Barışa giden yol: Türk diplomasisi

24 Şubat 2022’de başlayan Ukrayna-Rusya savaşı sadece yaşandığı coğrafyada sınırlı kalmamış küresel ölçekte olumsuz etkileri beraberinde getirmiştir. Özellikle de Avrupa, malum savaştan en çok etkilenen bölge olmakla beraber yine bu kapsamda savaşın bölgeye yayılacağı endişeleri ve hatta üçüncü dünya savaşının fitilini ateşleyebileceği riski tartışılır hale gelmiştir.
Savaş şartlarının kızıştığı, tarafların ekonomik, askeri, politik ve sosyolojik anlamda artık oldukça zorlanmaya başladığı ve yine bununla beraber özellikle de Ukrayna’ya pek çok anlamda destek verene çevrelerin de taraflardan farksız durumda olmadığı koşullar altında arzu edilen ateşkesin ivedilikle sağlanması herkesin temennisi haline gelmiştir.
Trump’ın ABD Başkanlığı’nın devralmasından sonra Rusya-Ukrayna arasında süregelen savaşın ne yöne evrileceği sıklıkla gündeme gelirken, ABD yönetiminin Rusya ile yakınlaşmaya başlaması hem Ukrayna’yı hem de Avrupa’yı oldukça tedirgin etmiştir. Diğer yandan ABD-AB ilişkilerinde güvensizliğin artması, politik anlamda yaşanan kopukluk ve uyumsuzluk hem Avrupa ülkelerini hem de Ukrayna’yı yeni arayışlara sürüklemeye başlamıştır. Rusya-Ukrayna arasındaki müzakerelerle beraber savaşın seyrinin halihazırdaki boyutuna bakıldığında Ukrayna’nın bağımsız bir irade gösterme konusunda etkili olamayacağı anlaşılır hale gelmiştir. Özellikle de Beyaz Saray’da Ukrayna Devlet Başkanı Zelenski’nin maruz kaldığı tavır ve akabinde ABD’nin nadir elementler konusundaki dayatmasını kabul etmesi Kiev’in bu hususta iradi hükmünün zayıfladığını işaret etmektedir. Trump’ın Rusya-Ukrayna savaşını nihayete erdirme yönündeki politikası iki devletin barışa erişmesinden ziyade kendi ülkesi adına hem bölgedeki hem de küresel ölçekte yeni bir alan açma girişimidir.
Rusya’nın savaşı sonlandırmak adına genel talepleri bellidir. Burada dikkat çeken ise Rusya’nın Ukrayna ile ”ateşkes sağlamak için ihtiyaç duyacakları şartları” ABD üzerinden iletecek olmasıdır. Avrupa, Ukrayna’nın tarafsız kalmasını istememekle beraber Ukrayna’ya destek verme konusu ve Rusya’ya yönelik yaptırımları artırma hususunda hala çaba sarf etmeye devam ederek barış müzakerelerinde etkinliğini korumak istiyor. ABD ise bu konuda isteksiz davrandığı gibi Avrupa’ya gümrük tarifeleriyle aba altından sopa gösteriyor.
Türkiye ise bu hesapların dışında küresel ve bölgesel etkinliğini ortaya koyarak, tarafsız şekilde insanlığın barış ve huzurunu önceleyen bir yaklaşımla diplomatik çabalarına devam etmektedir. Üç yılı aşkın süredir devam eden savaşın nihayete ermesi adına yapılan girişimler sonuçsuz kalırken bu anlamda taraflar arasındaki görüşmelerde somut çıktıların alındığı toplantıların Türkiye ev sahipliğinde gerçekleşmiş olması hemen her çevre nazarında dikkatle takip edilmiş, takdir ve beğeni toplamıştır. Aynı kapsamda tüm çevreler için çözümün Türkiye’nin arabuluculuğunda olacağına dair kesin kanılar da oluşmaya başlamıştır. Zira önce Antalya Diplomasi Forumu kapsamında Rusya-Ukrayna heyetleri resmi düzeyde ilk temasını ülkemiz ev sahipliğinde yaparken, akabinde gerçekleşen İstanbul görüşmelerinde somut sonuçlar elde edilmiş özellikle de tahıl koridoru girişimiyle küresel anlamda rahat bir nefes alınmıştı. Yine 16 Mayıs 2025’te İstanbul’da gerçekleşen görüşmeler sonucunda Rusya ve Ukrayna tarafları 1000 kişilik esir takasında mutabık kalmışlardı. Geride bıraktığımız günlerde Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın Rusya’ya gerçekleştirdiği ziyaret ve sonrasında da Ukrayna’ya davet edilmesi barış diplomasisin Türkiye eliyle ileri bir boyuta taşınacağını şimdiden ifade etmektedir. Ayrıca Ukrayna ile yapılacak yeni tur müzakerelerinin İstanbul’da yapılması teklifinin bizzat Rusya Dışişleri Bakanı Lavrov tarafından açıklanması dikkat çeken bir diğer husus olmuştur.
Haziran ayı sonunda yapılacak olan NATO liderler zirvesi öncesinde Türkiye’nin attığı bu adımların stratejik boyutu oldukça önemlidir. Zira Rusya-Ukrayna tarafları arasında zirveden önce barış ikliminin oluşması küresel ölçekte yeni gelişmelerin kapısını aralayabilecektir.