SURİYE’deki gelişmelerin her şeyin önüne geçmesi, son derece anlaşılabilir bir durumdur. Zira, Türkiye için nasıl yüksek bir tehdit ve tehlikenin olduğu, yapılan son kalleş saldırı ile bir defa daha görülmüştür. Yapılan mutabakatlar kâğıt üzerinde kalmış, verilen sözler anında unutulmuştur. Türkiye’nin bu şartlarda Suriye politikalarını yeniden gözden geçirmesi, duruma göre adımlar atması ve kararlar alması en doğal hakkıdır ve bu yapılmaktadır.

TERÖR ÖRGÜTLERİNDEN FARKI YOK

Öncelikle şunu bir defa daha ve altını çizerek belirtelim: Esad denilen katil diktatör var oldukça, ne Suriye’deki kargaşanın bitmesi mümkündür, ne de Türkiye’nin huzura kavuşmasına imkân vardır. Bizim için bu cani ile PKK’nın, PYD’nin, DEAŞ’ın hiçbir farkı yoktur. Bu terör örgütleri ne kadar tehlikeliyse ve mutlaka yok edilmeleri gerekiyorsa, bu diktatör de aynı şekilde tehdittir. Esad canisi, terör örgütlerinin de en önemli dayanağıdır. Nitekim, nasıl iş birliği yaptıkları defalarca belgelenmiştir. Diğer taraftan ABD ve Rusya başta olmak üzere bölgedeki kan emiciler terör örgütlerine nasıl destek veriyorlarsa, bu adamı da o yüzden orada tutuyorlar ve kullanıyorlar.

HER KÖTÜLÜK VAR

Bütün bunları Suriye’de neler olduğunu iyi anlayabilmek, özellikle İdlib’de yaşananları doğru değerlendirebilmek için hatırlatmak ihtiyacı duydum. Esad denilen cani, ülkesinin değil; koltuğunun derdindedir. Bütün diktatörler gibi kan, zulüm, gözyaşı ve cinayetlerle ayakta kalmaya çabalıyor. DEAŞ terör örgütü öne çıkınca, anında vaziyet almış ve onlarla iş birliğine gitmiştir. PKK’nın etkili olduğu yerlerde hiç düşünmeden geri çekilmiş ve kendi halkını bu kanlı örgütün insafına terk etmiştir. ABD’ye sessiz kalmış, Rusya’ya teslim olmuştur. Fransa’ya, İngiltere’ye tek laf dahi edemezken, İran’ın ülkesinin her yerinde cirit atmasına seyirci kalmıştır. Kısacası, kendisine dokunulmaması, kendisi ile iş birliği yapılması şartı ile işgale de, teröre de, katliamlara da, hatta Suriye’nin yağmalanmasına da razıdır.

DEHŞET DENGESİ

Türkiye ne bir işgal peşindedir, ne Suriye ile ilgili bir hesabı vardır, ne de zulüm ve gözyaşına rıza göstermektedir. Suriye’nin huzurunu, Suriyelilerin kendi iradelerinin öne çıkmasını istiyor. Bunun için uğraşıyor, bunun için sahaya iniyor. Sorun da buradan çıkıyor. Esad denilen katil, Suriye halkının iradesi ile hiçbir zaman bu kanlı düzenini sürdüremeyeceğini çok iyi biliyor. Aynı şekilde bu diktatörü kullananlar her şeyin normale dönmesi durumunda, kurdukları kanlı düzenin bozulacağını, Suriye topraklarından kovulacaklarını görüyorlar. Tam bir dehşet dengesi kurulmuştur. Bu dehşetin en yoğun olduğu bölge de İdlib’dir.

TÜRKİYE SÖZÜNÜ TUTTU

İdlib’in Suriye’nin diğer bölgelerinden farkı, Esad karşıtı olan bütün unsurların burada toplanmış olmasıdır. Şehrin nüfusu bu yüzden 4 misli artmıştır. Bazı terör örgütlerinin de bu durumu fırsat bilerek, buraya yerleştikleri bilinen bir durumdur. Soçi ve Astana Mutabakatlarında terör örgütlerinin İdlib’de faaliyetlerine izin verilmemesi ve buradan çıkarılması, sivil halka zarar verilmemesi kararlaştırılmıştı. Türkiye bu mutabakatın gereklerini yerine getirmek için yine yapılan anlaşmaya dayanarak İdlib çevresinde 12 gözlem noktası oluşturdu. Nitekim, bu gözlem noktalarının oluşturulmasından sonra İdlib’de terör faaliyeti en aza indi, hatta durdu. Yani, Türkiye verdiği sözü büyük ölçüde yerine getirdi.

BARDAK TAŞTI

Rusya ve Esad’ın bu örgütleri bahane ederek İdlib’e saldırmaları, açık şekilde yapılan anlaşmanın ihlalidir. Türkiye bu konuda defalarca uyarılarda bulundu, ama saldırılar kesilmedi. İşin gerçeği şudur: Esad denilen katil, kendine muhalif olan hiç kimseye hayat hakkı tanımıyor. Rusya da, Esad üzerinden kurduğu kirli düzeni sürdürebilmek için bu zulme onay veriyor, destekliyor ve bizzat katkı sağlıyor.

Maksat İdlib’deki terör örgütlerini yok etmek değil, bu şehri topyekûn Esad muhaliflerinden boşaltmaktır. Bunun için sivil halkın üzerine bomba yağdırılmakta ve göçe zorlanmaktadır. Esad’dan kaçanların gideceği yer bellidir ve Türkiye sınırına bir yığılma başlamıştır. Türkiye’nin buna razı olmayacağını bizzat sahada göstermesi ve karşı tedbirler alması üzerine de, iş daha ileri götürülmüştür. Esad canisi, Rusya’nın güvencesi ve yardımıyla bölgede bulunan Türk askerlerine saldırma cüreti göstermiştir ki, bu artık bardağın taştığı noktadır.

BU KANLI OYUNA MÜSAADE EDİLEMEZ

Bütün bu gelişmeler daha önce yapılan Fırat Kalkanı, Zeytin Dalı ve Barış Pınarı Harekâtlarının ne kadar doğru, ne kadar haklı ve isabetli olduğunu ortaya koyuyor. Türkiye bu kanlı oyunlara daha fazla müsaade edemez. Sayın Cumhurbaşkanının yaptığı açıklamalar son derece isabetlidir. Yeni bir göç dalgasına tahammülümüz olmadığı gibi, Türkiye’nin varlığına, Türk askerinin canına yönelik en küçük bir tehdit de anında misliyle karşılık bulacaktır. Suriye’de kalıcı bir çözümün, bölgeye huzurun yolu ivedilikle Esad’dan kurtulmaktan geçmektedir.