Spor Ahlakı

YAYINLAMA:
Spor Ahlakı

Spor, insanın fiziki, sosyal ve psikolojik sağlığını iyileştiren, kişiliğin oluşumuna katkı sağlayan, kişiler, toplumlar ve uluslar arasında dayanışma, kaynaşma ve barışı sağlayan, belirli evrensel kurallara göre rekabet ölçüleri çerçevesinde yapılan, yarışmalı ve eğlenceli etkinliklerden oluşan, insani değerlerin yüceltildiği bir yetenek alanıdır.

Tarihsel geri plana bakıldığında spor dünyada çeşitli şekillerde insan hayatında hep olagelmiştir. Türklerde “er meydanı”, “ok meydanı”, “cirit meydanı” ve diğer spor meydanları; yiğitliğin, cesaretin, dürüstlüğün, yardımseverliğin, mertliğin ve cömertliğin gösterildiği meydanlardı. Bu meydanlarda sporcular, kin ve nefret duygularından, kötü huylardan uzak, sporun kural ve kaidelerine uyarak, manevî ödülü düşünerek spor ahlâkıyla yarışırlardı.

Türklerin töresinde sporcuya spor ahlakı önce ailesinde sonra usta çırak ilişkisi içerisinde spor hayatında eğitim yoluyla kazandırılırdı. Kazanmanın ötesinde üstün yeteneklerini geliştirmeyi, yarışmayı ve başarmayı, sportmenliği (fair-play) ahlaki değer olarak benimserlerdi. 

Spor ahlakı; psikolojik, sosyal, politik ve ekonomik ilişkilerin bütünü olup kendisine, rakibine, hakemlere, izleyicilere, topluma ve hatta insanlığa saygıya dayanan içselleştirilmiş bir hayat görüşüdür. 

Sporcular toplum önünde olan insanlardır. Bu bakımdan kendisine olduğu kadar topluma ve insanlığa karşı da sorumlulukları vardır. Sporcunun, kural ve kaidelere uymak, terbiyeli, dürüst ve karakterli olmak, rakibine fizyolojik ve psikolojik zarar vermemek, aldatmamak, kandırmamak, yalan beyanda bulunmamak gibi spor ahlakına uygun bir hayat anlayışını benimsemiş olması gerekir.

Türklerde ata ve millî sporlarımıza bakıldığında, spor karşılaşmalarında insani her türlü değerlerin hayat biçimi olarak kabul edildiği görülür. Spor ahlakı yönüyle Türkler tüm dünyaya örnek olmuştur.

Günümüze gelindiğinde ahlaki değerlerin yerini hızla maddi değerlerin aldığını görüyoruz. Artık spor varoluş amacının dışına çıkmaya başlamış, kazanma hırsının ön planda olduğu, her türlü ahlaki değerlerin yok sayıldığı ekonomik bir sektör halini almaya başlamıştır. 

Her ülkede sporun bir dalı ön plandadır. Türkiye’ye bakıldığında son zamanlarda futbolun diğer spor dallarına göre daha çok ön planda olduğunu bilmeyen yoktur. Ancak futbol spor oyununda son zamanlarda yaşanan olaylar, yapılan açıklamalar, getirilen çözüm önerileri spor ahlakı bakımından endişe verici düzeydedir. 

“Türk hakemler iyiyi kötüden ayıramıyor yani ahlaklı karar veremiyor, hatalı karar veriyor” diye diye yurt dışından hakem getirildi. Adaleti ve ahlakıyla dünyaya örnek olmuş bir millet için bu uygulama kabul edilemez bir durumdur. 

Getirdiniz de ne oldu? Çok daha kötü oldu. 

Örneğin; geçen hafta oynanan bir futbol karşılaşmasında bir futbolcunun kötü niyetli olarak rakibi tekme atmış gibi kendini yere atması, orta hakemin penaltı vermesi, yurt dışından ahlak timsali olarak getirilen video yardımcı hakemin de orta hakemle aynı yönde hatalı karar vermesi ve atılan penaltının gol olmasıyla rakip takım sahadan çekilmişti. 

Spor ahlakı bakımından bireysel ve toplumsal sorumluluk sahibi bir futbolcudan beklenen davranış önce futbolcudan, sonra hakem, daha sonra da seyirci, Türk toplumu ve spor camiasından “özür diliyorum” olmalıydı. Ancak hiçbir şey olmamış gibi davrandı. 

Sportmenlik dışı bu davranış Türkiye’de ve hatta dünyada konuşulmaya başlandı. Teknik direktörün, Türk töresine göre usta çırak ilişkisi içerisinde meseleyi ele alıp “özür” beyan etmesi gerekirken “Başka takımlar da benzer penaltılar kazanmıştır. Futbolcular bunu dener. Sadece futbolda değil basketbolda da böyledir, oyuncu bazen gider faulü alır. Bunun kararını verecek kişi hakemdir, ayrıca VAR diye bir sistem var. Bunu oyuncular üzerinden konuşmak yanlış." açıklaması spor ahlakının ve sportmenliğin dibe vurduğu bir açıklama olmuştur.

Gelinen noktada eğitim hayatı boyunca tüm öğrencilere öğretilen Atatürk’ün “Ben sporcunun zeki, çevik ve ahlaklısını severim.” vecizesi sözde kalmış, toplumsal sorumluluk göz ardı edilmiş, sportif çürümüşlük, maddiyat ve kazanma hırsı sporu ele geçirmiştir.

Tüm sorunların çaresi özümüzde var. Yeter ki özümüze bakın, özümüze dönün. Önemli olanı değerli olana tercih etmeyin. Kazanmak için değerlerimizden vazgeçmeyin. Sonra zaman gelir tüm kazandıklarınızla bir değerimizi bile geri getiremezsiniz.

Yorumlar
Yorumlar yükleniyor...
Daha fazla yorum yükle...