köklerimize inmeli ve olayların böldüğü tarihimiz içinde bütünleşmeliyiz. Dış Türklerin bize yaklaşmasını bekleyemeyiz. Bizim onlara yaklaşmamız gerekli.”  

**Şu cümleler, tarihten seslenen yüksek bir öngörü, ulu bir liderlik… Olduğu zamanı yönetirken geleceğe de hükmedebilmek, diyebiliriz ki Türk Devlet felsefesinde “kut almak” olarak tanımlanan önderlik vasfı tam olarak budur. Bilge Kagan’ın Kitabelerle asırlar sonrasına seslenişi misali, Atatürk’de bir asır sonrasına hala hükmediyor…**

Tarih boyunca; Atatürk’ün dileği, yüksek öngörüsü ve esasen direktifi, Enver Paşa’nın şehadet ettiği buz tutmuş hülyası olan TURAN için Türkçe adımlar atılmaya devam ediyor. 1992 yılında Türk Dili Konuşan Ülkeler İş birliği Konseyi bir zirve ile kuruluyor ve bugün, Türk Devletler Teşkilatı olarak cihanın, TURAN endişesini perçinliyor.

Sözün özüyle; Atasının izinde olan Türkiye ne yapacağını biliyor, kardeşlerine sahip çıkıyor… Türk Dünyası’nın lideri olan Türkiye Cumhuriyeti, tam bir asırlık çınar olduğunda, Gök Yeleli Bozkurt Barış Manço’nun şiirle seslendiği “Türk Devri”; 3 Kasım 2023’de Türk Devletler Teşkilatı’nı buluşturan başlık oluyor. Türk Devletleri, Türk Devletler Teşkilatı’nın 10. Zirvesinde, Astana’da “Türk Devri!” diyerek bir araya geliyor… Ve Atasının izinde olan Türkiye, Mustafa Kemal Atatürk’ün içimizde yankılanan sesini haykırıyor; “Birlik ve beraberlik için Türkçe!” diyor… Türk Devri, Türkçe başlıyor ve “Ortak Alfabe” geliyor. Şehadetle sulayıp vatan kıldığımız toprağa Atalarca atılan tohumlar, nesillerce yeşeriyor…

***Geçen hafta, bahsettiğimiz muştu meşruiyete kavuşuyor bile… İşte 100. Yıl kutlaması budur! En şaşalı tören, içimize sızan ışığın gösterisidir, zaferidir. ***

Şu kadarını belirtmeliyim ki, her şeyden evvel bir Türk milliyetçisiyim. Böyle doğdum, böyle öleceğim. Türk birliğinin bir gün hakikat olacağına inancım vardır. Ben görmesem bile gözlerimi dünyaya onun rüyaları içinde kapayacağım.” -Ulu Önder Mustafa Kemal ATATÜRK