Özgürlüklerimiz bir başkasının sınırlarını çoktan aşmış, kimsenin kimseye saygısı yok, ağza geleni saymayı, canının istediğini yapmayı hak sayıyorlar. Ben, benim hayatım, benim canımın istediği, benim özgürlüğüm, ben ben ben diye diye yaşıyorlar. Buna rağmen sokaklara dökülüp, özgürlük sloganları atıyorlar. İnsani bir ihtiyaç, masumane bir kelime nasıl bu kadar saptırılabilir?

Yüzyıllardır aynı terane, özgürlük kelimesine sıkıştırılan farklı niyetler… Memlekete kuş bakışı bakalım; istedikleri kişiye istedikleri şekilde, her mecrada fikir beyanı adı altında ilan ederek sövebiliyor herkes… Yatak odasını sokağa, sokağı yatak odasına taşıyabiliyor… İstediği dini istediği özgürlükte yaşıyor, tabi saygısız saldırıları tenzih ediyorum, devlet tarafından bir baskı söz konusu değil… Böyle birçok aşırı özgürlük var, aşırı diyorum çünkü bir başkasının alanını işgal eden, toplum düzenine kast eden, milli-manevi değerleri yani bir vatan üzerinde bizi bir tutan kaideleri hiçe sayan özgürlük(!) ‘ler var. O kadar özgürlük var ki muhalefet, eleştiri kavramlarını hakaret, taciz sayanlar, ağızlarına geleni saydıkları sövdükleri kişinin bir özgürlüğü ve hakkı olmadığına inanıyor, kendilerine açılan davayı özgürlüklerine kastedilmiş olarak görüyor. Buna örnek, devlet makamındaki insanlar ve onları saygısızca eleştiren özgürler, olabilir. Misal adam farklı bir görüştedir, istemediğin biridir, eleştirirsin, oy vermezsin, sert yorumlarsın… ama sövemezsin, ailesini işin içine katıp hakaret edemezsin, taciz edemezsin… Bu adam sana dava açtı mı tam yerinde bir iş yapmış olur, eğer bir hak var ise bu herkes için geçerli değil midir veya hak denilen şey bir başkasının hak sınırlarına kadar değil midir..? Özgürlük saygısızlık değildir yahut devletini seven makamındakine saygı gösteren bir insan illa hükümet yanlısı olmak zorunda da değildir. Kendi devletinizin makamına, sizin veya bir başkasının oyuyla gelen ve sizi temsil eden insana isteseniz de istemeseniz de saygı duymak zorundasınızdır, sevgi mecburi olmasa da saygıda mecburiyet esastır, bu da o çok dilinize doladığınız “hak-hukuk-adalet-özgürlük” kavramlarının bir çıktısıdır. Ülkemizde bu saygı başta özgürlükçüler olmak üzere bir güruhta yok ve veba gibi yayılıyor, sınırlar taşılmış, insani ihtiyaç olan kavramlar çirkinliklerle doldurularak yaşanıyor ve savunuluyor. İstediklerine sövüyorlar, bir seçim oluyor adamın eşini ortaya alıp iğrenç muhabbetlere meze ediyorlar, sokaklarda türlü ahlaksızları rahatça yapıyorlar, tercihleri kendilerini ilgilendirirken millete ilan edip teşvik ediyorlar, terör propagandası yapıyorlar… Baktığımızda görünen, taşmış bir özgürlük üzerine özgür değiliz çığırtkanlığı yapanlar. Biri istemediği bir hitapta bulununca çıldıranlar, kendi özgürlüklerine sınır tanımıyor. Bu görüntüde sormaktan geri duramıyoruz, daha ne özgürlüğü istiyorsunuz ki..? Tüm millet vazgeçsin özgürlüklerinden-haklarından, toplum düzen ilkesini kaldırsın, sokaklar size yatak odası olarak serilsin, istediğinizde çıkın devlet makamlarına rahatça sövün inin, teröristle dağlarda kamp yapın rahatça hatta iki üç el siz de sıkın Mehmetçik’e, her şey bedava olsun yiyin, için, gezin bu değirmenin suyu nereden geliyor demeyin… Böyle bir dünya varsa yaşayın.

Bir belediyenin işi, terörist savunmak mıdır? Toplum ahlâkını hiçe sayan, milletin mahrem tercihlerini saçıp alkışlamak mıdır? Sokaklara, okullara, caddelere Ulu Önder Atatürk’ün adını vermekle, cumhuriyetin adını vermekle yahut her yere heykel dikmekle olmuyor ki belediyecilik… Onur(!) haftası olarak adlandırılan rezilliği alkışlamak, saygı duymak nasıl bir belediyenin işi olabilir ki? Belediye ait olduğu yerde, toplumun yaşam alanını ve yaşayışını sınırları belli haklarını koruyarak düzenleyen bir kurumdur. Bu kurumu milletin yatak odasına sokan zihniyet devlet-millet değerlerini hangi çöplüğe sürüklemeye çalışıyor. Bunu rahatça yapabildikleri ülkede özgürlük olmadığını nasıl iddia edebiliyorlar bir de… Aklı başında olan, şuurlu ve hakkı hakkıyla bilen bir insan için bu hareketler halisane niyetli tavırlar değildir, bunu dediğimiz zaman, özgürlük düşmanı olmuyoruz yani aksine hakiki özgürlüğü savunuyoruz, bu tiyniyetsizlere karşı…

*Malum belediyeler milletin yatak odasından çıkıp ait oldukları şehre bir bakmayı tercih etseler, her şey ‘hakikaten’ güzel olacak: Kokan denizler, yıllar geçse de gelişim göstermeyen ilçeler asıl yönelinmesi gereken sıkıntılar arasında, heykelleri ve sokaklara verilen adları değil, fikirleri yaşatır büyük insanları; bu zihniyet, yaşattım dediğini gömüyor.

Naçizane bir tavsiye bize düşerse bu uçurum slogancılarına karşı, diyeceğim ancak şu; Zihninizdeki fazlalıklardan kurtulun, kulağınızdaki ezber sloganlardan arının, gözünüzdeki yobaz perdeyi aralayın; içinize hakiki bir güneş girsin, kulağınız hakikatlere açılsın, zihniniz kavramları doğru kavrayarak işlevini hür yapsın. Haklısınız özgür değilsiniz ama esaretinizin zinciri kendi elinizde…