AB’nin yeni stratejik açılım arayışı ve Türkiye

YAYINLAMA:
AB’nin yeni stratejik açılım arayışı ve Türkiye

Avrupa Parlamentosu (AP) Türkiye Raportörü Nacho Sanchez Amor’un Ankara’da yaptığı açıklamalar,  Türkiye-AB ilişkilerinde yeni bir gündemi işaret etmektedir. Amor’un “ABD’de Trump yönetiminin yarattığı uluslararası sorunlar nedeniyle AB genişleme ve ortaklık arayışında; bu, yeniden beraber çalışmak için iyi bir zaman” ifadesi, Avrupa’nın jeopolitik gerçeklikler karşısında stratejik bir yön arayışına girdiğini göstermektedir. Bu arayış, Türkiye açısından hem fırsat hem de dikkat gerektiren bir süreci işaret etmektedir.

Bugün Avrupa, kendi içinde yaşadığı ekonomik durgunluk, güvenlik tehditleri, enerji bağımlılığı ve demografik baskılar nedeniyle yeniden konumlanmak zorunda kalmıştır. ABD’nin küresel siyasette öngörülemez hale gelmesi, Washington’ın Avrupa’nın güvenlik yükünü artık eskisi gibi üstlenmek istemediğini açıkça ortaya koymaktadır. Bu durum, AB’yi kaçınılmaz olarak kendi savunmasını, enerji güvenliğini ve dış politikasını yeniden şekillendirmeye zorlamaktadır. İşte Amor’un sözleri, tam da bu zeminde okunmalıdır. Avrupa, yalnızlaştığı bir dönemde Türkiye gibi hem bölgesel hem de küresel bir aktörle ilişkilerini yeniden tanımlamak istemektedir.

Amor’un “Terörsüz Türkiye süreci toplumda umut yaratıyor” ifadeleri oldukça dikkat çekicidir. Brüksel’in yıllardır Türkiye’ye yönelik eleştirilerinin başında, güvenlik politikalarının demokratik standartlarla ilişkisi üzerine şekillenmekteydi. Oysa bugün AB, sınır güvenliği,  yasa dışı göç ve enerji hatlarının korunması gibi başlıklarda Türkiye’nin kapasitesine her zamankinden daha bağımlı hale gelmiştir. Terörsüz Türkiye sürecine dair sergilenen yaklaşım ise AB’nin uzun süredir kaçındığı net tavrı göstermesi bakımından olumlu bir gelişme olmuştur. Avrupa, bölgesel güvenlikten kopuk bir tutumun sürdürülemez olduğunu artık açıkça kabul etmektedir.

Ancak Amor’un “Bu süreci destekliyoruz fakat müdahil olamayız” ifadesi, AB’nin uzun süredir yaptığı stratejik hatada ısrarcı bir yaklaşım sergilediğini açık etmektedir. AB’nin terörle mücadelede sözlü desteğin ötesine geçerek, somut adımlar atması Türkiye ile ilişkilerin sağlam bir zeminde ilerleyebilmesi adına ehemmiyet arz etmektedir. 

Orta Doğu’da gerilimler artarken, Karadeniz hattı giderek daha da ön plana çıkarken, küresel güç rekabeti sertleşirken Türkiye’nin bölgesel istikrarın sağlanması konusundaki kritik önemi tüm çevrelerce daha iyi anlaşılmaktadır. Avrupa ise Gazze’deki krizden Rusya-Ukrayna savaşına, Afrika’daki yeni dengelerden enerji arz güvenliğine kadar pek çok başlıkta Türkiye ile işbirliği olmadan yol alamayacağını iyi bilmektedir. Bu nedenle Brüksel’in ülkemiz ile ilişkileri canlandırmayı hedefleyen yeni bir diplomatik çerçeveye olan ihtiyacı kendi açılarından da daha açık görünmektedir.

Ancak mesele sadece AB’nin yaklaşımıyla sınırlı değildir. Türkiye’nin ortaya koyduğu dış politika vizyonu, tek bir eksene bağlanmadan çok yönlü, derin ve stratejik pozisyon almasına olanak sağlamaktadır. Dolayısıyla AB’nin Türkiye’ye dair atacağı adımlar, sadece vaatlerle değil, güvenlik, enerji, ekonomi ve siyasi iş birliği alanlarında somut ilerlemelerle şekillenmek zorundadır.

Türkiye, sahada ve masada güçlüdür. Avrupa bunu artık daha net görmektedir. AB bu gerçeği bir stratejiye dönüştürebilirse içerisinde bulunduğu çıkmazdan kurtulabilecektir. Eğer alışkanlıklarının esiri olursa, en büyük zararı da yine kendisi görecektir. Zira ABD’nin yeni Ulusal Güvenlik Stratejisi Avrupa açısından pek de parlak olmayan bir geleceği işaret etmektedir. 

 

Yorumlar
Yorumlar yükleniyor...
Daha fazla yorum yükle...