Bir yanda ligin hem kadro değerinde hem puan tablosunda lider, diğer yanda kadro değeri olarak yalnızca yedi takımdan üstün, puan tablosunda sonuncu bir takım. Maç öncesi değerlere göre, uçar-kaçar, yener-gider görünen lider Galatasaray da, aynı düşüncedeymiş, oynamadan kazanmış gibi tempoyla ilgilenmedi. Oyunu hızlandıracak, rakibi eksiltecek pas vermedi. Öne oynamadı. Daha doğru deyimle ‘futbol’ oynamadı.

“Kim koşacak şimdi?” mantığı ile ‘aheste’ adımlarla ceza sahasına gitmek için duran top kovaladı. Dipten kurtulmak için her maçı final gören Ankaragücü, kaybederse tepkisi yok, kazanırsa etkisi çok maçta rakibinden daha istekli ve hırslıydı. Yeteneği yetersiz kaldığı, fazla pas hatası yaptığı için oyuna sahip olamadan koşuşturdu. Fazladan yaptığı baskı ile hataya zorladı rakibini… İlk yarının sonunda da kazandığı penaltı ile taktiğinin karşılığını aldı.

Devreye yenik giden Teknik Direktör Fatih Terim, Kerem ile hız, Falcao ile deneyim takviyesi ile başladı ikinci yarıya…

Bu değişimin etkisini göstermeye başlarken, arkada tek başına topu yakalayan Saba Lobzhanidze cezayı kesti. Üzerine, takımın en golcüsü Mostafa Mohamed kırmızı kart gördü. Sonrası kağıt üzerindeki gerçeği sahada kanıtlama çabasına dönüştü. Galatasaray başından beri yapması gerekeni yaparak, vites yükseltti. Çabuk top çevirdi. Savunma boşluklarını aradı. Hayal etmediği skoru eline geçiren ev sahibi de, oyunu soğutacak her fırsatı değerlendirerek, savunma yaptı. Kilitlenen oyunda skor değişmedi. Ve son beş-altı maçtır futbol adına bir artı yaratmadan, yalnızca kazanmayı yeterli gören Galatasaray, 8 maç sonra devrildi. Bu yenilgi ile hem maç fazlasıyla elinde bulundurduğu avantajını hem de yeni transferleriyle yarattığı psikolojik üstünlüğü kaybetti.