Tam otuz üç yıl önce, Türkiye’de radyo ve televizyonlarda 16-18 Aralık 1986 günlerinde Almatı’da Kazakistanlı üniversite gençlerinin Komünist Partisinin almış olduğu kararı protesto ederek ayaklandığı haberleri yayılmaya başlayınca herkes şaşırmıştı çünkü o güne kadar Sovyetler Birliği’nde Moskova’ya karşı herhangi bir isyan girişimi gerçekleşmemişti. Tarihe Jeltoksan (Aralık) Olayları olarak geçen Kazak gençlerinin bu ayaklanmasına tüm dünya dikkat kesildi. Almatı’da neler yaşanıyordu?

         Sovyet ajanslarından Batı'ya ulaşan ilk bilgilerde şöyle deniyordu: “…Bir sürü bozguncu (alkolik, serseri) üniversiteye girerek öğrencileri protesto mitingleri düzenlemeye zorladılar, karşı koyanları ise tehdit ettiler. Ellerinde tahta veya demir sopalar bulunan protestocular, “Kazakistan ancak Kazaklarındır” şeklinde sloganlar atarak masum insanlara saldırdılar, evlerin camlarını kırdılar, içki dükkânlarını yağmaladılar, arabaları tahrip ettiler. Şehrin ileri gelenleri, bu gruba  meseleleri tartışarak çözme çağrısında bulunduklarında ise onlara milliyetçi sloganlarla hücum ettiler.”

         Sovyet haber ajansının bu bilgilendirmesine karşın, gerçekte Almatı’da ne yaşanıyordu hiç kimse bilmiyordu.

         1986 olayları ne Sovyet yetkilerinin belirttiği gibi sarhoş, serseri gençlerin işiydi ne de Rus karşıtlığıydı. Kazak gençlerin bu dik duruşu aslında Sovyetler Birliği lideri Gorbaçov’un glasnost ve perestroyka söylemlerinin getirdiği hak talebi idi. Gerçekte ise emekliye sevk edilen Kazak Dinmuhammed Konayev’in yerine Kazakistan Komünist Partisi Merkez Komitesi I. Sekreterliğine Rus asıllı Gennady Kolbin’in seçilmesinin protesto edilmesiydi. Göstericilerin ellerinde “Kazakistan’a Birleşmiş Milletler’de vekillik verilsin”, “Kolbin Rusya’ya geri dön”, “Kazakistan Kazaklarındır” gibi yazıların yanı sıra “Her halka  kendi lideri” yazılı pankartlar vardı. Bu sloganlardan da görüldüğü üzere  gençlerde Ruslara karşı herhangi bir ırkçı husumet yer almıyordu.

Çatışmanın altında yatan sebep, Sovyet sisteminin etnik ve sosyal gerginliğin artmasına yol açan Kazakistan SSC - Rusya ve Kazakların - iki ana etnik grubunun gelişimindeki farklı etno-demografik eğilimler bağlamında artan ekonomik zorluklarıydı. Kazakların doğum oranı, özellikle ülkenin güneyindeki kırsal bölgelerde, çocuk ölüm oranları önemli ölçüde azalırken, yüksek düzeyde kalmaya devam etti. Kazakların yüksek doğal büyümesi, yerli nüfusun temsilcilerinin konut ve iş için rekabetin arttığı şehirlere seyahat etmesine neden oldu.

Buna paralel olarak, Alma-Ata da dahil olmak üzere Rus çoğunluğunun bulunduğu büyük şehirlerde ilan edilen yerlileştirme sürecine rağmen Ruslaşma politikasının uygulanmasına devam edildi. Aynı zamanda Kazakistan'da liderliğe Rus bir kişinin atanması, Kazak nüfusunun egemen olduğu bir bölgede atanmış olsa bile, Kazakça dil bilgisini gerektirmiyordu. Hoşnutsuzluk, nüfus arasında büyüyordu.

 

Protestonun asıl sebebi, Kolbin’in Rus asıllı olmasından ziyade onun Kazakistan dışından ve ülkeyi tanımayan bir parti yetkilisi olmasıydı. Gorbaçov, gösterilerden 20 ay kadar evvel Perestroyka (Yeniden Yapılanma) ve Glasnost (Şeffaflık) gibi demokratikleşme politikalarını başlatmıştı. Gençler bu reformların ruhuna uygun olarak kendi içlerinden çıkan bir politikacının ülkelerine liderlik yapmasını istiyordu. Fakat Sovyet yetkilileri, hükümet tarafından vadedilen demokratik kuralların uygulanmasını talep ederek toplanmış olan gençleri insafsız ve acımasız yöntemler kullanarak yüzlerce ölü ve yaralı pahasına dağıttı.

         Bir halk kahramanı Kayrat Rıskulbekoğlu

         Kimdir Kayrat? Kayrat, 18 Aralık günü olaylarda bulunmuş bir genç. Polisin sert müdahalesini gören Kayrat, diğer arkadaşları gibi yerden bir sopa alır ve bu esnada KGB ajanları onu fotoğraflar. Gecenin ilerleyen saatlerinde ise Kayrat, Tarım Üniversitesinde okuyan ve akrabası olan bir kızı olaylar nedeniyle merak ederek yanına gitmek üzere yola çıkar. Kayrat, bu esnada yolda polislerin bir kızı dövdüğünü görür ve hemen dostlarıyla müdahale eder. Bunun üzerine polislerin kaçmasını sağlayan Kayrat, belki de o gece o kızın  hayatını kurtarır ancak olaylar esnasında KGB ajanlarının çektiği fotoğraf,  Kayrat’ın hayatını değiştirir.

Kayrat Rıskulbekoğlu, 1986’da Alma-Ata’daki olaylarda bulunması nedeniyle ölüm cezasına çarptırıldı ve bir cinayet işlediğini kabul etmesi halinde ölüm cezasının 20 yıl hapis cezasına çevrileceği söylenince mecburen bunu kabul etti ancak Kayrat, hapishanede öldürüldü. 1996 yılında ise Kazakistan Cumhurbaşkanı kararnamesi ile "Halk Kahramanı" unvanını aldı. Kayrat ve onun gibi bağımsızlık kahramanlarına selam olsun. Kazakistan bağımsızlık günü kutlu olsun ve Türk devletleri ilelebet yaşasın.